Son birkaç gündür kolluk kuvvetleri başta olmak üzere, devletin organlarını zora sokan ve toplumsal ayrışmayı körükleyen eylemlerin, bir stratejinin sonucu olduğu açıkça görünmektedir.
İmamoğlu’nun tutuklanma süreci ve Özgür Özel’in sokaklara çağrısı, yüzeyde spontane bir halk tepkisi gibi görünse de, arka planda belirli stratejilerle yoğrulmuş, planlı bir eylem dizisinin izlerini taşıyor. Bu noktada, Gezi olaylarına benzer bir dinamizmin ve özenle kurgulanmış organizasyonun izlerini görmek mümkün.
Gezi Parkı olayları, bir ‘ağaç’ bahane edilerek ani bir öfke patlaması olarak başlamış görünse de, aslında çeşitli aktörlerin organize bir biçimde kamuoyunu harekete geçirme çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı herkesin malumu. Bugün yaşanan gelişmelerde de, benzer taktikler dikkat çekiyor.
Koordinasyon ve zamanlama, halkın farklı kesimlerini aynı anda ve uyumlu bir şekilde harekete geçirme çabası, yaşanan tüm bu eylemlerin hem medya hem de sosyal platformlar üzerinden önceden hazırlanan mesajlarla desteklendiğini gösteriyor. Nitekim, Özgür Özel’in çağrısı, sanki toplumsal bir sarsıntıyı kışkırtmak üzere zamana yayılmış bir eylemin parçası olduğunu kanıtlar nitelikte.
Gezi olaylarında olduğu gibi, bu eylem de belirli semboller ve söylemler etrafında şekilleniyor. İmamoğlu’nun tutuklanması, sadece bireysel bir olay olarak değil, sözde “demokrasi ve özgürlük mücadelesi” simgesi haline getirilerek daha büyük bir ideolojik anlatıyı besliyor.
Kamuoyu manipülasyonu ve medyanın rolü de planlı eylemlerin en dikkat çekici özelliklerinden biri. Medya üzerinden yayılan mesajların halkın duygularını ve tepkilerini yönlendirmesi, gezi olaylarında olduğu gibi bu süreçte de halkın duygularını kışkırtmada, tutuklama ve çağrı mesajları, öfke, haksızlık ve direniş gibi duyguların tetiklenmesi için stratejik olarak seçilmiş kelimeler içeriyor.
Sosyal medya ve bağımsız platformlar, bu tür eylemlerin organize edilmesinde geleneksel medyanın ötesinde bir güç olarak karşımıza çıkıyor. Bu, belli grupların kendi seslerini duyurabilme arzusunu bir yandan pekiştirirken, diğer yandan da kitleleri organize etmede planlı bir yapı olduğunu gözler önüne seriyor.
Eylemin planlı olup olmadığını değerlendirirken, tek başına bir halk hareketinin spontanlığıyla, arka planda stratejik siyasi hesaplamaların yer alması arasındaki farkı görmek önemlidir.
Gezi olaylarında, kamuoyu oluşturma sürecinin ötesinde, bazı siyasi aktörlerin eylemleri bir araç olarak kullanma niyeti göze çarpmıştı. Bugün de, benzer şekilde, belirli siyasi hedeflere ulaşma çabası, planlı bir eylemin ipuçlarını vermekte.
Toplumsal tepkinin yönlendirilmesi niyetini taşıyan bu eylemler, toplumsal duyarlılığı birleştirmenin ötesinde, aynı zamanda hükümet politikalarına yönelik eleştiriyi de arttırmayı amaçlıyor. Planlı aksiyonların arkasında yatan güç, toplumu belli kalıplarda düşünmeye iterek, kutuplaşmayı körüklüyor.
İmamoğlu’nun tutuklanma süreci ve Özgür Özel’in sokaklara çıkın çağrısı, sistemli bir şekilde üniversiteli gençler başta olmak üzere bir isyan hareketi ve bu devlete başkaldırı eylemleri, her ne kadar “özgürlük mücadelesi” olarak sunulsa da, derinlere indiğinizde dış mihrakların elinin olduğu planlı bir eylem dizisinin parçası olduğunu görmek hiç de zor olmayacaktır.
Gezi olaylarında yaşanan organizasyonel dinamikler ile benzer paralellikler kurulduğunda, bu eylemlerin bir tepki olmaktan çıktığı, aynı zamanda stratejik bir hesaplaşmanın ürünü olduğu sonucuna varmak mümkün.
Umuyoruz ki, kolluk kuvvetleri ve kamusal alanlar daha fazla zarar görmeden ve zihinlerde derin yaralar kalmadan bu süreç devletin ferasetiyle bir an evvel son bulur.