Bolu’nun göz bebeği Kartalkaya, o sabah beyaz karlarıyla değil, siyah dumanlarıyla uyandı. Grand Kartal Otel’de çıkan yangın, hepimizi derin bir yasa boğan sadece bir felaket değil, aynı zamanda ihmallerle örülü bir trajedi olarak hafızalarımıza kazındı. 78 can… bu sayının ardında yitip giden hayatlar, yaralanan bedenler, yarım kalan hikayeler ve tarifsiz acılar var. Bir yangın, yalnızca binayı değil, vicdanlarımızı da tutuşturdu.

Maalesef ihmalin ilk halkası denetimsizlik. Bu felaket, sıradan bir yangın değildi. Çünkü alevlerin altında, ihmaller zincirinin bedeli yatıyordu. Yangının mimarisi, yangına davetiye çıkaran türden. Ahşap kaplama, estetik bir tercih olabilir, ancak riskleri görmezden gelmek affedilemez. Yangın önlemlerinin denetimi bize gösterdi ki, insan hayatının önemi maddi çıkarların gölgesinde kalmış durumda. Yangın alarmlarının çalışmadığında, bir otel nasıl hala kapılarını misafirlere açmaya devam eder? İşte burada denetim süreçlerinin farklı hesaplar ve çıkarlar üzerinden yürüdüğü karşımıza çıkıyor.

İhmalin ikinci halkası ise yönetim. Otel yönetimi, misafirlerin can güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Yangın merdiveni olmaması, güvenlik prosedürlerinin eksikliği, acil durum önlemlerinin alınmaması ve bu eğitimlerin verilmemesi… tüm bunlar bir otelin sorumluluğu altındaki temel görevlerdir.

Yangın alarmlarının çalışmadığını öğrendiğimizde aklımızdaki soru netti, “bu kadar insanın hayatı neden bir anlık dikkatsizliğe teslim edildi?” Ahşap kaplama gibi riskli bir tasarımın, bir otelin mimarisine nasıl dahil edildiğini sorgulamak gerekiyor. Ve yangın merdivenleri… O an onlarca kişi o merdivenlerin yetersizliği yüzünden hayatını kaybetti.

Yangın sırasında misafirlerin kendi çabalarıyla pencerelerden atlayarak kurtulmaya çalıştıklarına şahit olduk. Bu durum, personelin yeterince eğitimli olmadığını ve acil durum prosedürlerinin yetersizliğini gözler önüne seriyor. Eğitimli bir ekip, bu kadar yüksek can kaybı olmasını engelleyebilirdi.

Otelin sorumluları gözaltında, doğru. Ama bu yeterli mi? Hayır. Çünkü burada sorumluluk yalnızca birkaç kişinin değil, bir sistemin. Denetimlerden sorumlu yetkililer, projeyi onaylayan mimarlar ve yangın önlemlerini ciddiyetle takip etmeyen herkes bu zincirin bir halkasıdır. Sorumluluk sadece yargının değil, vicdanlarımızın da meselesidir.

Denetimlerin yetersiz olduğu, güvenlik önlemlerinin formaliteden öteye geçemediği bir düzende yaşıyoruz. Bu yangın, hepimize şunu hatırlatmalı. İnsan hayatı, ihmalin bedelini ödeyemeyecek kadar kıymetlidir.

Bu tür facialardan sonra hep aynı şeyleri duyuyoruz. “Bir daha yaşanmasın” “ders alındı.” Ancak bu sözler, daha önceki faciaların ardından da söylenmişti. Gerçekten ders alındı mı? Eğer alınsaydı, Grand Kartal Otel’de onlarca insanın can verdiği bir felaketi konuşuyor olmazdık.

Peki nereden başlamalı? Öncelikle sorumluları her kim ya da kimlerse gereğinin derhal yapılması elzem.  Artık ders alma vakti geçiyor. İlk adım, otellerin mimari ve güvenlik standartlarının yeniden düzenlenmesi olmalıdır. Kaybedilen canlar geri gelmeyecek, biliyoruz. Ancak bu olaydan çıkaracağımız dersler, geleceği şekillendirebilir. Denetim süreçleri yeniden ele alınmalı, otellerin güvenlik standartları sıkı bir şekilde denetlenmeli. Ve en önemlisi, insan hayatını merkezine alan bir anlayış geliştirilmelidir. Çünkü bu ülkenin ne bir karanlık sabaha daha tahammülü var ne de kaybedecek bir tek cana.

Ahşap kaplama gibi yüksek risk içeren materyallerin kullanımına izin verilmemeli, yangın alarmı ve acil durum prosedürleri her yıl sıkı denetimden geçirilmelidir.

Eğitim ise bir diğer temel şart. Her personelin, misafirleri koruyabilecek kadar bilinçli ve donanımlı olması sağlanmalı.

Grand Kartal Otel yangını, ihmallerin nelere mal olabileceğinin en acı örneğidir. Bugün hesap sormaz ve harekete geçmezsek, bu hikaye burada bitmeyecek. Çünkü doğa ve hayat, ihmali affetmez.

Kartalkaya’nın beyaz örtüsü altında kaybolan canları unutmayalım. Bu acı olay, yalnızca bir felaket değil, aynı zamanda bir uyarıdır. Umarım hepimize ders olur, aksi takdirde bu yangının külleri, geleceğimizi de karartır.

Karanlık sabahı asla unutmayalım. Unutmayalım ki, gelecekte daha aydınlık sabahlara uyanabilelim.