Savcılar, gazetecilik faaliyetini soruşturacaklarına Erkan Kork’un, kara para aklama suçlamasıyla yargılıyor olmasına rağmen Flash Haber’i satın almasına nasıl izin verildiğini soruştursa eminim daha ilginç verilerle karşılaşırlar.

    Erkan Kork, kara para aklamakta kullanıldığı öne sürülen Payfix Elektronik Para ve Ödeme Hizmetleri şirketi sahibi ve halen cezaevinde. Tutuklandıktan günler sonra gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan’ın, “Flash Haber TV’nin devri ve satın alınması sırasında tehdit ve şantaj yaptıkları” şikayetinde bulunmuş. 

   Ağırel ve Soykan’ın polis baskınıyla evleri aratılarak gözaltına aldırılmalarının gerekçesi bu. Oysa Ağırel ve Soykan, şikayete konu olan görüşmeyi yaptıkları 27 Şubat’ta Erkan Kork, Flash Haber’i zaten satın almış, iki aydan fazla zaman geçmiş! Satışa etki suçlamasının mantığı yok.

   Üstelik Ağırel, bu kişiyle görüşmeye giderken fazlasıyla tedbirli davranmış. Tanık olması için Soykan’ı da yanına almış; açık bir yerde konuşmayı ve görüşmeyi kayıt altına almayı da şart koşmuş. Sonra da görüşmeyi, 11 Mart’ta Cumhuriyet’te yazmış. Hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar aleni bir gazetecilik faaliyeti yürütmüş…

    Saraçhane mitinglerini izleyen yedi gazeteciyi günlerce tutuklatıp, sonra da haklarında dava açan savcılar da gazetecilik faaliyetinin peşine düşmüş. Yedi gazetecinin “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet”ten cezalandırılmaları istenen iddianamede şöyle deniyor:

   “Şüpheliler, Bülent Kılıç, Kurtuluş Arı, Yasin Akgül, Zeynep Kuray, Gökhan Kam, Ali Onur Tosun ve Hayri Tunç’un gazetecilik faaliyetini ifa ettiklerine dair kollukça herhangi bir tespit yapılmadı, şüphelilerin beyanlarını dogrulayacak nitelikte delil veya emare elde edilemedi.”

     Akla ziyan bir gerekçe bu. Savcılık, sadece bu arkadaşlarımız tutuklandıkları sırada yayımlanan haberlere bile baksa gazeteci olduklarını görürdü. Belli ki, görülmek istenmemiş… 

Şiddet içermeyen demokratik bir protestoya katılmak niye suç olsun, o da ayrı bir konu.

   Savcılar, gazetecilik faaliyetini soruşturacaklarına Erkan Kork’un, kara para aklama suçlamasıyla yargılıyor olmasına rağmen Flash Haber’i satın almasına nasıl izin verildiğini soruştursa eminim daha ilginç verilerle karşılaşırlar.

    Düşünün, Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu, kanalı satın almak için anlaşıyor, kapora da veriyor. Ama birileri araya girip Mahiroğlu’nun anlaşmasını bozuyor, kanalı Erkan Kork’un satın almasının yolu açılıyor. Ardından o da tutuklanıyor, kanala el konulup TMSF’ye devrediliyor! Gelsin yeni bir iktidar kanalı! Ne kadar gizemli bir süreç değil mi?

D16C3C1E A18B 4F1F 9Ace F2C34Bc15143

“Kaynağıma güveniyorum” demek yetmez

   Bazı gazetecilerin, CHP’nin olağanüstü kurultayı öncesinde Parti Meclisi seçimlerine yönelik yaptıkları tahminlerin görüntülerinin toplandığı videoyu sosyal medyada gördüm, izledim:

   “Sinan Burhan: Dananın kuyruğu PM’de kopacak arkadaşlar. 60 kişiden oluşan PM’de 20 ila 30 arasında yani çok büyük bir rakam PM’ye sokabileceği ifade ediliyor.

      Barış Yarkadaş: O liste mutlaka delinir. En az 15 kişi dışardan bu listeye girer. Onu bir kere söyleyelim. En az 15 kişi dışardan bu listeye girer.

      Zafer Şahin: PM listesi tahmin edilenden daha fazla kişi tarafından delinecek anlamına gelir.

      Abdülkadir Selvi: Görünen o ki, Özgür Özel’in anahtar listesi delinecek.”

    Ama bu tahminlerin hiçbiri tutmadı, Genel Başkan Özgür Özel’in listesi firesiz seçildi kurultayda. Keşke bu kurultayla ilgili konuşulanlar sadece seçim tahminleri olsaydı. 

    Özgür Özel’in genel başkan seçildiği ilk kurultay hakkında çok ağır suçlamalar dile getirildi televizyonlarda. En çarpıcısı da Nuray Başaran’ın TGRT’de dile getirdiği suçlamaydı. Nuray Başaran, o programda “Kurultayda dağıtılan bir de cep telefonları vardı biliyorsunuz” diye söze girmiş, sonra da savcılığın “1200 küsur telefon alındığını tespit ettiğini, bu telefonların faturalarına ulaşıldığını, delegelerin IMEI numaralarıyla eşleştirildiğini” öne sürmüştü.

   İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Medya A.Ş.’nin başkanı Murat Ongun, o günlerde “kuyruklu yalan” diye yalanlamıştı bu iddiayı. Başaran da, “Bilgi ve belge sahibi olmadan söylemedim. Haberimin arkasındayım ve kaynağıma güveniyorum” diye savunmuştu sözlerini.

    Ama Özgür Özel de olağanüstü kurultayda bütün delegelere cep telefonlarını çıkarttırarak yalanladı Başaran’ı. Delegelerin telefonlarının aynı baz istasyonuna sinyal verdiğini, IMEI numaraları üzerinden üretildiği gün ve alındığı tarihin belirlenebileceğini anımsattı.

    Başaran’dan, Özel’in sözlerine yanıt gelmedi görebildiğim kadarıyla. Şu ana kadar sözlerini doğrulayan bir veri de çıkmadı. Bir gazeteci, “Kaynağıma güveniyorum” diye böyle suçlamada bulunamaz; bir kaynağın sözleri bir partiyi ve delegelerini töhmet altında bırakmak için yeterli kanıt olamaz. Bir kaynaktan alınan bilgi, başka kaynaklardan doğrulanmışsa haber olabilir.

   Ben de izleyeceğim; soruşturma dosyası davaya dönüşecek ve belgeleri göreceğiz. İçinde “soğuk cüzdan” da olan 1200 cep telefonu dağıtıldığına dair somut bir tespit varsa Özgür Özel ve Murat Ongun özür dilemeli. Yoksa da Nuray Başaran’ın CHP ve delegelerden özür dilemesi gerek. Tabii kendisini ve tüm toplumu yanıltan “kaynağı” da açıklaması zorunlu olacak o zaman. 

   Sadece cep telefonu meselesi de değil. Cem Küçük, isimler de vererek “CHP’li gazeteciler, hiç mırın kırın etmeyin. Çoğunuzun İBB’den nemalandığınız biliniyor” diye yazıyor, söylüyor. “CHP’li” dese de bütün muhalif medyayı “İBB’den para alıyor”muş gibi gösteriyor. 

   Üstelik “Elbette bazılarının delili var, bazılarının yok” diye de açıkça yazıyor. Kanıt olmadan insanları zan altında bırakacak kadar gazetecilik ahlakının sınırlarının dışına çıkmış durumda. 

   Madem öyle, Zafer Arapkirli’nin de dediği gibi, gazeteciler de mal beyanında bulunsun.

Öyle bir tek muhalif gazeteciler değil, iktidar yanlısı gazeteciler de mal varlıklarını ve kaynaklarını açıklasın, hepimiz açıklayalım. 

   En başta da Cem Küçük mal varlığını ve kaynaklarını açıklasın da görelim.

0A151097 5A3C 4314 Bb93 7089C20E424B

O cümleleri ayıkladılar     

  ABD Başkanı Trump’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmesinde “Erdoğan adında bir adamla harika ilişkilerim var. Ben onu seviyorum, o da beni seviyor” dediği doğru ama eksik. Trump’ın, o cümlelerin ardından bir de şunları söyledi:

   “Birçok şey yaşadık ama hiçbir zaman sorunumuz olmadı. Hatırlayacağınız üzere rahibi de geri aldık Türkiye'den. Hatırlıyor musunuz? O dönem bu çok büyük bir işti.” 

   Evet, bu ülkenin vatandaşları ve gazetecileri olarak “Rahip Brunson krizi”ni hatırlıyoruz. 2018 yılında Türkiye’de tutuklu olan Rahip Brunson serbest bırakılmayınca Trump, Türkiye’ye yaptırım kararı almıştı. Dolar kuru fırlayınca, daha önce “Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi (Rahip Brunson) alamazsınız” diyen Erdoğan, geri adım atmak zorunda kalmış, Brunson apar topar memleketine gönderilmişti.

   Trump bu krizi hatırlattı ama “Trump’tan İsrail’e Papazlı güvence” manşeti atan Aydınlık dışında iktidar medyası hatırlamak istemedi; Trump-Netanyahu haberlerinde bu cümleleri habere koymadılar; “Trump övgüleri dünya basınında” diye övündüler. Anadolu Ajansı’ndan NTV’ye, Hürriyet’ten Akşam’a kadar hiçbir iktidar medyası kuruluşunda bu cümleler yoktu. Hatta bazıları sonradan ayıklamışlardı o cümleleri.

   Eksik haber yanıltır ama maalesef böyle haber yazmak iktidar medyasının değişmez alışkanlığı oldu. İsrail’in, Türkiye’nin yerleşmeye hazırlandığı üssü bombalamasına neredeyse hiç ilgi göstermediler. Erdoğan’ın geçen ay telefonla konuştuğu haberlerinde de Trump’ın sözleri eksikti. Erdoğan’ın Gazze konusunu gündeme getirip getirmediği de belli değildi.

Yeni Şafak’ın Hafter tutarsızlığı!

   Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya’nın doğusunu yöneten General Halife Hafter için “etnik temizlikçi, darbeci” diyordu. İktidar medyası da “Darbeci Hafter” olarak anıyor; Libya’ya yönelik askeri girişimleri destekliyordu.

    Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yılki Mısır ziyaretinden sonra Libya konusunda da sessiz sedasız değişiklik oldu; Türkiye, Hafter ile dostane ilişkiler geliştirmeye başladı. Bunun sonucu olarak da geçen yıl nisan ayında General Hafter’in oğlu Belkasım Hafter, Türk inşaat şirketleri ile yeni bir dizi anlaşma imzaladı. Belkasım Hafter temmuz ayında da Ankara’ya gelerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü.

  Hafter'in Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı görevini yürüten oğlu Saddam Khalifa

Hafter de birkaç gün önce Türkiye'ye gelerek Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile görüştü. Bu görüşmeyi Yeni Şafak, 4 Nisan’da “Güler, Libyalı komutanı ağırladı” diye yayımladı.

  Oysa çok değil, üç ay kadar önce, 13 Ocak’ta, “Hafter'in Sednayası: Esed'in subayıyla Libyalı mahkumlara işkence” başlıklı haber yayımladı. Bu haberde Halife Hafter, “Libya’nın doğusunda, gayrimeşru güçlerin lideri” olarak anılıyordu.

   Ama Yeni Şafak, “gayrimeşru güçlerin lideri”nin oğlu Ankara’ya gelince “gayrimeşru güçleri” unutuverdi! Tutarlılık hak getire…

Ac0Bce8C F9A2 4628 92A6 Faf0Ed7860A4

Tek cümleyle:

• TRT, Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı davanın ilk duruşmasına ilişkin haberinde suçlamayı aktardı ama İmamoğlu’nun savunmasından tek cümle bile yayımlamadı. 

• RTÜK’ün Sözcü TV’ye verdiği cezaya karşı destekte bulunan okurlarına “Sözcü’ye sahip çıktınız: Teşekkürler Türkiye”diye seslenen Sözcü, “Biz bu ülkenin tek bağımsız medya grubuyuz” yazarak, öbür bağımsız medya gruplarına haksızlık etti. 

• Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, “Artık Türk-İsrail savaşı kaçınılmaz. Doğrudan askeri karşılık görecek” diye yazarak bir kez daha savaş kışkırtıcılığı yaptı.

• Türkiye gazetesi, tavuk köftesinde bakteri çıkan firmaya düşük ceza verilmesini “Kusur ağır ceza hafif” diye eleştirdiği haberinde bu firmanın Şenpiliç olduğunu gizledi.

• Trendyol, Akşam, Hürriyet, Milliyet, Nefes, Posta, Sabah ve Yeni Şafak muhabirlerini Budapeşte’ye geziye götürdü; karşılığında şirket yöneticisinin basın toplantısı haber yapıldı.

• ABD Başkanı Trump’un kararlarından sonra CNN Türk’te saatlerce “3.Dünya Savaşı o ülkeler arasında mı çıkacak? Önce kim vuracak? ABD mi, Çin mi?” konusu tartışıldı.

• Karabük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık, Yeni Akit gazetesini ziyaret etti; ikincisini düzenleyecekleri Sosyalfest 2025’i anlattı.

• İstanbul Şişli’deki cinayet haberini Sabah ve Sözcü,“Şişli’deki çifte cinayette hamile kadın yanlışlıkla vurulmuş” diye duyururken Hürriyet, “Cinayetin altından eski sevgili çıktı” yazdı.

• Hürriyet’in “Sigorta var güvence yok” haberinde şikayet edilen sigorta şirketinin ve sigortalıyı tedavi eden özel hastanenin adı eksikti.

• Sabah, “Hastalara yüksek dozda radyoaktif madde verdiler” haberinde, olayı ilk duyuran BirGün gazetesi ve Timur Soykan’ı kaynak göstermedi.

• Milliyet, “Adalete de yapay zeka” manşetinde “Daktilo kalkıyor” yazdı ama daktilolar zaten yıllar önce kalkmıştı, bilgisayar klavyeleriyle tutanaklar tutuluyordu. 

• Yeni Şafak, “Özel harekatçı canına kıydı” haberinde polisin AKP Genel Merkezi önünde intihar ettiği bilgisini vermedi. 

• Filistinli gazeteci Hilmi el-Fakavi’nin İsrail’in saldırısında yanarak ölmesinin ardından Press For Palestine’in çağrısına uyan TRT, Habertürk, NTV, CNN Türk ve TVNet’in de aralarında olduğu bazı kanallar, dayanışma için 8 Nisan akşamı bir süre ekran kararttı. 

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]