Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinin üzerinden 26 yıl geçti.

Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse;

Dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esat; Süleyman Şah Türbesi, Hatay ve PKK konularında Türkiye’ye yönelik komşuluk hukukunun ötesinde söylemler ve eylemler içindeydi.

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, 16 Eylül 1998 tarihinde Hatay / Reyhanlı’daki Hudut Bölük Komutanlığını ziyareti sırasında bir konuşma yapmış ve şunları söylemişti:

- Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. Apo denilen eşkıyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar…

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de TBMM kürsüsünden, “Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.” deyince, Hafız Esat, alelacele Öcalan’ı sınır dışı etme kararı almıştı.

Sonrası malum: Sırasıyla; Yunanistan, Rusya, İtalya, yeniden Rusya, yeniden Yunanistan ve gerçekleşmeyen Belarus / Hollanda sığınma talepleri derken nihayetinde Kenya…

MİT’ten müthiş bir operasyon…

Terörist başı Öcalan, sığınmak için Hollanda’ya gidecekken eski bakanlardan ünlü iş insanı Cavit Çağlar’ın uçağını kiralayan MİT’ten bir ekip harekete geçti. Uçak, Yunanistan’ın Öcalan için tahsis ettiği uçak ile aynı renge boyanıp, kuyruk işareti kondu. Uçağa, Türkmenistan uçağı işlemi yapılırken yolcu bilgileri de ‘muz tüccarları’ olarak kullanıldı. Uçak, dikkat çekmesin diye Uganda’ya indirildi. Ekip, 10 gün burada kaldı ve muz tüccarı gibi yaşadı.

Operasyon günü geldiğinde, Öcalan’ı götürmek için Hollanda’dan kalkan uçak havadayken Türk uçağı ondan iki saat önce Nairobi’deki havaalanına iniş yaptı.

Lazaros Mavros adına düzenlenmiş Kıbrıs Rum kesimi pasaportu taşıyan Öcalan, saklandığı Yunanistan Büyükelçiliğinden uçağa binmek üzere önde Kenya arkasında Yunanistan Büyükelçiliğinin koruma konvoyuyla yola çıktı. Havaalanına yaklaşınca polis, Öcalan’ın içinde bulunduğu araç geçtikten sonra yolu kesti ve arkadaki otomobilleri başka bir yola yönlendirdi.

Bu arada Öcalan havaalanına girdiğinde, bineceği uçağı, Hollanda’dan gelen uçak zannederek Türk uçağına yöneldi. Terörist başı, kapısı açılan uçağa biner binmez paketlenirken kapılar kapandı ve o meşhur replik yansıdı ekranlara:

- Memlekete hoş geldin!

***

Başarılı operasyonu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit duyurdu. Bunun karşılığını seçim zaferi kazanarak ve başbakan olarak aldı ama o ayrı bir konu…

Öcalan, 1999 yılından beri İmralı Adası’ndaki cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekiyor. Unutulmuş ya da hatırdan silinmiş birkaç hususu hatırlatmak istiyorum.

***

Bizim gençliğimiz siyasetin göbeğinde geçti. Birçok yaşdaşımız ya sokak ortasında ya kahvehanede ya iş yerinde öldürüldü. Abdullah Öcalan da o dönemin gençlerindendi. 12 Eylül Darbesi kimilerini cezaevine tıktı, kimilerini darağacına götürdü, kimilerini de Avrupa ya da Bekâ Vadisine savurdu.

O dönemde, ABD’nin başını çektiği emperyalistlere en küçük bir ilgi, sevgi, saygı duyan Kürt arkadaşım yoktu. Hepsi antiemperyalist bir söylem ve eylem içindeydi. Bugün birilerinin Amerika, İsrail ya da diğer emperyal odaklardan yardım istemesi maziye ihanet değilse adını siz koyun…

Asıl konumuza geliyorum…

Öcalan yaptıklarının hesabını verdi, cezasını çekiyor. Türkiye’ye yapacağı tek iyilik, 40 yıldır akan kanı durdurma adına kuruluşuna öncülük ettiği terör örgüne silah bıraktırarak lağvedilmesini sağlamak. Bununla ilgili süreci MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Başlattı, Cumhurbaşkanı Erdoğan destek veriyor ve yolu açacak görüşmeleri DEM Parti heyeti yürütüyor. Bu kapsamda Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ün tarihi bir misyon üstlendiklerini söylemek abartı olmaz. Sonucunu hep birlikte göreceğiz…

Hatırlatmak istediğim husus şu:

Abdullah Öcalan 31 Mayıs 1999’da yargılanmak üzere mahkemeye çıkarıldı. Kurşun geçirmez cam kafes içindeki Öcalan, mahkeme heyetine, “İzin verirseniz kısa bir açıklama yapma gereği duyuyorum” dedi ve izin verildikten sonra şunları söyledi:

- Tüm uluslararası alanın dikkatini de göz önüne getirerek, yakalandığım günden, barış için yaşayacağım sözünü verdiğim günden bugüne kadar, kaba bir baskı, söz düzeyinde hakaret ve işkence görmediğimi belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, bu temelde, demokratik cumhuriyet ekseninde, barış ve kardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi, kararlılığımı, Türkiye Cumhuriyeti’nin hizmetinde çalışma isteğimi, kararlılığımı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konuda gösterdiği saygılı yaklaşımın bir gereği olarak ben de bu düzeyde kararlılığımı saygı ve şükranla belirtmek istiyorum…

Öcalan konuşmasının devamında Yunanistan, Rusya, İtalya gibi ülkeleri protesto ediyor ama çok daha önemli bir şey yapıyor; salonda bulunan şehit ailelerine dönerek diyordu ki:

- Sayın, saygıdeğer tüm şehit aileleri için kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Kendilerinin yaşadığı üzüntüyü, acıyı yürekten paylaşıyorum. Yine bundaki sorumluluk payımdan dolayı kendilerinden özür diliyorum. Ayrıyeten bir toplumsal yaradan kaynaklanan bu kanın durması için elimden gelen her türlü çabayı göstereceğime söz veriyorum. Saygılarımla efendim.

***

Terör örgütü elebaşının konuşması ve savunmasının tamamında ‘günah çıkarma’ ya da ‘emperyallerin rolü’ne ilişkin pek çok husus var ama bugün kendisini ve Türkiye’yi ilgilendiren sözleri yukarıda.

Öcalan bundan sonra Türkiye’ye getirilirken uçakta ve yargılanırken mahkemede söylediklerinin gereğini yapmak istiyor ve yapacaktır. Çünkü “…barış ve kardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi…” sözünün eğilip bükülecek bir yanı yoktur. Ki, buna Suriye ve bölgedeki gelişmeleri de dahil edebilirsiniz.

***

NOT: Muz tüccarlarının getirdiği Abdullah Öcalan bu toprakların insanı, sözünde durup söylediklerinin gereğini yapacaktır. Ancak sorun şu: Yaptırırlar mı ya da sözü dinlenir mi veya dinletilir mi?