Türkiye’de siyaset, ne yazık ki zaman zaman hizmet üretmekten çok pist yarışına dönmüş durumda. Siyaset, fikirlerin ve projelerin yarıştığı bir alan olmalıdır. Ancak ne yazık ki ülkemizde son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız seviyesiz söylemler, yapıcı eleştirilerin önüne geçiyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik son açıklamaları da bunun en güncel örneklerinden biri.

Özel, geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ı, darbeci Kenan Evren’le kıyaslayan ve “şiir bilmez” ifadelerini kullanan bir dil benimsedi. Özellikle demokrasi ve özgürlük mücadelesine ömrünü adamış bir adamı, Kenan Evren gibi bir figürle aynı kefeye koymak, tarih bilmemekten öte, siyasi gerçekleri çarpıtma çabasıdır.

Erdoğan, siyasi hayatı boyunca vesayet odaklarıyla, darbeci anlayışlarla mücadele etmiş, halk iradesini her şeyin üstünde tutmuş bir liderdir. 15 Temmuz’da bizzat milletin önüne düşerek darbecilere karşı dimdik durması, bunun en somut kanıtıdır. Kenan Evren gibi halkın iradesini tanklarla ezen bir zihniyetle, Erdoğan gibi halktan aldığı güçle var olan bir lideri kıyaslamanın en hafif tabirini sizlere bırakıyorum.

Özel’in Erdoğan hakkında “şiir bilmez” söylemine gelince… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şiire ve edebiyata olan ilgisi herkesin malumu. Hatta siyasi yasak almasına neden olan şiir davası bile, onun şiirle ne kadar iç içe olduğunu gösteren bir örnek. Erdoğan, Necip Fazıl’dan Mehmet Akif’e, Yahya Kemal’den Arif Nihat Asya’ya kadar birçok şiirin mısralarını hafızasında taşıyan bir lider. Bu ülkede şiir nedeniyle mahkum edilen birine “şiir bilmez” demek, ancak ciddiyetten uzak ve cehalet kokan bir yaklaşımın ürünü olabilir.

Ne var ki, CHP’nin genetik sorunu haline gelmiş üslup, geçmişte olduğu gibi bugün de bünyesinde barındırdığı siyasetçilerde vücut bulmuş durumda.

Üslup demişken, Cumhurbaşkanına meydan okuyan İmamoğlu’na da değinmeden geçemeyeceğim.

Dedik ya Türkiye’de siyaset, hizmet üretmekten çok güç gösterisine dönüşüyor. Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik meydan okuyan tavırları, bu durumu bir kez daha gözler önüne serdi.

Her şeyden önce kendilerine şu gerçeği tekrardan hatırlatmak gerekir; Cumhurbaşkanlığı makamı, milletin iradesiyle belirlenen, devletin en üst temsil makamıdır. Bu makama saygı göstermek, şahıstan öte, milletin iradesine duyulan saygının bir gereğidir.

Ancak İmamoğlu, siyasi duruşunu “meydan okuma” üzerine inşa ederek, kendisini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında bir rakip olarak konumlandırmaya çalışıyor. Oysa siyaset, meydan okuma değil, hizmet üretme yeridir.

İstanbul halkı, İmamoğlu’nu belediye başkanı olarak seçti. Ondan beklenen polemik ve siyasi şov değil, İstanbul için çalışmasıdır. Ancak görüyoruz ki İmamoğlu’nun gündemi, İstanbul’un sorunlarından çok, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la girdiği yarıştan ve laf yetiştirmekten ibaret.

Bir de kendisinin hizmet için başına geçtiği halka sormak lazım, “İstanbul bugün hak ettiği hizmeti alıyor mu? Trafik çilesi bitti mi? Su kesintileri sona erdi mi?” Hayır. Ama buna rağmen İmamoğlu, İstanbul’un sorunlarını çözmek yerine, sürekli Ankara’ya mesaj göndermeyi tercih ediyor.

Sayın Cumhurbaşkanı, siyasi hayatı boyunca icraatlarıyla konuşan bir lider oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde, şehrin kronikleşmiş tüm sorunlarını çözüme kavuşturdu. Su, ulaşım, altyapı gibi meselelerde attığı adımlar, bugün hala konuşuluyor. Çünkü o, İstanbul’u basamak olarak kullanmadı, İstanbul’a hizmet etti.

İmamoğlu ise, İstanbul’u bir sıçrama tahtası olarak görmekten vazgeçmedi. Belediye başkanı olduktan sonra, aklındaki tek şeyin bir sonraki koltuk olduğu artık herkesin malumu. İstanbul’u yönetmek için verilen yetkiyi, siyasi şov yapmak için kullanmak, ne siyasete ne de halka bir şey kazandırır. Zira talip olduğu makamın yetki mercii olan halk nezdinde itibar ve güven kaybından başka bir işe de yaramaz.

Ancak görüyoruz ki, yine eski siyaset anlayışı devreye giriyor. Hakaret, çarpıtma ve algı oyunları…

Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey, yapıcı, seviyeli ve nezaketli bir dilidir. Toplumun faydasına olacak projelerin konuşulması, çözüm önerilerinin tartışılması gerekirken, polemikler ve gereksiz kavramlar üzerinden gündem yaratma çabası, halkın gerçek sorunlarını unutturmaz.

Bu milletin beklentisi, meydan okumalar değil, icraatlardır. Siyaset, bir güç mücadelesi değil, hizmet yarışıdır. Eğer bir iddianız varsa, bunu polemiklerle değil, eserlerinizle ortaya koyarsınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gerçekten rakip olmak isteyenlerin yapması gereken şey, boş söylemler değil, millete dokunan işler üretmektir.

Bu noktada halkın ferasetine güvenmek gerekir. Türk milleti, kimin kendisi için çalıştığını, kimin boş sözlerle vakit kaybettiğini gayet iyi bilir. O yüzden siyaset sahnesinde uzun süre var olmak isteyenlerin, boş söylemler yerine somut projeler üretmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda var.