Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, yaptığı bir konuşmada eski Türkiye’de başörtülü annelerin çocuklarının okuduğu okulun bahçesine başörtülü şekilde giremediğini belirtmiş. Doğrudur. Sadece o kadarla sınırlı değildi; 71 yaşındaki Medine Bircan, sağlık karnesinde başörtülü fotoğrafı olması gerekçesiyle bir doktor tarafından tedavi edilmedi. Evlatlarını vatan için şehit veren anneler, başörtüsü ile orduevlerine giremezdi. Yok abartmıyorum, 90’lardan bir kare fotoğrafla “bu ülkede başörtüsü sorunu yoktu” masallarına ancak sosyal medya tarih yazıcılarını ve okuyucularını inandırırsınız.

Mesele aslında Bakan Yumaklı ile sınırlı değil. Son günlerde Eski Türkiye’nin ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsediliyor. Mülteciler yokmuş, hürriyet varmış, ekonomi iyiymiş.

Yok, değildi.

Ekonomi kötüydü, başörtüsü yasakları vardı, gözaltında kayıplar, DGM’ler vardı, Atatürk’ü eleştirenler yargılanırdı, medya tek sesliydi, kayrılan patronlar vardı, siz seçimle dilediğiniz partiyi iktidara getirebilirdiniz ancak asker her daim gölge bir yönetim olarak, “ülkenin teminatı” olarak ekonomiden giyim kuşama kadar her konuda karar verici merci olarak hazır bulunurdu. “Her Türk asker doğar” sloganları her yerdeydi. Anaokulu müsamerelerinde 5-6 yaşındaki çocuklara askeri üniforma giydirilirdi ancak ilköğretim döneminde olan çocuklarınıza Kuran kurslarında dini eğitim aldırmanız yasaktı. Dinin devletin kontrolünde olması için zorunlu din dersi vardı ama din dersinde uygulamalı olarak namaz kılmayı öğretirseniz, bazı gazeteciler “irtica ilkokullara kadar indi” şeklinde haber yapar, öğretmen hakkında soruşturma başlatırdı. Sadece siyasetçilerimiz daha nezih bir üslup kullanırdı, aşırı sert üslupla konuşmazdı.

AK Parti’nin bir dönem yeni bir Türkiye inşa ettiği doğrudur. Ancak bugünlerde kendi inşa ettiği Yeni Türkiye’den fersah fersah uzakta olan iktidarın, eski Türkiye’yi olumsuzlayarak konuşması pek makul değil. Çünkü…

Çünkü sözlerini tasvip etmesek de bir üniversite öğrencisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik çirkin ifadeler kullandığı için tutuklanıyor. MHP’yi en makul biçimde eleştirseniz dahi maalesef tehditle mukabele görüyorsunuz. Medya tek sesli. Evet, başörtülü eğitim alabiliyor ve çalışabiliyoruz ancak başörtülülerimizin çoğu, kendilerine benzer mağduriyet yaşayan insanların itirazlarını duymuyor hatta itirazları susturuyor. Ekonomi alarm verirken, iktidarın ekonomiden sorumlu bakanına “istifa etti” operasyonları çekiliyor. Vatandaş çocuğuna aldığı süte dahi vergi veriyor ancak büyük patronlar vergi vermiyor. Anadolu semt pazarlarında bile yaz günü domatesin kilosu 30 liradan başlıyor. Köylü, kilosunu 2 liradan sattığı domates için bırakın kar etmeyi zarar ettiğini söylüyor. Ev kiraları 10-15 bin liradan başlıyor. Tüm bunlar olurken muhalefet vekili, ülkenin cumhurbaşkanına hakaret ediyor. İktidarın vekili de hakaret eden vekilin annesine küfrediyor.

Hoş geldin, “yeni” Eski Türkiye!

Neden “yeni” Eski Türkiye diyorum?

Zira, Eski Türkiye’de de özgülükler kısıtlanıp, ekonomi kötüye gittiğinde hemen ortaya başka meseleler atılırdı; asker, siyasete müdahale etmesin ya da ekonomi kötü dediğinizde hemen düzene muhalefet etmekten fişlenir, ülkede askerin sizin bacak aranızı koruduğu köşe yazılarında yazılır, terör korkusu ortaya salınırdı. Yani, “Burada bizler ülkenin geleceği için uğraşıyoruz, sizin derdiniz pahalı et mi?” şeklinde çıkışlarla vatandaştan gelen itirazlar susturulurdu. Tabi bu yıllar önceydi. Ancak yıllar öncesinde kaldığından pek emin değilim. Zira…

Zira, eğer bunlar Eski Türkiye’de kalmış olsaydı; domatesi, üreticinin 2 liradan satıp zarar ettiği, tüketicinin 30 liradan almaya çalışıp bazen de alamadığı, üretenin de tüketenin de zorda olduğu bir dönemde ülkenin tarım bakanı çıkıp “ama başörtüsü” demezdi, diyemezdi.

Evet, Eski Türkiye cennet değildi. Ancak Yeni Türkiye de değil. Hatta gittikçe birbirlerine benziyorlar. Artık içinde olmadığımız Eski Türkiye’yi güzellemenin ya da kötülemenin ülkedeki problemlerde pay sahibi olan yöneticiler dışında kimseye bir faydası yok. Ve konforları sağlanması gerekenler de siyasiler değil, zaten oldukça konfor içindeler, şu durumda duyulması, görülmesi gerekenler konforlu bir yaşamdan oldukça uzakta olan halkın ekonomi ve hukukla ilgili haklı serzenişleridir. Zira, siyasiler dilediği gibi yaşayıp diledikleri gibi konuşurken vatandaş dilediği gibi yaşayamadığı gibi dilediği gibi de konuşamıyor.