Bu yazıyı, özellikle bir kesim tarafından her defasında eleştirilen Osmanlı Devleti’nin, adalet anlayışını ve bu husustaki hassasiyetini hatırlatmak için kaleme almak istedim.

Biz, geçmişimizi ve kültürel miraslarımızı küçümserken, bir cihan devleti olarak üç kıtada en büyük kara parçalarına hükmeden adalet terazimizdeki hassasiyetin, ilham kaynağı olarak nesillerce evrenselleştirilmiş olduğunun farkında bile değiliz.

Şimdi hep birlikte ilham kaynağı olduğumuz, birçok ülkede varlığı bulunan üst düzey devlet adalet sisteminin tarihçesine bakalım.

İsveç Kralı XII. Karl, yani Türkçe kaynaklardaki adı ile “Demirbaş Şarl”, 1707 yılında Rusya’ya Ukrayna üzerinden savaş açtı. 8 Temmuz 1709 tarihinde ise Poltava kalesini almak için uğraşan İsveç ordusunun, Rusya Çarı I. Petro’nun komuta ettiği Rus ordusu karşısında aldığı ağır yenilgi sonucu İsveç Kralı Karl, 2 bin askeriyle birlikte Osmanlı Devleti’ne sığınarak tam beş yıl boyunca burada kalmıştır.

Bu süre zarfında Kral Karl’ın, Osmanlı yönetim sistemini, halk-devlet ilişkilerini ve özellikle adalet mekanizmalarını yakından gözlemleme fırsatı oldu. Kadılık sistemi, Divan-ı Hümayun ve halkın doğrudan devlete ulaşabildiği mekanizmalar, Kral Şarl üzerinde derin bir etki bıraktı.

Osmanlı’da, halkın yöneticilere karşı şikayetlerini dile getirebilmesi için kurulan sistemler, devletin halk üzerindeki meşruiyetini pekiştirirken, bu durum Kral XII. Karl’ın kendi ülkesindeki adalet anlayışını sorgulamasına neden oldu. Halkın adalet beklentisini sorgulama konusundaki bu sistem, ona kendi ülkesinde benzer bir mekanizmayı hayata geçirme fikrini verdi.

Kral’ın, ülkesine dönmesiyle ilk gerçekleştirmiş olduğu faaliyet Ombudsmanlık kurumunu kurmak oldu. 1713 yılında İsveç’te kurulan Ombudsmanlık Kurumu, Kralın Osmanlı’dan aldığı ilhamla şekillendi. Ombudsman, halkın devlet kurumlarına karşı haklarını koruyan bir denetçi olarak görev yapıyor ve kadılık sisteminin bir benzeri olarak, halkın haklarının korunmasını sağlama amacı taşıyordu.

Ombudsmanlık, modern dünyada halkın sorunlarını devlete ileten, hak arayışını kolaylaştıran bir mekanizma olarak bilinir. Ancak bu kavramın temellerine indiğimizde, Osmanlı devletinin adalet anlayışı ve yönetim felsefesiyle derin bir bağlantısı olduğu görülür. Bu da, Osmanlı’daki adalet anlayışının evrenselliğinin göstergesidir.

Osmanlı’daki adalet sistemi, sadece İsveç değil, diğer birçok yönetim anlayışı üzerinde de etkili olmuştur. İsveç’in Ombudsmanlık sistemini kurarken Osmanlı’dan esinlenmesi, bu toprakların insan hakları ve adalet konusundaki derin mirasının bir göstergesidir. Osmanlı, halkın devlete güvenini artırmak için adaleti merkeze koyan bir sistem geliştirmiş, bu da modern dünyada farklı şekillerde yankı bulmuştur.

İsveç Ombudsmanlık Kurumu, bugün dünyanın en eski kamu denetçiliği mekanizmalarından biri olarak kabul edilir. Ancak bu mekanizmanın kökleri, Osmanlı’nın halk-devlet ilişkilerine verdiği önem ve adaleti merkeze koyan anlayışında yatmaktadır. Bu ilham verici tarihi bağ, geçmişteki birikimlerimizin modern dünyanın yapı taşlarına nasıl dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

Osmanlı’nın adalet anlayışı, sadece tarih kitaplarında kalmamış, farklı coğrafyalardaki farklı isimlerle yaşatılmaya devam etmiştir. Bugün, adaletin evrenselliğini ve halkın hak arayışının önemini anlamak için bu tarihi serüvene bir kez daha bakmak yeterli olacaktır.

Nitekim, Osmanlı arşivlerinde bulunan Şikayet Defterleri, Adaletnameler, Kazasker Kayıtları, Divan-ı Hümayun Kayıtları, Ayan ve Kadı Kayıtları, Mektubi Kalemi Belgeleri ve Şer’iyye Sicilleri gibi kamu denetimi belgeleri, bugünkü Kamu Denetçiliği tarafından da incelendiğinde, Osmanlı Devleti’nin halka yönelik şikayet mekanizmalarının ve bunların çözüm yollarının izlerini adalet çerçevesinde görmek mümkün.

Unutulmamalıdır ki Osmanlı devleti, yalnızca geniş coğrafyasındaki idari sistemiyle değil, adalete verdiği önemle de tarihe damgasını vurmuş bir medeniyettir.

Ombudsmanlık kavramı, günümüz terminolojisiyle anılmasa da, Osmanlı’da halkın sorunlarını dile getirebildiği ve haksızlıkların giderilmesi için çaba gösterilen bir sistem olarak hayat bulmuştur.

Osmanlı’da adaletin temel taşı olan kadılar, bugünkü ombudsmanlık görevine benzeyen bir rol üstlenirdi. Kadılar, sadece mahkemelerde yargıçlık yapmakla kalmaz, aynı zamanda halkın şikayetlerini dinler, devlet görevlilerinin yanlış uygulamalarına karşı denetim mekanizması oluştururdu. Kadının bağımsızlığı, halkın devlete güvenini artıran temel unsurlardan biriydi.

Halkın katılımıyla gerçekleştirilen Divan-ı Hümayun da, Osmanlı’daki en önemli adalet mekanizmalarından biriydi. Divan, doğrudan halkın dilekçelerini, şikayetlerini ve adalet taleplerini dinlerdi. Bizzat padişah ya da sadrazamın başkanlık ettiği bu meclis, halkla devlet arasındaki iletişim köprüsünü oluştururdu. Bu yönüyle Divan, ombudsmanlık kurumunun tarihi bir örneği olarak değerlendirilir.

Osmanlı’da sivil toplumun etkili olduğu bir diğer alan ise Ahilik teşkilatıdır. Ahilik, esnaf ve zanaatkarların hakkını koruyan, mesleki etik kurallarını denetleyen ve gerektiğinde toplumsal sorunlara çözüm arayan bir yapıydı. Ahiler, devletin doğrudan müdahil olmadığı durumlarda halkın sorunlarına çözüm sunarak bir nevi ombudsmanlık görevini üstlenirlerdi.

Osmanlı’da ombudsmanlık anlayışı, halkın devlete güven duymasını sağlayan bir mekanizma olarak öne çıkmıştır. Bu sistem bireylerin hak arama kültürünü teşvik etmiş ve yönetimin hak üzerindeki meşruiyetini artırmıştır. Bugün, 14 Haziran 2012 tarihinde 6328 sayılı Kanun ile TBMM’ye bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği, Osmanlı’nın köklü adalet anlayışının modern bir yansımasıdır.

Yani Osmanlı’dan günümüze, halkın sesi olma görevi değişmemiştir. Adaletin ve hakkaniyetin temeli olan bu sistemin izleri, bize geçmişten bugüne ışık tutmaya devam ediyor. Halkın güven duyduğu bir adalet sistemi kurmanın önemini bir kez daha hatırlatırken, Osmanlı’nın bu köklü anlayışının modern dünyadaki karşılığını daha da geliştirmek elbette bizim elimizde.