Ali Candan öldü, sen artık Polat Alemdar’sın. Televizyon dizisindeki bu repliği herkes anımsar. Bu cümleyi ilk duyduğumuzda tüylerimiz diken diken olmuştu. Yeni bir kimlik, yeni bir yüz, silinen bir geçmiş…Geçmişteki bu senaryoyu masaya yatırmak bugünlere nasipmiş.
Bugünlerde ise sahne bambaşka: Tanıdık bir silüet etrafında milyonlarca dedektif ruhlu sosyal medya kullanıcısı var. Biri kırışıklıklarına takılıyor, diğeri ellerine ve bir üçüncüsü de olası ihtimalleri değerlendirerek tespiti koyuyor ve sonrasında ekliyorlar: O, artık o değil. Göz var nizam var diyen yok, herkes çeşitli komplo teorileri üretmeye başlıyor. Hep bir ağızdan o bir dublör diyorlar. Komplo teorileri peş peşe diziliyor. Bu teoriler epey de yaratıcı. Bu komplo teorilerinin gerçeklik payı var mıdır bilinmez ama geçmişte Saddam Hüseyin’in dublörlerinin meşhurluğunu hemen herkes anımsar.
Saddam’ın dublörleri bir dönemin hayretle anılan hikâyeleri arasındaydı. Sayısı bilinmez ama kimilerine göre beş kimilerine göre on beşti. Hepsi belirli süreçlerden geçmiş, eğitimler almış hatta ve hatta çeşitli estetik operasyonlar geçirmişti. Saddam’ın mimiklerini ezberlemiş adeta onun hayatının bir parçası olmuşlardı. Hepsinin ayrı ayrı görevleri mevcuttu. Bazıları sadece görünmekte yetinirken bazıları ise toplantı masalarında radikal kararlar verdirecek kadar ikna edici olmalıydı. Bir o kadar da politik zekaya sahip olmaları ve olayları muhakeme şekillerinin doğrudan Saddam’a benzemesi gerekiyordu. Onlardan beklenen performans yalnızca fiziksel değil zihinseldi aynı zamanda.
Saddam ve dublörlerinden oluşan çark o kadar kusursuz işliyordu ki Saddam’ın bile dublörlerini ayırt edemediği zamanlar olduğu söylenirmiş çevresinde. Hatta bazı dublörlerinin ömürlerini doldurduğunu ve kendini artık sadece Saddam olduğunu düşünmesi sebebiyle susturuldukları da diploması arenasındaki komplolardan biri.
Binlerce komplo teorisi meraklı medya ve kitlesi etrafında şekillenirken bir yenisi de Saddam’ın idamı esnasında dillendirilmişti : Yoksa idam edilen Saddam’ın dublörlerinden biri mıydı? Bütün bu sorular ardı ardına sıralanırken neyse ki son noktayı eski ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Ajanı John Nixon koymuştu. Nixon bu iddianın yerinde olmadığına dair açıklamaları yıllar sonra yapmıştı.
Bu komplo teorileri filmlere konu olmuş, Saddam’ın dublörleri üzerine filmler çekilmişti reyting kırmıştı hatta. Aradan seneler dahi geçse asla soğumayan bu konu 2011’de Iraklı bir parlamenterin Saddam’ın gece saatlerinde kendisini aradığını iddiasıyla yeniden vuku bulmuştu. Yeniden komplo teorileri yazılmış günlerce tekrar tekrar üzerine konuşulmuştu. Görünen oydu ki, geçmişte yaratılan bu dublör gerçekliği sadece o günlerin değil, bugünün siyasi güvensizlik atmosferinin de temel taşlarından birini oluşturuyordu.
Bugünlerde sosyal medyanın sınırsız dedektifliği etrafında şekillenen komplo teorileri siyaset kavramına duyulan güvensizlik ortamını perçinleyen ana unsurlardan biri. Her mimik her jest her pozisyon sosyal medya kitlelerinin binlerce merceğinden geçip yorumlanıyor. İnsanlar artık bir liderin söylediklerinden çok, o liderin gerçekten o kişi olup olmadığını sorguluyor. Dublör geçmişiyle yoğrulmuş kolektif şüphe, şimdilerde en ufak istikrarsızlıkta derin bir paranoyaya dönüşerek komplo teorilerine dönüşüyor.