PKK’nın silah bırakması, terörün son bulması üzerine başlatılan süreç, henüz amacına ulaşmamış olmasa da İmralı’dan gelen olumlu açıklamalar, devletin sağladığı imkanlar, sürecin aktörlerinin yapıcı girişimleri, bir çözüm beklentisi içinde olanlara umut verecek şekilde ilerliyor.
Bu süreçle ilgili kafasında soru işaretleri olanlar olabilir, bu gayet normal, örneğin; Türkiye’de demokrasi konusunda problemler varken demokrasi zemininde yürütülmesi gereken süreç nasıl işleyecek? PKK, ne karşılığında silah bırakıyor? Bu sürecin bir şartı ya da şartları var mı? Gizli bir ajanda mı var? Ülke bölünecek mi? Emperyalistlerin oyununa mı geliyoruz?
Bu ve benzeri soruların cevabının, sürecin sonunda “terörsüz Türkiye” olacaksa bir önemi yok diyemeyiz çünkü var. Sorun, o soruların cevapsız olması değil ayan beyan ortada olan cevapların görülmemesi, inkarı ya da bahanelere boğulması… çünkü sürece dair “anlaşılır” biçimde soru işaretleri olanlarla aynı zamanda çözümden yana olmadığı için suyu bulandıranlar sık sık aynı safa düşüyor. O halde Kürt meselesinde cevaplı sorulara muhataplarının inkarına rağmen çözüme destek olması amacıyla yer verelim.
PKK’nın silah bırakmayacağını söyleyenler var. Geleceği görme imkanımız olmadığı için bu sorunun “yaşayıp göreceğiz”den başka cevabı yok ve PKK şimdilik ateşkes ilan etti. Dahası İmralı’dan gelen açıklamalar sürecin artık siyasi yönüyle devam edeceği şeklinde ve bunun içerisinde şiddet yok zira şiddet devri artık bitti.
Kürtlerin, federasyon, özerklik istediği buradan hareketle Türkiye’nin bölüneceği iddia ediliyor ancak İmralı başta olmak üzere yapılan her açıklamada federasyon, özerklik, bölünme taleplerinin olmadığı belirtiliyor.
“PKK ne karşılığında silah bırakacak, ne verildi?” ya da oldukça provokatif biçimde “memleketi satıyorlar” diyenlere cevabı, İmralı’ya giden heyetteki Sırrı Süreyya Önder veriyor; “Şerefim üzerine söz veriyorum, bu sürecin hiçbir şartı yok. Süreçle ilgili hiçbir pazarlık yok. Yapılması gerekenler var ve bunlar da şartlı değil.” Yani kimse kimseye bir şey satmıyor. Yani Önder’in de dediği gibi “gizli bir ajanda” yok.
“Öcalan serbest bırakılacak, Meclis’te konuşacak, bu ülke bunu kaldıramaz!” hassasiyetleri için yine cevap oldukça net geliyor; “Benim Meclis’e gelmeme gerek yok, yeterki bu sorun çözülsün, ben dışarı çıkmasam da olur.”
Emperyalistler, bu süreçte sorunları azalmış bir Türkiye değil, sorunları olan, terör problemi olan bir Türkiye ister zira zayıf olan ya da yumuşak karnı olan ülkeler, emperyalizmin rahatlıkla avuç içine alabileceği bir noktadadır. Siz terör gibi, şiddet gibi bir probleminizi çözdüğünüzde buradan daha güçlü çıkar ve emperyalistlerin sizin içinizde kargaşa çıkarmasının önüne geçerek kendilerine sağlam bir gol atmış olursunuz.
Bir de şöyle düşünün, Kürtler gettolarda yaşamıyor. İzmir’den Diyarbakır’a, Konya’dan İstanbul’a her yerde yaşayan Kürt vatandaşlarımız var. Siz şimdi ülkeyi güya böleceksiniz, Kürtleri güya bölünmüş olan o bölgeye yerleştireceksiniz, öyle mi? Aklınızı mı kaçırdınız? Buna en başta Kürtler karşı çıkar. Bu nedenle, “ülke bölünür” korkutması, ülkesini sevenlerin haklı endişesi değil, ülkede Kürtleri ve dahi “ideal tipin” dışında kalan herkesi asimile etmeyi kendine görev edinmiş faşizmin, faşizmini örtmek için kullandığı bir iddiadan fazlası değildir.
Şu durumda talepler halinde sunulmasa da bir süreç amacına ulaşsın diye gerçekleştirilmesi gereken şeyler olabilir. Kürtlerin anayasal olarak varlığının kabulü, Kürtçe’nin kabulü, siyasi hükümlüler için af, siyasi sığınmacı olmak zorunda kalanlar için ülkelerine dönüş imkanı, anadilde eğitim gibi… ve bunların yasal olarak hayata geçirilmesi, hiçbir surette ülkeyi bölmez, bağımsızlığa halel getirmez, iki devlet ya da iki bayrak çıkartmaz, eşit vatandaşlık sağlar ki bu da Kürt meselesi içerisinde zaten olması gerekenlerdendir.
Kürt meselesinde cevaplı sorular bunlar… ancak burada nokta koyamıyoruz. Zira terörün bitmesinden rahatsız olunmasının nedenini anlamak mümkün değil. Maalesef ülke içerisindeki terörün bitmesini şiddetten ve acıdan beslendiği için istemeyen bir kesim var ve bu kesimler gerçek acı sahiplerini kolayca manipüle edebildiği için sürecin işletilmesi kolay olmuyor.
Bir diğer husus ise süreç içerisinde en samimi biçimde “terörsüz bir Türkiye” istediği halde bunu da rahatça dile getiremeyenlerin varlığı ve bu da iktidarın, ülkede güven duyulan yerleşik bir sistem yerine konjonktürün hızla değiştiği, bugün söylediğiniz ifadelerin serbest olmasına rağmen yarın bu ifadelerin size yargı yolunu açıp açmayacağının garantisi olmamasından kaynaklanıyor. Bu da en azından şimdilik süreç için olmasa dahi genel durumdaki cevaplanmamış bir soru, giderilmemiş bir endişe olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Bu soru olumlu yönde cevaplanırsa Türkiye’nin bir sorunu değil var olan birden fazla sorunu tek bir sorun çözülürken çözülür ve bu da varılacak en ideal amaca ulaşmanın en değerli yolu olur. Ramazan niyetine, Allah nasip etsin.