AK Parti iktidarının bir süredir otoriterleştiği bir sır değil. Kendisine yönelik eleştirileri maalesef yargı yoluyla cevapladığı için bu korku meselesinde de Nuray Mert yalnız değil. O, sadece bunu söyleyecek kadar cesur biri… ancak belirttiğim gibi yalnız değil.
Prof. Dr. Nuray Mert, “Korkuyorum” başlıklı yazı yazarak akademisyen, gazeteci ve yazar olarak devam ettirdiği uzun süreli yazarlık sürecini, kendisine açılan bir terör davası nedeniyle korkmasından ötürü sonlandırdığını açıkladı.
Nuray Mert, akademik hayatıma katkısı olan biridir zira yüksek lisansımı Ortadoğu uluslararası ilişkileri üzerine yaptım ve akademisyen Nuray Mert’in çalışmalarından faydalandım. Bunun yanı sıra Nuray Hanım’a ayrıca vefa duyan biriyim. Zira 28 Şubat’ı yaşamış biri olarak, henüz üniversite birinci sınıf öğrencisi olduğum zamanlarda, 28 Şubat’ın hedef aldığı kesimlerle hiçbir bağı olmamasına rağmen Nuray Mert, 28 Şubat darbesine demokrasi adına karşı çıkmış, “biz” başörtülü kadınların haklarını savunmuştu. Ve üzücü olan şurasıdır ki 28 Şubat’ın silindir gibi üzerinden geçtiği dindar kesimden gelenlerin iktidarında “korkuyorum” diyerek veda etmişti. Bu gerçekten ama gerçekten üzücü, endişe verici bir durum. Ayrıca insanın omuzlarına da ağır bir yük bırakan bir durum.
Bu durumun endişe verici olduğu iktidar kanadında da görülmüş olacak ki değerli hocam Yasin Aktay da bu durumun yanlışlığına dikkat çeken bir yazı yazmış.
Aynı zamanda iktidar cephesinden olan ve iktidarı zinhar eleştirmeyen kesimlerden de bu duruma dair gelen utangaç da olsa eleştiriler olması önemliydi. Ancak bu, durumun olumsuzluğu gerçeğini maalesef değiştirmiyor.
AK Parti iktidarının bir süredir otoriterleştiği bir sır değil. Kendisine yönelik eleştirileri maalesef yargı yoluyla cevapladığı için bu korku meselesinde de Nuray Mert yalnız değil. O, sadece bunu söyleyecek kadar cesur biri… ancak belirttiğim gibi yalnız değil. Yalnız değil derken “hepimiz Nuray Mert’iz ve arkasındayız, bu nedenle yalnız değil” demiyorum. Bu ve benzeri durumları yaşayan sadece kendisi değil, diyorum.
Kendileri bundan rahatsızlık duyacağı için benzer bir yargı sürecine muhatap olan kişilerin isimlerini vermeyeceğim ve olayı doğrudan anlatmayacağım ancak Nuray Mert’in muhatap olmak zorunda olduğu durumun benzerinin yaşandığını biliyorum. Samimiyetle olayı anlatayım; ülkedeki farklı kesimlerden gelen, birbiriyle tanışıklığı dahi olmayan 15-20 kadar gazeteci, köşe yazarı, akademisyen hakkında birkaç yıl önce içerisinde örgüt kurmak ifadesi geçen, doğru duydunuz örgüt kurmak iftirasıyla dava açılmak istendi. Bunu yapanlar, iktidar içerisinde siyasi konumu olan kişiler değil de iktidara yakın olduğu için iktidardan güç devşirip, yargı yoluyla, kendilerinin hoşlanmadığı kişilere örgüt kurmak gibi ağır bir iftira ile hapsettirmek isteyen kişilerdi. Doğru duydunuz, aynen böyle oldu. Yine bu duruma karşı hamle iktidar içerisinde siyasi-bürokratik görevleri olan kişilerden geldi. Şöyle ki, önlerine gelen dosyaya “bu gerçek olmayan bir durum, bu yanlış, bu yapılmamalı” dediler ve Allah doğruluklarına şahit olsun, büyük bir haksızlığın önüne geçtiler. Aynı iktidar, aynı iktidar içerisinden iki kesim ancak ayrı kararlar; biri haktan diğeri haksızlıktan yana…
2002-2016 arası AK Parti iktidarını desteklemiş, bu desteğin bugün dahi arkasında olan biri olarak şahsen 2002-2016 arası hem iktidarı destekliyor hem de yeri geldiğinde eleştirebiliyordum. Hiçbir endişe, korku duymadan… Yine belirteyim bu konuda yalnız değilim, birçok kişi böyle bir fikir hürriyeti imkanları dahilinde yazıyordu. Ancak o tarihlerden sonra böyle bir imkan oluşmadı, iktidarın muhalif söylemlere yönelik tahammülsüzlüğü günden güne arttı ve maalesef geldiğimiz noktada yargı yoluyla siyaset dizayn edilmeye çalışılır oldu, bu durumu eleştirmeye korkulur oldu hatta korktuğunu söylemeye bile korkulur oldu. Ve bu konulardaki korkular da yersiz değil. Çünkü…
Çünkü Türkiye’de yargı meseleleri de oldukça tartışmalı, bir insanı trafik kurallarını ihlal ederek trafik cinayeti ile öldürdüğünüzde, bir hayatı sonlandırdığınızda tutuksuz yargılanabiliyor ya da kısa sürede içeriden çıkabiliyorsunuz ancak davanızda “terör” ifadesi geçtiğinde yıllarca içeride kalma ihtimaliniz var. Ve asıl korkutucu olan da terörle bağlantınız olmama durumunda bile böyle bir ihtimalle karşı karşıya kalabilmeniz. Nuray Mert’in de yukarıda bahsettiğim olayda “örgüt” iftirası atılmaya çalışılan gazeteci ve yazarların terör ve örgütle hiçbir işi olmadığı kimsenin aklına gelmeyebilir. Asıl korkutucu olan da insanların uykularını kaçıran da budur. Tabi bi de “terörsüz Türkiye meselesi, çözüm meselesi” varken terörden yargılanmak da bir garip gelmiyor değil.
İktidar çevrelerinden gelen ve iktidarın otoriterleşmesi üzerine konuşan Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, Karar TV yayınında şu ifadeleri kullandı: “Ben, görüştüğüm AK Partili arkadaşları uyarıyorum. CHP hala 100 sene önceki tek parti döneminin hesabını veriyor. Bu dönem geçtiğinde, bugün yapılanlar toplumun hafızasından silinmez.”
AK Parti elbette tüm dindarları temsil etmiyor ama dindar kesimlerden de oy alan, dini bir referans olarak tercih eden bir parti. Ancak iktidar olarak yaptığı hataların faturası sadece kendisine değil tüm dindarlara mal ediliyor. AK Parti iktidardan gidebilir de kalabilir de ancak gitse de kalsa da bir miras bırakacağı kesin. Ve o mirasın içerisinde adaletten ayrılmış olmak ya da korkutulduğu için susan “eski dostlar” olmamalı. “Biz” Müslüman dindarlar, ağzımızı İslam ile ilgili her açtığımızda “İslam barış ve güvenlik dinidir, İslam olan artık güvendedir” diyoruz. Öyle ise bu iktidar döneminde insanların güven içinde, hukuki güvenlikte yaşaması gerekmiyor mu?
AK Parti’yi yakın dönemdeki yanlış politikaları ile anmak isteyenler unutturmak istiyor ancak ben hiç unutamadım, bu nedenle hatırlatmakta fayda var; Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti hiçbir zaman seçimleri baskı ortamında kazanmadı, demokrasiyi, özgürlüğü, farklı görüşlere tahammülü, adaleti sağladığı zamanlarda seçim kazandı hem de öyle böyle seçim kazanmak değil %52’lerle iktidara geldi. Dolayısıyla iktidarda kalmak istiyorsa bunun yolunu en iyi kendisi biliyor ve kendisi o yolun önünde durmadığı müddetçe kendisinin önünde duracak kimse de yok.
Şu durumda iktidara düşen, her tür hürriyete yargı yoluyla mukabele etmek değil her tür hürriyetin önünü açmaktır. Bu, iktidarın kendisini 22 yıl iktidarda tutan, susturulmaya çalışıldığında arkasında duran, en zor günlerinde yalnız bırakmayan kendi destekçilerine olduğu kadar kendisine muhalif olanları da yönetme yetkisine sahip olduğu için tüm Türkiye vatandaşlarına borcudur. İktidarın bu anlamda borçlu kalmak isteyeceğini sanmıyorum, peki ya siz?
Not: Nuray Mert’in “hapse falan düşersem kedilerime kim bakar diye düşündüm” cümlesi, tüm söyledikleri kadar, hatta belki biraz daha fazla, içime dert, gözüme yaş oldu. Kendisinin huzurlu ve sağlıklı bir yaşamı kedileriyle birlikte özgürce yaşaması duasıyla…