Dijital aktivizmin arkasında yatan bu görünür olma gücü bir süreden sonra yerini dijital bir yorgunluğa bırakıyor. Kamuoyunu sürekli bilgilendirme, bireyin bulunduğu noktadan haber verme, paylaşma ve dayanışma çağrıları bir süreden sonra tepkiselliğin yitimine dönüşerek tükenmişlik hissi uyandırıyor.

Bugünlerde sınırların tamamen yittiğini söylemek mümkün, artık tamamen lokasyondan bağımsız bir dünyada yaşıyoruz. Sınırların silikleştiği bir dünyada yaşıyoruz. Haber vermek için sokağa çıkmamıza gerek yok: Sosyal medya etkisi ile bulunduğumuz yerden dünyaya haber vermiş oluyoruz, bir nevi dünyayı kendimiz hakkında bilgilendirmiş oluyoruz. Yaşadığımız gerçeklikler dünyanın küçük bir özeti haline gelerek insanlarda çeşitli olumlu ya da olumsuz tepkilere neden oluyor. Tepkisellik, aslında aktivizm de tam olarak bu oluyor. Olumlu ya da olumsuz tepkiler ortaya koymak…

Aktivizm kavramı her ne kadar sokağı çağrıştırıyor olsa da günün sonunda bir hak arayışı mevcut. Aktivizmin dijital olanı ise görece daha kolay. Herkesin sanal medya araçlarına hızlıca erişebiliyor olması, insanların güvenlik endişesinin olmayışı bu alanı sürdürülebilir kılıyor. Bazen bir hashtag, bir durum güncellemesi, bir video veya   bir fotoğraf…İşte tam da bu kadar basit. Bu araçlarla milyonlara ulaşabiliyoruz. Bu kolaylık aynı zamanda yanlış ve eksik bilgilerin teyitlenmemiş bilgilerin de hızlıca yayılmasını sağlıyor.

Bugün Gazze’de yaşananlar, dijital aktivizmin kitleleri nasıl harekete geçirebileceğin aslında somut bir örneği. Geleneksel medyanın ulaştığı kitle sınırlı iken dijital medya ve kitle iletişim araçları sayesinde kitleler   hızlıca mobile oldu. Örneğin sosyal medyadaki etiket çalışmaları ile milyonlarca kişi burada yaşanan hak ihlallerine tepki gösterdi. Kısa sürede sosyal medyada en üst sıralarda yer alan bu etiketler   parlamento gündemleri dahi şekillendirerek kamuoyu yarattı.

Dijital aktivistler, Gazze’de yaşananları görüntüleyerek, canlı yayınlar yaparak duyurmaya çalıştı. Eski evlerine gidip buradan videolar çeken insanlar da elbette bu aktivizmin bir parçası haline gelerek ses uyandırdı. Bunları söylemek dile getirmek bu kadar kolayken ortaya yeni nesil sosyal medya şaklabanları türüyor. Burada yaşanan acı gerçekleri takipçiler uğruna, reyting uğruna basitçe ve yüzeysel bir şekilde ele alıyorlar.

Dijital aktivizmin arkasında yatan bu görünür olma gücü bir süreden sonra yerini dijital bir yorgunluğa bırakıyor. Kamuoyunu sürekli bilgilendirme, bireyin   bulunduğu noktadan haber verme, paylaşma ve dayanışma çağrıları bir süreden sonra tepkiselliğin yitimine dönüşerek tükenmişlik hissi uyandırıyor. Sosyal medyada görünür olan hak ihaleleri, çocuk kayıpları, toplumsal travmalar bir süreden sonra duygusal anlamda zorlayıcı gelerek göz ardı edilmeye başlanıyor.

İnsan zihni sürekli travmatik içeriklere maruz kalmaya uygun bir yapıda değil. Bu içerikler tekrar tekrar karşımıza çıktığında onların görünürlüğüne alışmış olup verdigimiz tepkilerde ciddi bir azalma medyada geliyor. Çünkü acının ve kötülüğün görünürlüğü ile buna alışmış bulunuyoruz. Acıya alışıyoruz daha doğrusu alışmak zorunda kalıyoruz.  Duygusal bir hissizleşme de denebilir buna.

Burada suçlanması gereken   bireylerin duyarsızlaşmış olması değil de çevremizdeki dijital yörüngedir. Bu zihinsel yorgunluğa dijital bir detoks, toplumsal olaylara bakışta yeni ve çözümcül bir perspektif katabiliyor.

Bu aktivist çalışmalar sadece Gazze değil tüm küresel olayları ele alarak çeşitli dinamiklerin şekillenmesini sağlıyor. Bunların örneklerini uzakta aramamak lazım. Yakın geçmişe küçük bir geri dönüşte hemen özetleyebiliriz : Arap Baharı süreci, Gezi Parkı olayları, Fransa’daki sarı yelekleriler... Bu toplumsal eylemlerin nerdeyse hepsi  dijital medyadan örgütlenmişti.

Başlıca ekonomik şekillenmeyi de sağlayan dijital aktivizmin belki de en can alıcı noktası  bu. İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının hemen ardından başlayan ekonomik boykotlar yankı uyandırarak   bazı markalara yönelik boykot çalışmalarının temelini attı. Hatta genel grev yapalım diyenler bile olmuştu.  Fakat günümüz de doğru bilgiye erişme süreçleri çok farklı şekillerde ilerlediği için bu boykot kampanyaları üzerinden büyük bir bilgi kirliliği oluştu. Burada şunu gerçekten unutmamak gerekir ki dijital aktivizmin doğruluğu noktasında sorumluluk boyutu çok ciddi bir alan. Bilgi üzerinden yayılan küçük bir yanlışlık iyi niyetli koca bir aktivist popülasyonunu manipülasyona açık bir hedef haline getirebiliyor.

Özetle, dijital aktivizm; günümüz siyasi ve toplumsal manevraları önemli derecede etkileyen bir mefhum, çünkü harekete geçebilen, değiştirici ve dönüştürücü bir etkiye sahip bir güç. Bunun sürdürülebilir ve etik şekilde kullanılabilir olması hepimizin sorumluluğu altında.