Terörist başı Öcalan’ın geçtiğimiz günlerde PKK’ya yönelik yaptığı silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısı, Türkiye’nin terörle mücadelesinde geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Bu çağrı, örgütün sürdürülebilirliğini kaybettiğinin ve devletin kararlı duruşunun örgüt üzerinde yarattığı baskının açık bir göstergesi.
PKK’nın, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen askeri operasyonlar ve istihbarı çalışmalar sonucunda hareket alanı büyük ölçüde daraltıldı. Öcalan’ın yaptığı açıklama, aslında devletin zaferinin ilanı niteliğinde.
Türkiye, yıllardır süregelen terörle mücadelesinde hem askeri hem de istihbarı alanda büyük başarılar elde etti. Özellikle son on yılda gerçekleştirilen sınır ötesi harekâtlar, iç güvenlik operasyonları ve örgütün finansal kaynaklarının kurutulması, PKK’yı büyük bir çıkmaza sürükledi. Artık sahada hareket edemeyen, lojistik destek sağlayamayan ve halk desteğini kaybeden bir duruma geldi.
Öcalan’ın çağrısı, işte tam da bu noktada devreye giriyor. Örgütün içinde bulunduğu çaresizliğin ve çıkışsızlığın bir sonucu olarak, kendi sözde lider kadrolarının da devletin karşısında geri adım atmak zorunda kaldığını gösteriyor. Devletin güçlü refleksi ve sahadaki üstünlüğü, PKK’nın çözülmesine zemin hazırlamış durumda.
Bu çağrıyı, bazı çevreler bir “barış hamlesi” gibi sunmaya çalışsa da, aslında olan şey devletin terörle mücadelesindeki başarısının ilanıdır. Öcalan’ın bu çıkışı, örgütün sahada artık tutunamamasının, üst düzey kadroların tasfiye edilmesinin ve uluslararası desteğin azalmasının bir sonucudur.
Burada bir diğer önemli nokta da PKK’nın içinde yaşanan çatışmalardır. Bu çağrı, örgüt içindeki farklı fraksiyonlar arasındaki anlaşmazlıkları ve yönetim krizini de gün yüzüne çıkarıyor. PKK’nın çeşitli kanatları arasında uzun süredir devam eden liderlik mücadelesi, devletin baskısıyla daha da derinleşmiş durumda. Terörist başının böyle bir çıkış yapması, aslında örgüt içindeki çözülmenin bir işareti olarak da değerlendirilmeli.
Öcalan’ın çağrısının hemen ardından PKK’nın yaptığı yazılı açıklamada, “ateşkes” ilan edildiği ve bu sürecin ilerleyebilmesi için Öcalan’ın “fiziki özgürlüğünün” sağlanması gerektiği ifade edildi. Bu tabloyu iyi okumak lazım, aslında bu talep bile, Öcalan’ın çağrısını kendi içinde bile tam olarak sahiplenemediğini ve terör faaliyetlerini sürdürebilmek adına bir manevra yapmaya çalıştığını gösteriyor.
Ancak şu çok net: Öcalan’ın yaptığı bu açıklama, PKK’nın devlet karşısında tamamen çaresiz kaldığının ve silahlı faaliyetlerinin artık sürdürülemez hale geldiğinin bir itirafıdır. Örgütün sahada yenildiğini ve devletin üstünlüğünü kabul ettiğini gösteren en somut gelişmelerden biri olarak değerlendirilmeli.
Yapılan bu silah bırakma çağrısı, devletin uzun yıllar boyunca sürdürdüğü kararlı mücadelenin, stratejik hamlelerinin ve sahadaki etkinliğinin bir sonucudur. Türkiye, askeri, istihbarı, diplomatik ve sosyo-ekonomik açıdan yürüttüğü kapsamlı politikalarla terörle mücadelede çok önemli kazanımlar elde etti.
Bu gelişme, Türkiye’nin terörle mücadelesinde haklı ve meşru duruşunun bir kez daha tescillendiği bir noktadır. Öcalan’ın çağrısı, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllardır sürdürdüğü haklı mücadelenin ne kadar etkili olduğunu ve terörün son bulması için en önemli faktörün devletin güçlü ve tavizsiz duruşu olduğunu gösteriyor.
Yani şunu hafızlara iyi kazımak ve bu süreci kendi istediği yönde evirip çevirenlerin şuuruna iyice oturtmak lazım ki, bu bir “barış hamlesi” değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin terörle mücadelede ulaştığı zaferin bir ilanıdır. Devlet, tavizsiz duruşuyla PKK’yı köşeye sıkıştırmış, örgütün sahada varlık göstermesini imkansız hale getirmiştir. Bu süreç, Türkiye’nin terörle mücadelesinde ne kadar doğru adımlar attığının en somut göstergelerinden biridir. Ve şu da bir gerçektir ki, sözde vatanını milletini düşünüp bölücü örgütle el ele iş birliği içinde olanlar için artık satranç taşları yer değiştirmiştir.
Tüm hamleler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin stratejisi üzerine kurulmuştur ve kazanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur.