Taşlanmış ve taşlaşmış Şeytan’ların peşinden gitmeyin, Allah’a sığının. Ve dikkat edin/edelim Şeytan ve onun dostları sizi/bizi “Allah-Lillah” diyerek de aldatmasınlar.
28 Şubat’ta, Laikçi Kemalistlerin diktatörlüğünde, namluların gölgesinde başörtüsünü savunduk, bu gün geldiğimiz noktada, ne ahlak kaldı, ne aile, ne edep, ne iffet, ne haya, genel anlamda, hiç biri kalmadı. Deizmi geçtik, Satanizm, Luciferianizm’le boğuşuyoruz. LGBT’nin onur yürüyüşünü geçtik, devlet destekli karnaval yapıyoruz. Artık bizim de yerli ve milli Pedefolik, Satanist, Siyonistlerimiz var.. İsrail’le ticareti geçtik Chabat’çılar Beştepe’de ağırlanıyor. “Yavru vatan” KKTC’de itibar görüyorlar, “iki devlet, bir millet” dediğimiz Azerbaycan’da da el üstündeler. Biz sadece İsrail’in yanında tek İslam (!?) ülkesi Azerbaycan zannediyorduk, Katar da Yunanistanda, Bahreyn ve BAE ile birlikte İsrail’le ortak askeri tatbikata katıldı.
Meğerse bizi BAE ile, Katarla buluşturanlar da onlardanmış. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, hepsi zaten Kushner/Dahlan senaryosunun paydaşları değil mi idi. Peşlerine takıldıklarımız, dost edindiklerimiz bunlar. Bakın Trump, Cumhuriyetçi Ulusal Kongre Komitesindeki konuşmasında "Ticaret anlaşmaları" ve "gümrük vergileri" konularına değinirken ne dedi: "Bazı ülkeler beni arıyor, her şeyi yapmaya hazır olduklarını söylüyorlar," (…) "Bazı ülkeler beni arıyor, kıçımı öpüyorlar. Bir anlaşma yapmak için can atıyorlar. lütfen efendim, bir anlaşma yapmamıza izin verin, her şeyi yaparız efendim diyorlar" şeklinde konuştu. Trump bu. Bunlar Satanist, Pedefolik, Siyonist. İsevi ya da Musevi de değiller aslında Lucifer’in çocukları bunlar.
Rahib Bronson olayı ile ilgili olarak Erdoğan’a 9.10.2019’da “White Hause/Washington” başlıklı kağıtta yazdığı mektupda ne demişti: Sayın Cumhurbaşkanı, Hadi iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin katledilmesinden sorumlu olmak istemezsiniz, ben de Türk ekonomisini yok etmekten sorumlu olmak istemem; ama bunu yaparım. Rahip Brunson konusunda size bunun küçük bir örneğini zaten verdim. Sizi pek çok insanın hayatını kurtaracak ve aynı zamanda iyi bir hamle olacak bir anlaşma yapmanız için çok çalışarak ikna etmeye çalıştım. General Mazlum Kobani sizinle müzakere etmeye istekli ve geçmişte hiç olmadığı kadar tavizkar. Size bu mektubu gizli olarak göndereceğim. Tarih sizi olumlu bir şekilde hatırlayacaktır; eğer bu işi doğru ve insani bir biçimde yürütürseniz. Ama sizi sonsuza dek şeytan gibi anımsayacaktır, eğer işler iyi gitmezse. Sert adam olacağım diye inat etme. Aptallık etme! Seni daha sonra arayacağım. Saygılarımla, Donald J. Trump..
Trump son olarak Netenyahu ile buluşmasında ne demişti: (Bu buluşma Hakan Fidan’ın ziyaretinden önce gerçekleşti. Fidan’ı karşılamadılar, uğurlamadılar ve görüşme ile ilgili ortak bir açıklama da yapılmadı). “Benim büyük bir dostum var, adı Erdoğan. Ben onu severim, o da beni sever. Hiçbir zaman aramızda bir sorun olmadı. Birçok şey yaşadık birlikte. Bibi (Netanyahu), eğer Türkiye’yle bir sorunun varsa, bunu çözebileceğime inanıyorum. Umarım sorun olmaz. Erdoğan çok zeki ve güçlü bir liderdir. Türkiye ile aramızda iyi ilişkilerim vardı. Başkan Erdoğan’la her zaman çok iyi anlaştım.” Bu sözleri, Trump İsrail Başbakanı Netanyahu ile bir görüşme esnasında, Erdoğan’la geçmişte kurduğu ilişkilere değinirken söyledi. Genelde Trump, liderlerle olan kişisel ilişkilerine büyük önem verdiği için, Erdoğan’la olan dostane ilişkisini de sık sık vurguluyor. Trump, “İsrail ile Türkiye arasındaki olası sorunlarda arabuluculuk yapabileceğini belirtiyor. Sen bana danışmadan bir şey yapma, ben Erdoğan’ı ikna ederim” demeye getiriyor.
Erdoğan'ın Suriye'deki rolüne dair de ilginç bir şey söyledi: "Erdoğan’a dedim ki: Tebrikler. İki bin yıldır kimsenin başaramadığı şeyi başardın. Suriye’yi aldın dedim. O da 'yok yok' dedi. Erdoğan sert biridir, zeki biridir." 2000 yıllık tarih vurgusu, İsrail’in 2000 yıl aradan sonra Arz-ı Mev’ud coğrafyası’nın geçiş koridoru olan Şam yolunun açıldığına atıf yaparak, Netenyahu’ya, Tevrat’ın Nuh kıssasında Yafesle ilgili söylediklerine (Bakınız: Tekvin / Yaratılış 9:22-27’ın tefsiri) atıf yaparak, “Türklerle inatlaşma, onların sesin koruyucun ve senin önünü açma konusunda yardımcın olsun” anlamında bir mesaj veriyor aslında. Türkiye’ye bir övgü değil, bir misyon yükleme anlamına bir mesaj! Netanyahu'ya yönelik mesajı çok açık ve net: "Türkiye’yle ilgili herhangi bir sorunun olursa, bunu çözebilirim. Ama makul olmalısın. Türkiye’yi karşına değil, yanına ve arkana al. Bunu birlikte başarabiliriz, sen sözümü dinle."
Hatırlayalım: Trump Kushner/Dahlan senaryosunun senaristi. Berat Albayrak/Kushner ilişkisi, karşılıklı ziyaretler önemli. Aslında Başkenti doğu Kudüs olan Filistin devleti senaryosu da bu komplonun bir parçası idi. Aynı şekilde KARAY, NUHİ YASALAR ve HAZARA konusu ile ilgili olarak CHABAT hep aklımızda olmalı. McKİNSEY olayı da bu senaryoda bir yere oturuyordu. Aynı planda Türkiye ve Katarın da bir rolü vardı ve herkes Gazze direnişine kadar rolünü iyi oynadı. Mısır, Suud, BAE, Ürdün Dahlan’la beraber olacaktı, Türkiye ve Katar HAMAS’tan yana olacaktı. İsrail Cumhurbaşkanının Ankara’ya gelişi, Netenyahu’nun gelecek olması, Erdoğan’ın karşı ziyareti KASSAM’ın eylemi ile durdu. Tevfik Arif diye Kazak ve Türk vatandaşı aynı zamanda Rus ve ABD vatandaşı olan Trump’la da ortak olan bu kişi Türkiye-Katar ilişkisinde özel bir role sahib. Mustafa Kemal’in Savarona yatındaki rezaletle adı ilk kez media’da tartışma konusu olan bu kişiye dikkat! Tabi o olay ve sonrasındaki gelişmeler hemen örtüldü. Savarona’daki “iş” kazasının ilki bu değil, sonuncu da o olmadı, zaten bir de Savarona’nın BAE günleri var!
ABD, daha doğrusu Trump’un Türkiye’den beklentisi ne? Bunun cevabını zaten ABD'nin Ankara büyükelçisi adayı Tom Barrack açıkça söylüyor: “Türkiye İran, Rusya ve Çin'e karşı önemli bir ortak olur” Barrack, Senato'da yaptığı konuşmada "Türkiye'nin stratejik açıdan önemini, Rusya, Çin ve İran'a karşı mevzilendirmek arzusu"nu dile getirdiği konuşmasında ABD - Türkiye arasındaki çeşitli ikili ve bölgesel konulardaki "önemli uçurumlara" nasıl yaklaşacağıyla ilgili sorulara cevap verirken ABD'nin önceliklerini ve hedeflerini Türk hükümetine sunmayı ve Ankara'dan da aynı şeyi anlamaya çalışmayı içereceğini, böylece iki tarafın hükümetler arası çabalarla "bunları başarmak için sağlam ve yapılandırılmış bir süreç yaratabileceğini" ifade etti. Barrack, "Avrupa, Asya ve Orta Doğu'nun en stratejik kavşağında bulunan değerli bir NATO ortağı" olarak tanımladı. ve Türkiye'yi "NATO'ya, IŞİD'e karşı mücadeleye ve Ukrayna'yı destekleme çabalarına önemli faydalar sağlayan bir ülke" olarak nitelendirdi. Türkiye'nin bölgedeki rolünü vurguladı ve ülkenin Orta Doğu'daki "İran etkisine karşı koyma yeteneğini" övdü ve "Türkiye, Trump'ın Orta Doğu'daki İran etkisine karşı koymaya yönelik azami baskı kampanyasında önemli bir ortak ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış görüşmelerinin anahtarıdır" dedi. Bir soruya cevap verirken de "tutumumuz Türkiye hükümetiyle sürekli diyalog, sürekli baskı, İsrail'le ilişkiler konusunda da aynı şekilde” dedi. Bir senatörün, “Türkiye UCM kararına destek veriyor, nasıl olacak bu iş” dediğinde de, Türkiye’yi bir şekilde ikna edeceğiz. Bizimle çatışmaya girme diyeceğiz” dedi. Zaten Trump da Netenyahu ile görüşmesinde bunu bir şekilde ifade etmiş oldu. Barrack yine bir soru üzerine “Ankara'nın Suriye'deki rolünü övdü ve “kaostan fırsat doğar" dedi. Erdoğan yönetiminin "IŞİD'e karşı koalisyon"da ABD ile işbirliğine işaret eden ve Ankara'nın "istikrarlı bir Suriye'yi teşvik etmedeki rolünü" överken, "Hepimizin hemfikir olduğu şey, Suriye'deki Esad rejiminin geri çekilmesinin, İsrail adına, Amerika adına, Türkiye adına, Şii hilalinden kurtulma ve IŞİD'i ortadan kaldırma fırsatı sağladığıdır” dedi. Sanki, SDG, PYD, İŞİD ve benzeri birtakım örgütleri kendileri kontrol etmiyormuş gibi. Bu adamlar hala “Tavşana kaç, tazıya tut” oynuyorlar. Barrack, “ABD’ için, Avrupa için Türkiye’nin Rusya'ya karşı kalkan sağlayacağını” söyleyerek aslında Türkiye ile dostluğun TEOPOLİTİK, STRATEJİK, TAKDİK bir manevera olduğunu, fazla da gizlemeye gerek duymadan, HAVUÇ ve SOPA göstermek sureti ile örtülü olarak ifade etmeye devam ediyor.
Sonuç olarak, Sen bize Şam yolunu aç, IRAK yolunu aç, biz de senin sıkıntılarını giderelim. Gazze’lileri ülkene gitmeye ikna et, biz de Gazze’nin yeniden inşasında seninle çalışalım. Gazze sahilindeki petrol aramalarında beraber hareket edelim, Gazze’den sonra Sina’yı da Hind-Avrupa ticaret yolunun merkez üssü yapalım, İran konusunda yanımızda, ol, Rusya’ya karşı birlikte hareket edelim, LÜBNAN’la İsrail’in barışması ve savaşın bitirilmesi için Lübnan’ın silahsızlanmasında garantör rolü üslen. Kudüs konusunda İslam ülkelerindeki dindarların talepleri karşısında, Suud, Mısırla birlikte bizimle birlikte ol. BOP’u yeniden canlandıralım. Ukrayna konusunda bizi destekle, biz de sana aynı kapsamda Kırımın yolunu açalım. Ağızlarında geveledikleri cümleler bunlar. O zaman onlar da bizim borçlarımızı erteleyecek, yeni imkanlar sağlayacaklar. “1 koyup 3 almak”dan söz eden bölgesel bir vurgundan söz eden Mafia babası gibi konuşuyorlar sanki. Açıkça Filistin’i, Suriye’yi satmamızı istiyorlar. Utanmasalar, Gazze’lilerin tehcirinde bize askeri açıdan personel desteği ver diyecekler, kurulacak kukla Filistin devletine garantör olmamızı istedikleri gibi.
Trump’un peşine takılacak olursak, o aslında Süveyş kanalını da, Kıbrıs’ı da İstiyor, Sina’yı da, Ürdün, Suriye, Lübnan topraklarından işgal edeceği yerlerde kendine bağlı, silahtan arındırılmış, ya da kendi kontrolünde kukla bir Filistin ve aynı şekilde içinde diğer bir çok gayri müslim unsurlarında yer aldığı bir kukla Kürdistan kurdurmak istiyor. Gazze’yi Türkiye, Mısıra ve Somali’ye sürmek istiyorlar. Bu Mübadeleden daha beter bir konu! Yarın biri çıkıp ABD ile ilişkileri sürdürmek için F35 diyecekler, “savunma sanayimiz için 20 milyar Dolarlık alım yapma zorundayız, yoksa üretimimiz durur” da diyebilirler. ABD ye mecburuz demek için bahane çok. İklim yasası için para aldık diye zaten yasa çıkmadan bakanlıklar üzerinden tamimleri gönderip uygulamaya başladılar bile. (Allah kahretsin) Trump’ın adamları, Suudi şeyhlerine “biz sizi Arap yarımadasındaki 13 askeri üssümüzle koruyoruz. Her gün namazlarda bize dua etmelisiniz, Kabe’de imamlarınız için biçim dua etmeli” diyor. Tabi turp’un büyüğü heybede. Onlar da Hazara ve Karay Siyon devletleri. ABD bu iş’de bizim suç ortağı olmamızı istiyor. İçimizden birilerinin Epstein dosyası ve kasetlerinden korkusundan buna “evet” demeye hazır olduklarından emin olabilirsiniz, Hemen hemen tüm bölge devletlerini kuşatan yerli Epstein çetelerinin varolduğunu bilmek gerek. Selam ve dua ile.