1916 ve 1922 yılları arasında Birleşik Krallık Başbakanı olan D. Lloyd George, ki kendi aynı zamanda savaş kabinesi başkanı, Osmanlı’nın parçalanması ve Ortadoğu’nun yeniden şekillendirmesinde rol oynayan bir isimdir, Balfour Deklarasyonu ile Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasını sağladı.

Bugün bu gelişmenin üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen, İngiliz sömürgeciliğinin de etkisiyle Ortadoğu’da kurulan bu berbat düzenin yarattığı kırılmaların olumsuz etkileri devam etmekte.

İngilizler Ortadoğu’dan sömürgecilik faaliyetlerinin bitmesiyle çekilmedi, bugün bile orada etkinliklerini devam ettirmeye çalışıyorlar ancak İngiliz sessizliği dışında Ortadoğu’ya Anglo-Sakson müdahaleciliği sona ermiş değil. İngiltere’nin aşırı yaygaracı versiyonu olan ABD, bölgede sesini fazla çıkararak hareket ediyor. Bu yaygaracılığın en yüksek tonu olan Trump da aslında kendisinden önceki başkanların İsrail’in Filistin’i parça parça yutmasına sessizce verdiği izni kendi üslubuna uygun biçimde yüksek sesle ve küstahça yapıyor.

Trump seçilir seçilmez ilk icraatı sirke benzeyen bir kabine kurmak oldu ve önemli vaatlerinden olan “ABD’nin dışarıda ne işi var, askerlerimizi geri çekeceğim, ABD kendi içerisinde faaliyet gösterecek ve dünyanın bir ucuna değil kendi topraklarına yatırım yapacak” açıklamalarını unutmuş gibi Kanada’yı, Grönland’ı kendine ve savaştan çıkmış Gazze’yi de İsrail’e almaya kalktı.

Aslında Trump’ın bu küstah ve sinir bozucu açıklamaları yeni değil, daha önceki başkanlık döneminde de Yüzyılın Anlaşması, İbrahim Anlaşmaları gibi İsrail ile Arapların “normalleşmesi” anlaşmalarına soyunmuş, pek de bir sonuç alamamış ancak Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul ederek Kudüs’ün işgalini resmileştirmişti. Ancak son yaptığı “Gazze’yi İsrail’e verip, Gazzelileri de Müslümanların yaşadığı ülkelere gönderme ve akabinde Gazze’den ayrılanların dönemeyeceği” şeklindeki açıklamalar, kabul edilebilir gibi değil, aşırı mide bulandırıcı, aşırı tahrik edici. Zira İsrail, Gazze’de çadırda uyuyan çocukları diri diri yakmışken, hastanede kuvözdeki bebekleri bombalamışken tutup da Gazze’nin bir başka biçimde işgalinden bahsedemezsiniz. Bir de dalga geçer gibi “Gazzeli insanlar için üzülüyorum, orada mutlu değiller” diyemezsiniz çünkü İsrail’e binlerce dolarlık silah yardımı yapan rezil bir ülkenin sefil bir başkanısınız!

Her ne kadar Evanjelizm üzerinden bir Hristiyan-Yahudi ya da ABD-İsrail yakınlığından bahsetmek mümkün olsa da ABD-İsrail ittifakının altındaki asıl neden herkesin de bildiği gibi dünyadaki ticaretin büyük oranını elinde tutan İsrail-Yahudi lobisinin ekonomik hakimiyeti ve ABD’nin de bu ekonomik hakimiyetten bir “tüccar devlet” olarak nemalanmak istemesi.

ABD kendi ile yetinmeyen, varlığını ve gücünü kendisinin her tür sınırını aşmaktan alan bir ülke; İsrail’de savaş mı var, ABD orada. Rusya, Ukrayna’ya mı girdi, ABD orada. Suriye, Lübnan mı karıştı ABD orada. İran ile ticaret mi yapıyorsunuz, ABD orada…

Çünkü ABD’nin zenginliği, Avrupa gibi sömürgecilik faaliyetinden değil bir ticaret ülkesi olmasından, ticaretin de bir kazanca dönüşmesi ancak sadece kendi sınırları içerisinde kalmasından değil özellikle sınırları dışına tüccarlık yapmasıyla sağlandığı için ben diyeyim tüccar devlet, siz deyin mafya devlet, Wallerstein desin merkez devlet.

Kapitalizmin bir numaralı propagandacısı olan ABD için paranın satın alamayacağı hiçbir şey yok. Aslını isterseniz Trump’ın ABD başkanı olmasına oldukça şaşırmak (ilk etapta herkes baya şaşırmış gibi yaptı) abesle iştigal zira ABD tam kendisi gibi tüccar, kendi kodlarına oldukça uygun bir başkan seçti. Ve o başkan, her şeyi para ile satın alabileceğini ya da her yeri gücüyle işgal edebileceğini sanıyor. Ama Gazze, “emlakçı” Trump’ın göz diktiği bir arazi  ya da emlak değil. Çünkü…

Çünkü Gazze 7 Ekim’den bu yana değil, on yıllardır dünyanın en büyük açık hava hapishanesi. Elektrik, su, tıbbi hizmet aşırı derecede sınırlı bir biçimde veriliyor, sürekli İsrail kontrolü altında ve mütemadiyen İsrail tarafından saldırıya uğruyor. Elbette bu saldırıların en yakın ve en acımasızca olduğu dönem 7 Ekim’den sonrasıydı. Ve daha önce olduğu gibi Ortadoğu’daki Müslümanların yaşadığı ülkelerden yardım almadı. Daha önce olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinden İsrail’e kınama değil tam destek geldi. Buna rağmen yani güç kullanarak Gazze’yi elde edemediler. Ateşkesi kabul etmek zorunda kaldılar. Peki şimdi ne değişti, ne değişecek ki birkaç ay önce aynı yöntemlerle alamadığın Gazze’yi alacaksın?

Alamayacaksın!

Trump’ın Netanyahu gibi bir figüre bayıldığı falan yok ancak hem Netanyahu’ya hem İsrail lobisine Netanyahu’nun ABD’de ne denli hürmetlie karşılandığını göstermek için “sandalye çekmeli, Gazze vermeli” göstermelik açıklamalar yapıyor. Böylece İsrail’in sürekli mızmızlanarak kendilerinden bir şeyler isteyip kafa şişirmesinin önüne geçmek istiyor. Ancak bu tutumlar da “zaten boş vaatler” denilerek geçiştirilmeyecek tutumlar zira bu kadar yüksek perdeden gelen küstahlığın Müslüman, Arap, Filistinli olmasanız da insan onuruna dokunan, kabul edilemez bir rahatsızlık vericiliği var!

Müslümanlar, ABD’ye ve İsrail’e karşı savaştığında “terörist”, savaşmadığında ise “Filistin’i yalnız bırakan hain, korkaklar” diyen İslamofobik ırkçılığın dibini görmüş bir dünya profiline, Filistin meselesini “insani, ahlaki ve hukuki” bakımdan sahiplendiremeyiz ancak en azından şunu söyleyebiliriz; Trump, Amerika’ya sonradan gelerek işgal eden ama bugün Amerika’ya sonradan gelenleri göndermeye kalkan tutarsız küstahlardan bir küstah olarak Filistin’e sonradan gelen İsrail’i, Filistin’in sahibi yapmaya çalışarak olabilecek en gayrı ahlaki pozisyona düşmüş olabilir ancak… Ancak bilmediği bir şey var, Filistinliler bu filmi daha önce de görmüştü. Ve sonuç dün olduğu gibi bugün de değişmediği gibi yarın da değişmeyecek. Çünkü Filistinli şair Mahmud Derviş’in dediği gibi “bir Filistin vardı, bir Filistin gene var!” Bir Filistin yine var olacak. Çünkü İsrail daha önce de 1948 savaşından başlayarak Filistinlileri göçe zorladı, o göçlerden sonra Filistinlileri kendi yurtlarına almadı ama bugün bir asır sonra bile kovarak, kaçırarak, göçe zorlayarak, geri almayarak, öldürerek, sakat bırakarak o Filistinlileri bitiremedi. Ve yine bitiremeyecek!