Siyasal iktidarın Yargı aracılığıyla İmamoğlu ve çevresi üzerinde kurmaya çalıştığı baskı CHP’de cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi sürecini tetikledi. Ve bu durum kaçınılmaz olarak kamuoyunda adaylık tartışmalarını tekrardan gündemin merkezine oturttu.

Bu yazıda, kamuoyunda CHP’deki adaylık süreci ile ilişkili tartışılan sorulara kendi yanıtlarımı vereceğim.

Erken belirlemek doğru mu?

Geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını erkenden belirlemesi birçok yönden doğru bir strateji.

Öncelikle, 2023’teki genel seçimde görüldüğü üzere, “aday o mu olacak bu mu olacak” tartışmaları hem CHP hem de genel olarak muhalefet açısından yıpratıcı oluyor. Hele bu karar son ana bırakılıp bir de uzlaşma sağlanamazsa, seçime az bir süre kala muhalefet içinde büyük kavgalar çıkıyor ve bu da seçimin kazanılması önünde büyük bir engel oluşturuyor.

O yüzden, CHP adayını erkenden belirlerse bu tartışmaların önüne geçilir ve CHP bundan sonra enerjisini toplumun sorunlarına ve o sorunlara yönelik çözüm önerilerine daha kolay verir.

İkinci olarak, eğer aday erkenden belirlenir ve bu aday Ekrem İmamoğlu olursa, siyasal iktidarın İmamoğlu’na bir siyasi yasak getirmesi zorlaşır. Çünkü, artık yasak sadece “İBB Başkanı”na değil “en büyük muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı”na gelecektir. Bu durum seçimlerin de meşruiyetini ciddi manada zedeleyeceği için siyasi iktidar böyle bir adım atarken iki hatta üç kere düşünecektir.

Üçüncü olarak, adayın erken belirlenmesi muhalefetin siyasi iktidarı erken seçime zorlamasında işini kolaylaştıracaktır. Açıkçası, ben 2027’nin ikinci yarısına kadar bir erken seçim beklemiyorum. Ancak öyle bile olsa, iktidarın erken seçim gündemiyle yıpratılması muhalefet açısından işlevsel bir stratejidir. Eğer aday erkenden belirlenirse topluma “biz hazırız” mesajı daha kolay verilir ve erken seçim konusunda baskı daha güçlü bir şekilde kurulabilir.

Yöntem doğru mu?

Adaylık süreci ile çok tartışılan başka bir mesele, CHP’nin aday belirleme yönteminin doğru olup olmadığı.

Geçen hafta belirttiğim üzere, geçtiğimiz genel seçimde cumhurbaşkanı adayının tepeden bir dayatmayla belirlenip sonrasında seçimin kaybedilmesinden sonra, bu defa CHP yönetimi kimi aday belirlerse belirlesin bir meşruluk tartışması olacaktı. Bu bakımdan CHP’nin adayını 1.6 milyonu geçen sayıdaki üyelerine sorması meşruluk sorununu aşmak açısından doğru bir yöntem.

Bunun da ötesinde, bir siyasal partinin adayını tabanına sorması zaten demokrasi adına başlı başına iyi bir şey.

Ancak, burada gene de bazı soru işaretleri akla geliyor. En başta, CHP üyelerinin elbette kendi partilerinin adayını belirleme hakkı var ancak sonuçta CHP’nin cumhurbaşkanı adayı fiili olarak muhalefetin de ortak cumhurbaşkanı adayı olacağı için, aday belirlenirken muhalefetin tüm majör aktörlerine danışılması ve özellikle kazanma ihtimali en yüksek adayın belirlenmesi daha doğru olmaz mı?

Nitekim, Mansur Yavaş ve çevresinin itirazları bu yönde.

CHP’nin adayı ya “kazanacak aday” olmazsa?

İmamoğlu ve çevresinin CHP içerisinde Yavaş’a göre daha güçlü olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, CHP içerisinde yapılacak bir seçimde İmamoğlu’nun aday olarak çıkma ihtimali daha yüksek.

Zaten, İmamoğlu gerçekten de CHP’nin içinden gelen birisi. Kendisi Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz genel seçimi kaybettirdiği bir ortamda, hemen ertesi gün değişim hareketini başlatıp başarıya ulaştırmış olan kişi. Genel başkan değil ama “doğal lider”.

Yavaş ise yıllarca MHP’de siyaset yapıp sonradan Ankara Büyükşehir Belediyesi adaylığı amacıyla CHP’ye geçmiş bir isim. Aslında Yavaş’ın dünya görüşü İYİ Parti’ye daha yakın. Meseleye buradan bakıldığında CHP’nin adayının İmamoğlu olması akla daha yatkın.

Ancak, burada akla gelen soru, Türkiye’nin içerisinden geçtiği çok bir kritik dönemde ya kazanacak aday İmamoğlu değil de Yavaş’sa ve CHP tabanı burada ideolojik veya dar çıkar odaklı davranarak yanlış bir karar verirse.

Nitekim, anketlerde İmamoğlu da Erdoğan’a karşı kazanıyor gözükmekle beraber Yavaş hep İmamoğlu’nun önünde çıkıyor. Bu durumda, “garanti kazanacak aday” olarak Yavaş’ın muhalefetin ortak adayı yapılması daha doğru olmaz mı? CHP gene parti içi dinamiklerle hareket ederek gelecek seçimi de mi çöpe atıyor? Hatta, Erdoğan bilerek İmamoğlu’nun üzerine gidiyor da, onun adaylığı kesinleşsin ve böylece daha kolay yenebileceğini düşündüğü İmamoğlu kendisi karşısında rakip olsun mu istiyor?

Bunlar yabana atılacak sorular değil. Ancak, Yavaş’ın cumhurbaşkanı adaylığına dair de ciddi soru işaretleri var.  

Yavaş’a dair önemli soru işaretleri

Öncelikle, Yavaş’ın anketlerde İmamoğlu’nun önünde çıkması yanıltıcı olabilir. Yavaş, belediye başkanlığının başından beri cumhurbaşkanlığı konusunda net bir iddia koymadığı ve ulusal siyasetin netameli konularına bilinçli olarak hiç girmediği için ismi kamuoyunda yıpranmadı. Öte yandan, İmamoğlu en baştan ortaya bir iddia koyduğu için iktidar tarafından sürekli hedef alındı ve yıpratıldı (ki bu hedef alınma durumu daha en baştan İmamoğlu’nun iktidar tarafından daha büyük bir tehlike olarak algılandığını göstermekte). Yani, bizim anketlerde gördüğümüz oranlar İmamoğlu’nun yıpratılmış Yavaş’ın ise yıpratılmamış hali.

Peki, Yavaş cumhurbaşkanlığına dair ortaya bir iddia koyduğunda ve iktidar aynı İmamoğlu’na yaptığı gibi kendisiyle de uğraşmaya başladığında anketlerde aynı yüksek halk desteğini sürdürebilecek mi? Bu bence ciddi manada şüpheli.

Mansur Yavaş’ın Abdullah Gül-vari bir siyaset tarzı var. İnisiyatif almayan, elini taşın altına koymayan, sürekli şartların olgunlaşmasını bekleyen edilgen bir siyaset tarzı bu. Böyle bir siyaset tarzı, dişe diş bir yarışta Yavaş’ın Erdoğan gibi popülist ve makyavelist bir siyasetçiyle mücadele edebileceğine dair bende ciddi soru işaretleri oluşturuyor.

Zaten, Mansur Yavaş muhalefetin ortak adayı olmak istiyorsa “armut piş ağzıma düş” anlayışıyla hareket etmek yerine bu konuda inisiyatif alıp biraz da kendisi muhalefet aktörlerini toparlaması ve birleştirmesi gerekiyor. Ama Mansur Yavaş’ta böyle proaktif bir siyaset tarzı yok.

Sonuçta

Sonuçta, CHP’nin adayını erkenden önseçimle belirlemesi ve bu önseçimden Ekrem İmamoğlu’nun çıkması hem meşruluk hem de “kazanacak aday” perspektifinden bana yanlış gelmiyor.

Ama, “Mansur Yavaş meselesi” de mutlaka çözülmeli. Ve bu çözüm, geçtiğimiz genel seçimde olduğu gibi, kesinlikle CHP’nin kendi adayı dışındaki adaylara zorbalık yapması şeklinde olmamalı.

Burada en ideal senaryo, İmamoğlu ve Yavaş’ın bir şekilde güçlerini birleştirdikleri bir formülle Erdoğan’ın karşısına çıkmaları.

O formül bulunur ve İmamoğlu ve Yavaş arasında uzlaşma sağlanırsa bu iki ismin ve muhalefetin önünde kimse duramaz.

Ama olur da bu isimler Kılıçdaroğlu ve Akşener gibi çekişmeye başlar ve kavga ederse, hem kendilerine hem de ülkeye yazık ederler.