Saraçhane sessizleşirken gönül kalabalığına götürmek istiyorum sizi. Tanıdık çok kişi var orda; sen, ben, o…
***
Ahmet Kaya değilim ki Ruhi Su’dan ödünç alıp “Ölürem Kardaş” deyim! Ya da adaşı Arif gibi “Suskun” kalıp “Rüya bütün çektiğimiz” diyerek, “Rüya kahrım rüya zindan” kodesine gireyim. Bedri Rahmi ile diş ve saç dökme yarışının anlamı da yok! Zaten dökükler, ‘arkadaşlar’ şahit! Attila İlhan’a bulaşıp, “Deli Cafer, İsmail, Tayfur ve Şaşı”ya suç ortağı olacak mecal de aramayın. Biliyorum; Nazım gibi, “Mor Menekşe, Aç Dostlar ve Altın Gözlü Çocuk” diyen; şiirine “Abe şair, / bizim de bir çift sözümüz var / aşka dair” dizeleriyle başlayan birini bulmam da mümkün değil artık.
Yeni de “Rahşan´a” diyerek sevdiğine ithaf ettiği şiirine;
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak (…)
Dizeleriyle başlayan bir ‘Karaoğlan’ın bu dünyadan geçmiş olduğunu hatırlamak harika.
Bu hal, geçmişe özlem hissi uyandırsa da bugün, aşkın katledildiği demlerde yaşadığımızı gösteren hadiselerin, söylem ve tavırların altında ezilmek kahrediyor insanı…
Çünkü bir kıza mektuplar, şiirler yazıp ‘çok güzelsin’ demek; bir kadına sevdayı anlatan cümleler kurmak dün mezarlığına defnedileli çok oldu! Merhumu / merhumeyi teknolojinin sunduğu sosyal medya imkanlarıyla diriltmek mümkün olmadığına göre, ruhlarına el Fatiha!
***
Her köşesine siyaset sinmiş kitaplığımda gezinirken rast geldiğim eski bir dost ruhumu çalkaladı. Kadınların boyalı, erkeklerin foyalı dünyasında bunalmışken, sevda sürgünün günlüğünü bulmak yüreğimi elime verdi!
Baktım, yalnızlığın hüznüyle doluydu. Direnmedim, sayfa sayfa düştüm peşine…
Yerküreye faşizmin ayak sesleri yayılırken, günlükteki sürgün;
Yılmazdık, yıkılmazdık…
Çeliktik bükülmezdik…
Kırıldık!
Diyordu. Devrin değiştiğini, ‘kahpe dünya’ gerçeğini başka nasıl anlatsındı?
***
“Bir kadın cinayeti daha” haberi yürek kanatırken, sevda sürgünün kalbindeki kadınların ayak izleri başka alemlere götürdü beni. Çünkü;
Aşkları, bir kum tanesi gibi
Elemiş onu hayattan...
Gençliğini hatırlayınca
İçi burkulmuş aynadaki surattan...
***
Yumuşama / normalleşme dansında birbirinin ayağına basan, biri ötekini sırtından hançerleyen, koltuğunda lök gibi oturan, malı götüren ya da ömrünü insanlığa adayanların katıldığı resmi geçit töreninden siyaset albümüne konan fotoğraflara bakarken, sürgünün dizelerine daldı gözüm. Okudum ve anladım ki;
Aşk çeşmesini kurutmuş sevdaları
Yanıp tutuşması ondanmış…
Sürgündeki yalnız
Ömrünü sevdalarına adamış…
***
Sevda sürgünü yordu beni! Kendime gelirken kendime döndüm;
Hiç kimse kalmadı gönül kapımda
Şimdi bir unutkan kayıplardayım
Seni de gülüm, yoksun sandım da
Kendi kendime ayıplardayım
Yeter!
Gayrı gider oldum gardaşlar
Ve de kız kardaşlar...