Benden cumhurbaşkanı adayı olmaz! Çünkü 2 yıllık eğitim enstitüsü olarak girdiğim okul, okurken 3 yıllık yüksek öretmen okulu, devrisi yıl da 4 yıllık Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne dönüştü. Zor koşullarım yüzünden bitiremedim.

Sonuç: 2 yıllık ön lisans diploması alarak son sınıftan terk ettim okulu.

Özet: 4 yıllık yüksekokul mezunu olmadığım için benden her şey olur ama cumhurbaşkanı adayı olmaz, olamaz…

***

Sadece benden değil… Merhum başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’ten de cumhurbaşkanı adayı olmazdı! O ki; Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşımızın muzaffer kumandanlarından, İkinci Cumhurbaşkanı, Milli Şef, CHP’nin Genel Başkanı, kurt siyasetçi İsmet İnönü’nün sırtını yere getirip koltuğuna oturmuş biriydi. Bu kadar mı? Değil elbette… Merhum Necmeddin Erbakan ile birlikte ‘Kıbrıs fatihi’ ünvanını alması, ‘artık sittin sene iktidar olamaz’ denilen CHP’yi iktidara taşıması, adıyla özdeş CHP’den ayrılarak karısı ve bazı özel dostlarıyla kurduğu DSP’yi (güvenilen siyasetçi imajıyla) iktidar yapması bile cumhurbaşkanı adayı olması için yeterli değildi! Çünkü yasa (bugün) diyor ki; “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir…”

***

Dünden bugüne geliyorum…

Yurdum da insanı da benzersizdir. Gözünü sevdiğimin ülkesi, ‘terörsüzlük’ hedefine odaklanmışken ‘diplomasızlık’ girdabına kapıldı!

Çok gerilere gitmeye gerek yok; bir süre önce, ‘yumuşama / normalleşme’ maçına çıkan siyaset takımlarımız, ‘dışarıdan müdahale’ ve ‘yanlış hakem kararları’ sonucu sahadan çekilince Politika Kasabası karıştı!

Siyaset Bulvarında volta atanlar, “Eyvah! Şimdi neyle meşgul olacağız” endişesine kapılmışken, biri elini heybeye daldırdı ve turpların arasından kaptığı kağıtlardan birini çıkarıp bağırdı:

- Diplomaaa!

Yeni ‘oyuncak’ bulunmuştu! Normalleşmeden vaz geçen takım oyuncuları alkışlayarak sevinçten zıp zıp zıplıyordu! Bunlar arasında Normalleşme Takımının kaptanı İmam(ın)oğlu da vardı!

Ancak konu, yakın tarihin çapraşık, karmaşık tartışma konularından biriydi.

Kontrolü ele almak isteyen Yumuşama Takımı camiası şaşkınlığı üzerinden çabuk attı. Çünkü, ‘Reis’leri için ‘netameli’ hale gelmiş bir konuyu lehlerine çevirmeleri gerekiyordu.

Takımdan biri bağırdı:

- Tüm diplomalar araştırılsın; ak diploma, kara diploma çıksın ortaya!

Normalleşme ve Yumuşama takımlarının oyuncuları bu kez ‘diploma savaşı’na tutuştu!

Bir süredir üzerine gelinen ve “Diplomanı göster” ya da “Okul arkadaşlarınla fotoğrafın var mı” salvolarını savuşturan Yumuşamacıların Reisi, bu türden talep ve tehditlere pabuç bırakacak biri değildi.

O ki; dün; ‘monşer’ dediği diplomatların üstüne giderek hepsini hizaya sokmuş; bir adli yıl açılışında konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı lafı uzatınca ayağa kalkarak, ‘yeter’ demişti. Bir süre sonra, hatipte bi’şeyler olduğunu görmüş olmalı ki tasfiye ettiği monşerlerin yerine mukim diplomatların arasına oturtmuştu onu…

Bu arada birkaç başlı görüntü veren Normalleşme Takımında gerçek kaptanın kim olduğu netleşmişti: İmam(ın)oğlu. Takım, kaptanlarını cumhurbaşkanı adayı yapmak için yoğun bir çaba içindeydi. Fakat açtıkları ‘diploma’ tartışmasında, Reis’in ‘diploma-t’ tecrübesi de göz önüne alınınca mücadele etmeleri hele hele kazanmaları çok zordu!

***

Politika Kasabasının Siyaset Bulvarı yeri geldiğinde birbirleriyle can ciğer kuzu sarması olanlarla doluydu ama az ötedeki Millet Bahçesinin müdavimleri daha ateşli bir ‘diploma’ tartışması içindeydi.

Biri, “Ekrem, adı gibi cömerttir abi” derken; öteki, “Bırak şimdi cömertliği, diploması sahte” diyordu.

Oysa diploma işi akşamın gecesinde bitmiş, Normalleşme Takımının gerçek kaptanı İmam(ın)oğlu o gece ansızın ziyaret edilmişti.

Konuşmaya kulak misafiri olan bir millet mensubu, “Medya A.Ş. ihaleleri, para kuleleri, kent uzlaşısı, terör soruşturması…” diyerek sohbeti geniş bir zemine yayarken, zamana teslim olan ben, çok su götürecek bir pilav pişirmek için çıktım bahçeden…