İki gündür siyasi tartışmaları körükleyen konulardan biri olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dün gözaltına alınması, hukuk devletine olan inancın ne denli sağlam olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Kaleme aldığım bu yazıda, sürecin hukuki dayanaklarını, uygulamadaki titizliği ve siyaset arenasında asılsız iddialara karşı verilmiş olan cevabı değerlendirmek istedim.
İlk olarak belirtmek gerekir ki, hiçbir vatandaş ya da siyasetçi, hukukun üstünlüğünden muaf tutulamaz. İmamoğlu’nun gözaltı süreci de, var olan yasal çerçevenin titizlikle uygulanmasının bir sonucudur. Yargı organlarının bağımsız çalışması, kolluk kuvvetlerinin mesleki disiplin ve tarafsızlığı, kamuoyunu yanıltan siyasi söylemlerden ziyade, adaletin tecellisi adına atılmış adımlardır. Bu kapsamda delillerin incelenmesi, soruşturmanın titizlikle yürütülmesi ve hukuki prosedürlere tam uyum gösterilmesi, sürecin temelini oluşturmaktadır.
Şimdi çıkıp, “bu yapılan hukuksuzluk, millet iradesine yapılmış bir darbe” çığırtkanlığı yapanlar, İmamoğlu’nun belediyelere doldurduğu terör örgütü mensuplarına karşı tek kelime etmeyen, seçimlere henüz 3 yıl gibi bir süre var olmasına rağmen, seçilmiş olduğu koltuğunu ve seçmenlerini hizmetsiz bırakarak cumhurbaşkanlığı için meydanlara inmesi karşısında dilsiz olanların, bugün hukuktan bahsetmesi sizce de çok manidar değil mi?
Bu söylemde bulunanlar şunu iyi bilmelidir ki, elbette gözaltı sürecinin hukuki dayanakları vardır. Gözaltı, hiçbir zaman bir ceza kararı olarak değil, soruşturmanın aydınlatılmasına yönelik bir araç olarak değerlendirilmektedir. Bu karar, suç isnadı bulunan kişi de dahil, toplumsal düzenin sağlanması adına gereklidir. Dolayısıyla, sürecin siyasi bir hamle olarak yorumlanması, hukukun işleyişine olan inancı sarsıcı niteliktedir.
Ne yazık ki hakkında birçok iddia bulunan ve birçok usulsüzlüğe imza atmış olan İmamoğlu hakkındaki hukuki süreç, siyasi manipülasyonlarla gölgelendirilmeye çalışılmaktadır. Muhalefet, adaletin tarafsızlığını sorgulayan ve kamuoyunu yanıltıcı söylemlerle yönlendirmeye çalışan bir söylem ağı ile süreci değerlendirmeye çalışmaktadır. Ancak gerçekler, yasaların ve adalet mekanizmalarının bağımsızlığına dair şüpheleri yadsedecek niteliktedir.
Bazı medya organları ve siyasi çevreler, bu süreci siyasi bir hamle olarak gösterme gayreti içerisindeler. Ancak, hukuki sürecin gerçekleri, deliller ve yasal prosedür ışığında değerlendirdiğinde, hiçbir siyasi oy ya da çıkar ilişkisine dayanmayan, adaletin tecelli ettiği açıkça ortadadır. Bu süreç, kamuoyuna yanıltıcı bilgilerin ötesinde, gerçekler düşünüldüğünde, deliller göz önünde bulundurulduğunda, hukukun, ne kadar da doğru bir yolda olduğunu göstermektedir
Adaletin ve hukukun asla sarsılmaması gerektiğine olan inancımla süreci kaleme almak istedim. Hukuk devleti ilkesi, siyasi manevraların ötesinde, toplumun her bireyine eşit mesafede ve tarafsız biçimde hizmet etmektedir. Gerçekler, deliller ve yasalar ışığında bu süreç, adaletin tam anlamıyla tecelli ettiğine bizleri şahit kılacaktır.