Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, İzmir'in Selçuk ilçesinde üzerlerine kapıyı kilitleyip gittiği beş çocuğu yangında ölen anne Melisa Akcan’ın altı suç kaydı olduğunu yazdı. 

  Sözcü, eski sevgilisini yayına çıkaran sosyal medya fenomenine kızan Tik Tok fenomeni Cansum’un 80 suç kaydı olduğu haberini yayımladı.

   Milliyet, aynasını kıran motosiklet sürücüsünün üzerine aracını süren Vedat K’nin emniyette 8, motosiklet sürücüsü Fatih F’nin ise 2 suç kaydı olduğunu aktardı.

  “Suç kaydı”nın yerine bazen “iltisaklı” sıfatı da kullanılıyor yetkililerin açıklamalarında.    Son olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da “iltisaklı”yı kullandı son açıklamalarında. Saraçhane’de yapılan ve tüm ülkeye yayılan protestolarda gözaltına alınanlar arasında “12 farklı terör örgütüyle iltisaklı şüpheliler bulunduğunu” söyledi. Madem terör örgütü ile ilişkiliymiş bu kişiler, nasıl olup da serbest geziyorlarmış, orası meçhul. 

    Hukuk devleti ve gazetecilik adına problemli bir durum var burada. “Suç kaydı” denilen damgalamanın kaynağı, toplumdaGenel Bilgi Toplama (GBT) olarak bilinen kayıtlar. Daha anlaşılır ifadeyle, fişleme aslında. Bir kişi yargılanıp mahkûmolsa da bu kayıtlara geçiyor adı, bir gösteride gözaltına alınsa da.  

   “İltisaklı” da işte bu “suç kayıtları”ndan besleniyor. Bir kişinin adı, bir örgüt ile ilgili eylem, soruşturma ya da davada geçmişse o kişi hemen “iltisaklı” olarak adlandırılıyor. Mahkûm olmuş mu, hakkında yargı kararı var mı, ona bakılmıyor.

    O yüzden de haberlerde insanları “suç kaydı var” ya da “iltisaklı” diye nitelendirmek doğru değil, çoğu zaman da kişilik haklarının ve masumiyet karinesinin ihlâli anlamına geliyor.

    Bir örnekle somutlayayım meseleyi. Anımsarsınız, polis, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ifadesini alırken özetle, “Kent uzlaşısı ile belediye meclis üyeliklerine seçilen 18 şahsın terör örgütü ile iltisaklı olduğu bilgisine sahip miydiniz?” diye sormuş, o da “YSK'nın bu tespiti yapmadığını” anımsatarak yanıt vermişti.

    İmamoğlu’na yöneltilen soruda “terör örgütü ile iltisaklı” olarak nitelendirilenlerden biri de Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi Genel Direktörü Azad Barış’tı. İmamoğlu soruşturması nedeniyle aranan Azad Barış hakkındaiktidar medyasında günlerdir haberler çıkıyor; hepsinde de soruşturma dosyasına dayanarak “terör örgütü ile iltisaklı” olduğu kesin ifadelerle aktarılıyor. 

   Ancak 1 Nisan’da Sözcü gazetesinde Özgür Cebe imzasıyla yayımlanan “Azad Barış bilmecesi” haberi, Azad Barış’a “iltisaklı” denilmesini haklı gösterecek yasal veri olmadığını ortaya koydu. Özgür Cebe, soruşturma dosyasında “silahlı terör örgütü kurmak” yönetmek ve üye olmak”tan yargılandığı belirtilen davaları araştırmış. Meğer Azad Barış, sanık olarak gösterildiği bazı davalarda tanıkmış, bazılarında da beraat etmiş. 

   Nitekim Azad Barış, Cumhuriyet’ten BarışTerkoğlu’na, “adli sicil kaydının temiz olduğunu, hakkındaki tek davanın HDP’nin yaptığı bir basın açıklamasıyla ilgili olduğunu”söyledi.

    Savcılık belgelerinde bile “iltisaklı” sıfatı böyle içi boş, dayanaksız kullanılabiliyorsa, varın açıklamalardaki “suç kaydı” ve “iltisaklı” sıfatlarının gerçekliğini siz düşünün. 

     Başlı başına Azad Barış örneği bile, Taha Akyol’un Karar gazetesinde yazdığı gibi, “Bu iltisaklı kelimesi hayli yıpranmış, sakız gibi sündürülebilen bir kelime” olduğunu başarıyla kanıtlıyor. Doğru gazetecilik, yetkili ve etkili isimler dahi açıklasa, haberlerde “suç kaydı” ve “iltisaklı” sıfatlarını yerli yersiz kullanmamak; kullanılacaksa da “suç kaydı” ya da “iltisak”ın, nedenini, kaynağını, belgesini sormak, o bilgileri de habere koymaktır...

32781094 10B8 48F2 959E Ef4221E4De4B

Görevini şaşıran gazeteci

  Nasıl oldu da iktidar yanlısı gazetecilerden Sinan Burhan, Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınacağını sekiz gün öncesinden TV100’deki programda söyleyebildi? 

    CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu sorunun peşinde.  11 Mart’taki programda Sinan Burhan’a mesaj atan “genel başkan yardımcısı”nın adını bildiklerini söyledi; Sinan Burhan da sosyal medyadan onu yanıtladı

    “Bana ulaşan bu bilgi bir kulis bilgisiydi. Bilgiyi verirken bunun izaha muhtaç bir iddia olduğunu söyledim ve şaşkınlığımı da dile getirdim. Bir gazeteci olarak haber kaynaklarımızdan gelen bilgileri kamuoyuna aktarmak görevimizdir.”

    Burhan’ın açıklaması gazetecilik yanlışlarıyla dolu. Her şeyden önce haber kaynaklarından gelen her bilgiyi aktarmak gazetecinin “görevi” olamaz. Gazetecilik aktarıcılık değildir; gazeteci gelen veriyi inceler, doğrular, işler ondan sonra yayına verir. Haber ile duyum, haber ile kulis, haber ile iddia arasındaki fark da bu süreçten kaynaklanır zaten.

   Haber kaynağına ne kadar güvenirseniz güvenin, oradan gelen bir iddia ya da kulis doğrudan yayına verilemez. Son dönemde tartışma programlarında böyle “Kaynağımdan gelen mesajı okuyorum” denilerek, heyecan ve ilgiyi artırmaya çalışıldığına sıklıkla tanık oluyoruz. Ama mesleki kuralları bilen ve uyan bir gazeteci, gelen her mesajı “Kulis bilgisi” diye okumaz; kontrol eder, taraflara sorar, araştırır, ondan sonra haberleştirir.

   Üstelik Sinan Burhan, o akşam sadece “İmamoğlu’nun gözaltına alınacağı” bilgisi aktarmıyor, İmamoğlu’nu “Kent uzlaşması” ve “yolsuzluklar” ile ilgili olarak suçlu ilan ediyordu:

   “Kaynaklarım şöyle bir şey söylüyor. Yine de izaha muhtaç da olabilir. Sayın İmamoğlu’nun kent uzlaşısı anayasal suç kapsamına giriyor. Ayrıca Büyükşehir ve ilçelerdeki yolsuzluklarla ilgili konuların da sorumluluğu İmamoğlu'nundur. Sayın İmamoğlu'nun (bayram öncesinde) gözaltına alınması durumu söz konusu olabilir.”

   İnsanları ekranlardan yargılamak, suçlu ilan etmek bir gazetecilik tavrı olamaz. Sinan Burhan’ın yaptığı gazetecilik sınırlarının aşımıydı. Savunması da gazeteciliğin temel ilkelerinden ne denli uzak olduğunun itirafı. Partili gazeteci olmanın gereğini yapmış.

48F1A950 D393 46E0 81E8 Aa95C5624C98

  Emine Erdoğan’a neden sorulmaz?

  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, iki yıl önce de Birleşmiş Milletler’deki Uluslararası Sıfır Atık Günü özel oturumuna katılmak üzere ABD’ye gitmişti. O zaman THY uçağıyla uçmuştu. Kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve torunu Aybike Bayraktar ile dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da aynı uçaktaydı.

  Emine Erdoğan bu yıl da BM’deki törene katıldı ama THY uçağıyla mı, Cumhurbaşkanlığı filosundaki uçaklardan biriyle mi ABD’ye gittiğine dair net bilgi bulamadım. 

   Ama şurası net, Emine Erdoğan, çevre kirliliği ve atıkların dönüşümü konusunda duyarlı bir insan. Bu yıl da filodaki Airbus-A340 gibi büyük bir uçağın ABD’ye giderken havaya salacağı emisyon hacmini gözeterek THY’yi tercih etmiş olmasını umuyorum. 

  Dikkatimi çeken başka bir nokta da Emine Erdoğan’ın, BM’de “Sıfır Atık Projesi ile 40 milyon hanenin 1 yıllık kullanımına eşdeğer, 227,3 milyar kilovatsaat enerji tasarrufusağlandığı”nı anlattığı konuşmasına geniş yer veren iktidar medyasının yine verilen bilgilerle yetinmesi, hiç soru sormaması, araştırmaması.

  Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2017’de başlattığı projeyi ve Emine Erdoğan’ın bu konudaki çabalarını alkışlamaları elbette anlaşılır. Ancak öbür yandan da Türkiye,Avrupa ülkelerinden yılda 12 milyon ton çöp ithal ediyor. Adına “plastik atık” diyorlar ama Çukurova’daki çöp yığınları tarım alanlarının bu çöplerle nasıl kirlendiğini ortaya koyuyor.

   Ne yazık ki, ithal edilen çöpün Türkiye’deki güzergâhını da bizim yaygın medya değil, yine Avrupalı gazeteciler izliyor, daha çok oralarda haberler yayımlanıyor. Nitekim bir ay kadar önce Guardian'da “Türkiye, ‘sıfır atık’ ülkesi olacağını söyledi. Avrupa’nın çöp döküm alanına dönüştü” başlıklı bir haber çıktı.

   Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, her zamanki gibi bu haberi de yalanladı; “çöp değil geri dönüştürülebilen plastik atık ithal edildiğini, uygun olmayan atıkların ülkesine geri gönderildiğini” savundu. 

    İyi de (ulaşabilenler arasından) bir gazeteci de çıkıp, Emine Erdoğan’a Avrupa’nın çöplerinin neden ithal edildiğini sormaz mı? Sormuyorlar, bu çöplerle ilgilenmiyorlar. Sanırsın kirlenen bizim ülkemizin toprakları, suları değil onlar da gazeteci değil…

B3Eb4594 7335 4443 Ae8D F2Fa85055Ad9

Tek cümleyle:

• Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’nun asgari satış fiyatını 15 TL’ye yükselten kararı nedeniyle 10 lira olan gazetelerin fiyatı da 1 Nisan’dan itibaren 15 liraya çıktı ama sadece Nefes, Korkusuz ve Aydınlık okurlarına duyuru yayımladı. 

• İktidar yanlısı Yeni Şafak, “Enflasyon 22 ay sonra aynı yerde” ve “Yatırım durdu üretim zayıfladı” haberleriyle Bakan Mehmet Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikasını eleştirdi.

• Ulusal bayramlar ve genel tatillerde yayınlanmayan Resmi Gazete bu bayramın ilk günü olan 30 Mart’ta yayımlanıncaaralarında iki Hizbullah üyesinin de olduğu af kararları bayram ertesini beklemeden yürürlüğe girdi.

• Konutlarda tüketilen elektrik fiyatına yapılan yüzde 25 zammı Sabah, “Elektrik ve doğalgazda yeni tarife”, Türkgün ise “Elektrikte yeni düzenleme” olarak duyurdu. 

• Nefes’in, “Şara, kabineye Türk almadı” başlığıyla duyurduğu gelişmeyi, Akşam “Suriye’de birlik kabinesi”, Yeni Şafak ise “Yeni Suriye’ye kapsayıcı hükümet” diye haber yaptı.

• Sahnede ölen sanatçı Volkan Konak’ın son sözleri “Sen bilmez misin, devrimciler korkmaz”dı ama Hürriyet, “Son sözü: Sanata, bilime kadına inanın, gerisi yalan” diye yazdı. 

• İktidar medyası, Çatalca Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu’nun sanatçı Volkan Konak için “Sahnede gebermiş” diyerek hakaret etmesini ve anısına saygısızlığını görmezden geldi.

• Yeni Akit, üç günlük bayram süresince yayınına ara veren tek gazete oldu. 

• Yeni Akit, CHP’nin imza kampanyası standına saldırıyı ve bir kişinin bıçaklanmasını “CHP’nin İmamoğlu kampanyası Trabzon’u karıştırdı” diye çarpıtarak yayımladı.

• AKP Genel Başkan Yardımcısı Efkan Âlâ’nın soyadı, medyada yanlışlıkla “a”ların üzerine inceltme işareti konulmadan “Ala” diye yazılıp, öyle söyleniyor.

• Gürsel Göncü’nün Yayın Koordinatörlüğü’nden alınarak yerine İST dergisinin "İBB Yayınlar Koordinatörü" olan Cengiz Özkarabekir’in getirildiği Tarih dergisi, “yayın faaliyetlerine belirsiz bir süreliği”ne ara verdiğini duyurdu.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]