Tarih 7 Ekim 2023…

Gazze’de yıllardır süregelen acıların üzerine yeni bir karanlık sayfa daha eklendi. Hırslarıyla, işgalleriyle doymak bilmeyen cenah, yine en çok sivilleri vurdu. Bu süreçte gördük ki, sadece coğrafya değil, vicdanlarda yara aldı.

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesi denildiğinde herkesin hafızasında aynı isim, Gazze…

İnsani krizlerin, ablukanın, yoksulluğun ve her şeyden önemlisi özgürlüğün gasp edildiği bir yer. 7 Ekim’den itibaren tırmanan saldırılar, on binlerce masumun hayatına mal oldu. Evlerinden koparılan insanlar, açlık, susuzluk ve korku ile yüzleşmek zorunda kaldı. Küçücük çocukların gözlerindeki korku, yaşanan trajedinin en sessiz tanıkları oldu.

İsrail, hiç durmadan 471 gün boyunca soykırım uyguladı. 7 Ekim’den bu yana 50 bine yakın kişi hayatını kaybetti, 110 binin üzerinde de yaralı var. Yani, her 14 Filistinliden biri ya öldü ya da yaralandı. 1410 ailenin “tamamen yok olduğu” ve 3 binin üzerinde ailenin de hayatta kalan tek bir üyesi olduğu biliniyor. Bu öyle bir vahşet ki 35 binin üzerinde çocuk yetim ve öksüz kaldı.

Bütün bunlar yaşanırken tüm dünyanın seyirci kaldığı Gazze’ye, 85 bin ton patlayıcı atıldı ve enkazlarının temizlenmesi 10 yılın üzerinde sürebilir.

Yerlerinden edilen milyonlarca insan, gittikleri yerlerde bombalanan biçare masumlar…

Tabii bu süreçte, hiçbir zaman zulme çözüm olamayan, taraf olmaktan kurtulamayan uluslararası toplumun tutumu bir kez daha tartışma konusu oldu. Bir yanda ateşkes çağrıları yapılırken diğer yanda büyük güçlerin çıkar hesapları, gerçek barışın önündeki en büyük hesap olarak karşımıza çıktı.

Üzülerek söylemeliyim ki insan hayatı üzerinden yapılan bu pazarlıklar, insan olmanın çok uzağında.

Peki, dün yürürlüğe giren ateşkes, kalıcı bir çözümün ilk adımı, bir umut ışığı olur mu?

Elbette olabilir. Ancak bu ateşkesin sadece silahların susması anlamına gelmemesi gerekiyor. Ateşkes, aynı zamanda insanlık onurunun, özgürlüğün ve adaletin tesis edilmesi için bir fırsat olmalı. Çünkü sorun yalnızca silahların ateşlenmesi değil, yıllardır süregelen işgal, abluka ve temel hakların gasp edilmesi.

Ateşkesler, genellikle bir sonraki çatışmaya kadar süren sessizlikler olarak kalıyor. Ancak bu kez farklı olmalı. Eğer bu süreç kalıcı barışa evrilecekse, ki umarım öyle olur, uluslararası toplumun Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılayacak ve onların insanca yaşamasını sağlayacak adımlar atması gerekiyor.

Filistin’in geleceği,  insanların korkmadan özgürce yaşayabildikleri, çocukların rahatça okula gidebildiği ve gerçek adaletin hakim olduğu bir düzenle inşa edilebilir.

Şunu unutmamalıyız ki Gazze’nin yaşadığı bu acılar, elbette sadece onların kaderi değil. Tüm insanlık olarak bu trajediye karşı bir vicdan sınavındayız. Ateşkes, yalnızca bir imzadan ibaret değil, aynı zamanda seyirci kalan dünyanın kendi vicdanlarında başlatacağı bir barış, bir çözüm hareketi olmalı.

Dualarımız, Gazze’nin üzerindeki kara bulutların dağılması için. Ancak, sadece kavli dua ile kalmamalı, fiili duamızı da eksik etmemeliyiz. Zulme karşı sesimizi yükseltmeli, elimizden gelen her türlü yardımı ulaştırmalı ve dünya üzerinde adaleti tesis etmek için çalışmalıyız.

Çünkü adalet, bir gün hepimize lazım olacak.