Türkiye’de siyasal rejimin otoriterliğinin ve despotizminin dozajı her geçen gün daha da artıyor.
İmamoğlu’na her hafta başında yeni bir soruşturma açılması artık vaka-ı adiyeden oldu. Geçtiğimiz Salı günü oyuncu menajeri Ayşe Barım’ın tutuksuz yargılanma isteğini kabul eden hakime jet hızıyla soruşturma açıldı. Perşembe günü ise “ülkede hukuksuzluklar var” dedikleri için TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı gözaltına alındılar ve aynı günün akşamında polis eşliğinde nöbetçi hakimliğe sevk edildiler.
Öyle gözüküyor ki, rejimin artık hiçbir sınırı yok. Her an herkes hakkında bir soruşturma açılabilir, gözaltına alınabilir, tutuklanabilir ve hatta yıllarca suçsuz yere hapis yatabilir. “Despotizm” de zaten tam olarak bu demek, devlet gücünün hukuki hiçbir sınırı olmadan keyfi bir biçimde kullanılması.
Son haftalarda şahit olduğumuz bu hukuksuzluklardan belki de en büyüğü, bilinçli bir şekilde ortaya atılıp medyada köpürtüldüğü anlaşılan “şaibeli kurultay” soruşturması. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde burada da hedef İmamoğlu. Erdoğan adil bir seçimde İmamoğlu’na karşı kazanabileceğini düşünmüyor olmalı ki İmamoğlu’nu yargı operasyonlarıyla sürekli itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Bu sürecin en sonunda bir hukuk katliamına imza atılarak CHP’de kurultayın yenilenmesi ve İmamoğlu’na siyasi yasak getirilmesi maalesef ki şaşırtıcı da olmaz.
Türkiye dönüm noktasında
Türkiye artık bir dönüm noktasına geldi. Önümüzdeki süreçte ya Cumhur İttifakı ve Erdoğan kazanacak ve Türkiye Putin Rusyası gibi tam otoriter bir rejime sahip olacak ya da CHP ve İmamoğlu kazanacak ve Türkiye’de demokrasi tekrardan restore edilecek. Malesef ki bu iki ihtimal dışında başka bir olasılık kalmadı.
“Rusya olmak”tan kastım, sistemde başka siyasal partiler bulunsa bile seçimle iktidar değişimi ihtimalinin olmadığı, devlet gücünün hukukla sınırlanmadığı, tek adamcı ve baskıcı bir parti-devleti rejiminden bahsediyorum.
Rusya’da en son Putin’e “aptal” dediği için bir Rus şarkıcının evi polis tarafından basıldı ve baskın esnasında şarkıcı camdan düşerek öldü. Bunun bir kaza olma ihtimali yok denecek kadar az.
Türkiye’de henüz “camdan düşerek ölme”ler olmuyor, henüz o seviyeye ulaş(a)madık ama rejimle herhangi bir şekilde ters düşmüş herhangi birininin evinin basılması, uydurma gerekçelerle gözaltına alınması ve tutuklanması gayet olası. Ki bu kişi bir iş adamı da olabilir sendikacı da, gazeteci de olabilir siyasetçi de, hatta oyuncu menajeri bile olabilir!
Türkiye’de böylesine despotik bir dönem en son 12 Eylül askeri darbe yönetimi zamanında yaşanmıştı. 1983’te demokratik rejime tekrardan geçilmesinden beri sivil bir iktidar döneminde bu derece bir despotizm hiç olmadı.
Türkiye çoktan Rusyalaştı mı?
Türkiye’nin Rusyalaşmanın eşiğinde olduğunu aslında ben daha öncesinde de çok kez söylemiştim. Özellikle geçtiğimiz yerel seçimden önce bu seçimin çok kritik olduğunu ve 2023’teki genel seçime benzer bir sonucun Türkiye’nin Rusya gibi tam otoriter bir rejime geçiş yapmasını beraberinde getirebileceğini Elips Haber’de de yazdım.[i]
Yerel seçimden muhalefetin bir seçim başarısıyla çıkmasının bu gidişatı durdurabileceğini, siyasete az da olsa bir denge geleceğini düşünüyordum. Aslında CHP’nin seçimde önemli bir başarı kazanması sonrası Erdoğan’ın başlattığı, daha doğrusu başlatmak zorunda kaldığı, “yumuşama” süreci gerçekten de bu dengelenmenin bir göstergesiydi. Ancak bir noktadan sonra Erdoğan tekrardan fabrika ayarlarına döndü. Rejim despotik tavrına kaldığı yerden yeniden başladı. Bunda Ekrem İmamoğlu’nun bir tehdit olarak algılanmasının temel etken olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’nin Rusya gibi tam otoriter bir rejime geçiş yapmanın eşiğinde olduğunu sosyal medyada dile getirdiğimde, iktidara bağlı trol’lerin eski tivitlerimin ekran görüntülerini göstererek “e sen bunu yıllardır söylüyorsun” şeklinde paylaşımlar yaptıklarını fark ettim.
Evet yıllardır söylüyorum, çünkü yıllardır devam etmekte olan bir süreç bu.
Zaten, ara ara belirttiğim üzere, Türkiye’de rejim 2016-18 arasında çoktan Rusyalaşmış da olabilir. O günden beri Cumhur İttifakı aleni bir genel seçim yenilgisi yaşamadığı için böyle bir geçişin yaşanıp yaşanmadığı net bir şekilde anlaşılamıyor. Ama, geçilmiş olabileceğine dair dikkate değer emareler de var. Özellikle son yerel seçimden sonraki süreçte, kötü ekonomik gidişatın bir türlü durdurulamadığı bir ortamda, iktidarın seçim kaybetme ihtimali iyice belirince İmamoğlu’na karşı gerçekleştirilen hukuksuz yargı operasyonları ortada. Bu operasyonlar CHP yönetiminin değişmesi ve İmamoğlu’na siyasi yasakla sonlanabilir. Nitekim, Putin’i sandıkta yenme ihtimali olan adayların rejim eliyle bir şekilde seçime sokulmaması Rusya’da da sık görülen bir durum.
Biz Türkiye’nin Rusyalaşmadığını ancak Türkiye’de bir iktidar değişimi olursa tam olarak anlayabiliriz. Şu konjonktürde bir iktidar değişikliği olacaksa ise bu da ancak İmamoğlu liderliğinde olabilirmiş gibi gözüküyor.