Rejimin savcılık operasyonları aracılığıyla İmamoğlu ve çevresi üzerine yoğunlaştırdığı baskılar sonucu tetiklenen CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirleme süreci kamuoyunun gündemini belirlemeye devam ediyor.

En son Özel, İmamoğlu ve Yavaş’ın gerçekleştirdiği üçlü zirve ve bu zirveden yayınlanan fotoğraf oldukça tartışıldı.

Ben de önceki iki yazımdan birisini kısmen birisini de tamamen CHP’deki cumhurbaşkanı adaylığı sürecine ayırmıştım ve orada cumhurbaşkanı adayını erken ve önseçimle belirlemenin doğru olduğunu ancak sürece dair bazı sıkıntı ve soru işaretlerinin de devam ettiğini belirtmiştim.

Şimdi bu fotoğraf ve sonrasında kamuoyuna açıklananlar ışığında süreci yeniden analiz edelim.

Tam mutabakat yok

Üçlü zirvede bir gerginlik ve çatışma olmamakla beraber tam bir mutabakat da sağlanamadı.

Tam mutabakat bir şekilde İmamoğlu ve Yavaş’ın Erdoğan’a karşı güçlerini birleştirdikleri bir formülle cumhurbaşkanlığı seçimine girmekte uzlaşsalardı sağlanacaktı ancak belli ki şu aşamada tarafları (özellikle de Mansur Yavaş’ı) tatmin edecek öyle bir formül bulunabilmiş değil.

Tabii, bu formülün şimdi bulunamamış olması ileride de bulunamayacağı anlamına gelmiyor. Özellikle Özgür Özel’in, Kılıçdaroğlu’nun hatalarını tekrarlamayarak, bu konuda bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz.

Yavaş’ın planı

Anlaşılan o ki, Mansur Yavaş CHP’nin cumhurbaşkanlığı adaylık önseçimine girmiyor ancak adaylık iddiasını da halen masada tutmaya devam ediyor. Kendi siyaset tarzına uygun bir şekilde, önümüzdeki süreçte “bekle gör” stratejisi izleyecek. Seçim zamanına kadar halk desteğini yüksek tutarak kenarda bekleyecek, seçim zamanı geldiğinde konjonktür uygunsa aday olacak, değilse olmayacak.

Aslında böyle bir strateji muhalefet açısından da faydalı. Çünkü, malûm, rejim bir hukuk katliamına imza atarak İmamoğlu’na her an bir siyaset yasağı getirebilir. Böyle bir durumda muhalefetin elinde Mansur Yavaş gibi güçlü bir adayın olması faydalı olacaktır. Ancak tabii, İmamoğlu’na siyasi yasak getirecek kadar gözünü karartmış bir siyasi iktidar anketlerde seçimi kaybedeceğini görürse Mansur Yavaş’a da bir şeyler yapmaz mı, o da büyük bir soru işareti.

Öte yandan, Yavaş’ın bu “yedekte bekleme” durumu elbette ki İmamoğlu ve Özel’le anlaşmalı aldığı bir karar değil. İmamoğlu’na siyaset yasağı gelmese de Yavaş cumhubaşkanlığına adaylığını koyma isteği içerisinde.

Yavaş CHP’nin adayı olabilir mi?

Bu noktada halen belirsizliğini koruyan bir durum, Yavaş’ın CHP’nin mi adayı olacağı yoksa bağımsız mı?

Malûm, CHP cumhurbaşkanı adayını belirlemek için önseçim kararı aldı. Aslında bu üçlü zirve de partiyi yöneten İmamoğlu-Özel ikilisinin Yavaş’ı bu sürece ikna edebilmesi için yapıldı. Yavaş sürece tam ikna olmadı ama, gene siyaset tarzına uygun şekilde, net bir itirazda da bulunmadı. Partinin kararlarına saygılı olacağını belirtti.

Medyadan öğrendiğimiz, Yavaş şimdiden cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinin erken olduğunu ve adayın önseçimle değil anketlerle belirlenmesi gerektiğini öne sürdü. Ancak, geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere, İmamoğlu’na her an bir siyasi yasak gelebileceği için İmamoğlu’nun adaylığının şimdiden netleşmesi gerekiyor ve Yavaş’ın anketlerdeki birinciliği de kendisi (henüz) iktidarın saldırılarına maruz kalmadığı için oldukça yanıltıcı olabilir.

Aynı şekilde, Yavaş’ın CHP’nin iki cumhurbaşkanı adayı olabileceği, ikinci tura kalanın diğerini destekleyebileceği şeklinde bir önerisi var ve bu öneri bir yönüyle makûl. Ancak, CHP’nin aynı anda iki cumhurbaşkanı adayının olması fiiliyatta pek olacak şey değil. Bir partinin tek bir cumhurbaşkanı olabilir ve Yavaş da CHP’nin adayı olmak istiyorsa önseçime girmesi gerekir ama belli ki CHP-içi bir yarışta İmamoğlu’na karşı şansının olmadığını düşündüğü ve önseçimi kaybederse bunun adını yıpratacağını bildiği için önseçime katılmamayı tercih ediyor.

Belirttiğim üzere, Yavaş’ın yedekte kalması aslında muhalefet için iyi bir şey. Ancak, sonradan aday olmak isterse CHP’nin önseçiminden geçmiş İmamoğlu ile beraber CHP’nin adayı olması absürt olur. Kendisinin 100 bin imzayla bağımsız bir şekilde aday olması gerekir. Peki buna cesaret edecek midir, bunu seçim zamanı geldiğinde göreceğiz.

İmamoğlu CHP’den Yavaş bağımsız girerse

Cumhurbaşkanlığı seçimine İmamoğlu’nun CHP’den Yavaş’ın bağımsız olarak girdiği bir senaryoda muhalefet açısından önemli bir sorun, bu iki lider ve onların çevrelerinin iktidarın da teşvikiyle birbirlerini yıpratmaları ve bu şekilde Erdoğan’ın elini güçlendirmeleri olacaktır. Böyle bir durumda bu iki lidere ve onları koordine eden Özgür Özel’e büyük sorumluluk düşmekte.

Aslında, muhalif kamuoyundaki genel algının aksine, İmamoğlu’nun CHP’den Yavaş’ın bağımsız girdiği bir senaryo muhalefet açısından bir yönüyle daha iyi çünkü böyle bir senaryoda hem toplum iki rakip lider arasında kutuplaşmamış hem de iktidardan kopmaya niyetli seçmene seçenek sunulmuş olacaktır. Çünkü, cumhurbaşkanlığı yarışı iki rakip lider arasına sıkıştığında rakip mahalleler aşırı konsolide olmakta ve muhafazakâr seçmen gönülsüz de olsa gene dönüp Erdoğan’a oy vermekte. Farklı siyasi geleneklerden çok aday aslında bu gergin ortamı dağıtarak iktidar seçmeninin muhalefet adaylarına yönelmesini kolaylaştırabilir. Nitekim, yerel seçimde muhalefetin başarısı biraz da bu etken sayesinde mümkün olabildi.

Ama dediğim gibi, böyle bir senaryoda İmamoğlu ve Yavaş’ın ve onların çevrelerinin sorumlu davranıp birbirleriyle değil Erdoğan’la mücadele etmeleri oldukça kritik. Yoksa geçen seçimde yaşandığı üzere aksi bir durumda ipi gene Erdoğan göğüsleyecektir.

Gelecekteki olası senaryolardan kısa vadeye dönersek, şimdi Mart ayında CHP’nin cumhurbaşkanı adayı belirlenecek ve çok yüksek ihtimalle Ekrem İmamoğlu olacak. Sonrasında siyasi iktidar İmamoğlu’na siyasi yasak getirme gibi bir hukuk katliamına imza atmaya kalkacak mı, göreceğiz. Siyasetin yörüngesi bu değişkene göre belirlenecek.

Ayrıca, Şubat ayı içerisinde bir de Abdullah Öcalan’ın PKK’ya “silahları bırak” çağrısı yapması beklenmekte ki onun Türkiye siyasetine olan etkilerini de ayrıca tartışacağız.