Türkiye’de bir süredir İmralı ölçeğinde Kürt meselesiyle ilgili bir çözümün önü açılıyor, bu minvalde PKK’nın silah bırakmasının yolları aranıyor.

Türkiye Kürtlerinin çoğunluğu, çözüm için görüşmelerin yapıldığı Öcalan’ı, DEM Parti’yi dikkate alıyor, gördüğümüz kadarıyla çözümü sahipleniyorlar. Bu umut verici ve Ahmet Türk’ün “Kürtlerin yüzü Türkiye’ye dönük” ifadesi de bu durumun siyasi olarak göstergesi olarak kabul edilebilir. Lakin Türkiye için bu mesele, sadece bir iç mesele değil. Suriye’deki YPG/SDG yapılanması, PKK ile bağlantılı görüldüğü için Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Ve Türkiye bir çözüm süreci içerisindeyken YPG/SDG’nin de ne yapacağını yakından takip ediyor. Yani içerideki çözüm sürecini dışarıdan bağımsız görmüyor.

Türkiye’nin bu meselede planı, hem PKK’ya hem de PYD’ye silah bıraktırmak, bir anlamda Suriye’deki Kürtlerin yeni yönetime entegrasyonunu sağlamak. Geçtiğimiz hafta Şam’da HTŞ ve SDG görüştü ve görüşmenin olumlu geçtiği belirtildi, zaten SDG de Suriye’deki yeni yönetimin bayrağını kullanarak en azından şimdiye kadar aykırı bir durum oluşturmadı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise SDG’nin silah bırakması, üst düzey yöneticilerinin ve Suriye’deki yabancı savaşçıların Suriye’yi terk etmesi gereğini vurguladı.

Türkiye içinde daha diyalog merkezli, daha yumuşak ilerleyen çözüm sürecinin Suriye ayağının içeriye oranla biraz daha sert olduğunu söyleyebiliriz. Bu tavır farklılığı herhangi bir çözüm istememekten değil şartlardan kaynaklı.  Çünkü Suriye’nin henüz taşlar yerine oturmuş değil, Suriye savaştan yeni çıkmış bir ülke ve bölgeye müdahale edebilecek dış unsurlar mevcut, işte bu dış unsurlara (ABD ve İsrail) gözdağı vermek amacıyla daha sert bir söylem tercih ediliyor gibi… bu anlamda bu çıkışları anlaşılır kabul etmek mümkün. Ancak içeride de dışarıda da Türkiye’nin Kürt meselesine dair bir çözüm elde etmesini istemeyenler, Türkiye’nin bu yumuşak karnını bir zafiyet olarak görüp, bunun devamlılığını isteyenler de var. Bunlardan bir tanesi de İsrail…

Ortadoğu’nun kendisinden kaynaklı birçok sorunu var ve bu, inkar edilemez ancak bu içeriden kaynaklı sorunlar yanında dışarıdan kaynaklı sorunları da var. Bu sorunların başında gelenlerden biri ise İsrail. Zira, Yahudilere Avrupa’nın ortasında Avrupalı Almanlar soykırım yaptı ama bu soykırımın tazminatını başkalarının toprakları; Ortadoğu toprakları, Filistin toprakları üzerinden ödediler. Bu soykırımın faili olmayan bölge insanları ise yıllardır bu işgalin olumsuz etkileri ile mücadele ediyor.

İsrail’in bölgede oluşturduğu problemler, Filistin’i aşan biçimde Suriye ve Lübnan’ı içine almakla birlikte bugün, Kürt meselesine doğru da uzanmaya başladı. Bu minvalde, 1948’den bu yana Ortadoğu’da çocuk, kadın, yaşlı, okul, sivil, hastane vurmaktan dahi çekinmeyen, erkek tutsaklara tecavüz eden askerlerini serbest bırakan İsrail’in Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Eden Bar Tal, uluslararası topluma “Suriye’nin kuzeyindeki Kürt grupların Türkiye’den korunması” çağrısında bulunmaya kalktı.

İsrail, Türkiye içindeki Kürt meselesi ile ilgili yaprak bile kıpırdatamaz ancak Suriye meselesinde haddi olmasa da vızıltı tonunda birkaç kelam ediyor. Çünkü Türkiye, İsrail aleyhine ve Filistin lehine konuşuyor, buna mukabil İsrail Kürtleri önemsediği için değil bu duruma kendince bir cevap olarak Kürt meselesi konusunda vızıldıyor. Bu kelamlara vızıltı diyorum zira İsrail’in Kürtler lehine konum alması demek, kendi aleyhine Filistin lehine konum alması demektir ki, bu nedenle bu konuda kendi ayağına sıkmaz, Kürtler lehine adım atmaz, yani vızıltıdan fazla bir söylemden öteye geçemez… vızıltıdan öteye geçemeyeceği ortada ancak yine de bu vızıltılardan ilham alan bir azınlık var.

İsrail vızıltılarından ilham alanların sayılarından fazla birtakım özellikleri mevcut; Avrupa’da yaşayan ancak Kürt diasporası diyemeyeceğimiz, oturduğu yerden çözüm olmasın beklentisi içerisinde olan, kendi adına konuşacak dahi asgari bir makuliyete sahip değilken tüm Kürtler adına konuşmaya kalkan, kimse tarafından bir aktör olarak görülmeyen, aylardır İsrail bayrağına sarılmış halde gezen ve İsrail’in kayığına binebilmek için Filistin düşmanlığı yapanlar. Bunlar, oturdukları yerden PKK silah bırakmasın istiyor, çözüm olmasını istemiyor. Düne kadar kendilerini Filistin halkıyla bir tutan bugün ise İsrail’in yanında olan tutarsızlığa ya da çözüm olmasın diye uğraşan az sayıdaki bu kesime dikkat kesilmek gerekir mi emin değilim ancak İsrail’in kayığına binmek için kuyrukta bekleyen bu aymazlığın çözüm sürecinde sağlanması gereken asgari bir toplumsal mutabakat için ufak da olsa bir risk oluşturduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. İsrail’den medet uman ve bu medete güvenip çözüm sürecini baltalamak isteyenlerin İsrail kayığına binebilmek için “cihatçılar bizi öldürecek” şeklindeki çıkışlarının altındaki Müslüman nefreti de gözlerden kaçmıyor. Bu öyle yadsınamaz bir nefret ki DEAŞ’ın Ezidi Kürtlere yönelik saldırılarını lanetleyenlere dahi “cihatçı katiller” diyerek, bu “dostlardan” düşman üretmeye çalışıyorlar.

Elin kayığıyla çözümü baltalamaya gidenlere, İsrail’in bölgedeki ya da Türkiye’deki Kürt meselesiyle ilgili tek cümle kuracak vasfı olmadığını hatırlatmaya lüzum yok ama yine de durumdan vazife çıkartmanın bir mahsuru yok. O nedenle… daha önce çözüm sürecini baltalayan aktörlerden biri ABD idi, ABD’ye güvenip YPG’yi işaret edenler oldu, birçok şey daha oldu ve sonuçta ilk çözüm süreci nihayete eremedi, ne elde ettik; hiçbir şey. Bugün ABD kadar oraya buraya müdahil olmayan bir ülke olan, kendisinden başka hiçbir varlığa saygısı olmayan, kendisini diğer yaratılmışlardan üstün gören ve hatta diğer milletlerin kendilerine hizmet etmek için yaratıldıklarını düşünen Siyonizmin ülkesi İsrail’e yüz dönmek sadece ahlaken bir problem değil, yarın öbür gün Nil ve Fırat arası/vaad edilmiş topraklar bizim diyerek ciğerinize girmeyeceğinin garantisi olmayanların bayrağına sarılmak aynı zamanda stratejik hata. Bu nedenle ondan bundan medet ummak yerine silah bırakıp tarihi fırsatı meşru aktörlerle yürütme çabasına olumlu katkı yapmaktan başka çare yok zira aksi çözüm değil maalesef düğüm oluyor.