Ey kari! Bugün 14 Şubat… Melankolik hallerin helecanı içindeki kalbime ‘dur’ dedim…

“Durursam ölürsün” deyince aydım! Yaşamak güzeldi, ‘çarp’ dedim öyleyse!

Dün… 1970’li yılların başı, orta okuldayım. Yapay zekâ henüz anasının karnında bile değil! Kırıklarla dolu karnemi aldığımda kara kaşlı, kara gözlü birinin peşine düşmem ‘pekiyi’ olabilirdi ama sonuç karnemden daha ‘zayıf’tı!

***

Bugün… Henüz ‘Şevval’e çok var. ‘Nur’lu ufuklara doğru yürüyorum ve Sevgililer Gününde kafa karışıklığımı gönül rahatlığımla harmanlayıp, ‘Kadir’ kıymet bilir ‘Selim’den aklıma derman umuyorum. Yaban gülü zarafetindeki ‘Nesrin’e selam verip ‘Deniz’in coşkun dalgalarıyla dün / bugün / yarın çalkantısına kapılıyorum. Ve duygularımı bir ‘Vefa’ / cefa / sefa üçlemesiyle aktarmaya karar veriyorum:

‘Vefa’ değerli bir dost! İhmale gelmez...
‘Cefa’ değerli bir çile! Onsuz olmaz…
‘Sefa’, sürülesi süreç. Sürmeyen bilmez …

‘Övünç’ içindeki kendimden biliyorum;

Sisler Bulvarında yürüyen idim
Kendimi kendime sürüyen idim
‘Bende’ olan beni kürüyen idim
Özgürüm, aşığım diyemiyorum

***

Biri birisinin sevgilisiyse ona elbet her gün sevgililer günüdür! Ancak kapitalizm ‘bende’leştirdiği sevgililerin cüzdanına dadanmış durumda. Bedava hatta ucuza sevgililik yok!

Karadır kaşların ferman yazdırır
Bu dert beni diyar diyar gezdirir

Diyen sevgilinin imdadına Lokman Hekim bile yetişemez; yetişse bile yarasını azdırır ya o an; ‘yar kendi gelsin’ demleridir. Ölüm, dilden azade;

Uzaklara gittim gelirim diye
Tabancam doldurdum vururum diye

Derken; netice: Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum…

***

Ben;

Yıllar sonra rastladım / Çocukluk sevgilime
O aşina bakışlar / İçimi deldi yine

İnlemesindeyken, bir Z kuşağı mensubu duygu telefatı peşindeydi;

Duygular duygusuz kayıp gider
Göz göze gelmekse retro bir yer
Kalpte sızım yok, sözümse belli
Aşkı sormayın ha ‘trend’miş meğer

Belki de haklıydı! Bilemiyorum...

***

Sevgi, sevda hatta kara sevda simgesi oyalı mendillerin tarih olduğu bugün, Radyoda “Al mendili mendili / Kız sever karanfili” türküsü çığırılırken, çiçekçiler ve sevgilinin sevgiliye takdim ettiği her şeyin taciri olanlar, “Gel vatandaş gel…” çığırtkanlığındaydı. Müzeyyen Senar’ın “Geçti sevdalarla ömrüm…” ya da “Unutamadım seni ben…” yorumu; aşkın, sevdanın, sevginin, sevgilinin baş tacı olduğu demlerden kalmaydı. Binaenaleyh;

Vefa’ya dedim ki sen semt değilsin
Cefaya seslendim dertler dağılsın
Sefa havalarda herkes eğilsin
Kendimi müselles hapiste sandım

***

“(aşk) Deli gönül işi mantığın dışı…” dizem zihnimde yankılanırken durdum. Çünkü arkasına Musk’ı almış Trump tüm sevgililere “Bekleyin, az kaldı; hepinizin defterini düreceğim” tehdidini savuruyordu! Kasabayı haberdar edeyim dedim.

Karanfil katar oldu / Hasretlik yeter oldu
Nazlı yarin kokusu / Burnumda tüter oldu

Diye yürüyüp Politika Kasabasının Siyaset Bulvarından Millet Bahçesine indim. Bahçe tarumardı. Filhakika, aşktan / meşkten, sevgiden, sevgiliden anlayacak hal yoktu millette.

Müsebbipleri; içkiden mi yoksa ‘illet-i vehîme’den mi öldüğü tartışılan, “Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû han mısın kâfir” dizesinin yazarı Nedim’e havale ederek çıktım bahçeden…