Bir yılı aşkın süredir Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren, çocuk, kadın, yaşlı, genç, sivil, masum demeden insanları ideolojilerine kurban veren bu işgalci ordusuna ne yazık ki kimse dur demiyor. Bu insansı varlıklara karşı tek bir Allah’ın kulu yaptırım uygulayamıyor!

Yıllarca Müslümanları mezhep ayrımcılıkları ile birbirine düşürenler, Müslümanların içine ayrık otu ekip yıllarca onu besleyenler, bugün İslam aleminin ilk kıblesi Aksa’da yaşanan zulme, Müslümanların seyirci kalmasını ve bizleri, o mukaddes beldeyi korumak için bile bir araya gelemeyecek kadar ayrıştırmayı başardılar.

Asırlardır, gözlerimize mil çekilmiş gibi göremedik üzerimizde oynanan oyunları ve bilemedik tek bir sancağın altında toplanıp, İslam davasında birlik olmayı; bilemedik farklılıkların aslında zenginliklerimiz olduğunu ve yalnız bıraktık tek olan Allah’a inanan, aynı kıbleye duran ve aynı secdeye baş koyan kardeşlerimizi…

‘’Müslümanlar detaylarda boğula dursun, onlar kendi içlerinde birbirlerine kılıç çeksin, biz de bize açılan alanda hem o taraftan hem bu taraftan kan dökmeye devam edelim’’ diyor İslam düşmanları. Nitekim bugün de Lübnan’ı yakıyor işgalci ordusu.

Ama yapacak bir şey yok, hem elimizden de gelmiyor zaten değil mi?! Boykot uygulamaktan dahi aciziz. Alıştık artık parçalanmış bedenleri görmeye! Daha sansasyonel bir şey olduğunda birkaç gün konuşup, tekrar dönüyoruz kendi rutinimize!

Soykırım, katliam, kapımıza kadar dayanmış, ama olsun yine de ‘bize dokunmayan bin yaşasın’ rahatlığı ile yaşamaya devam edelim. Belki ucu az biraz dokunursa bize, o zaman boykot ne demek öğreniriz ve belki o zaman anlarız gücünü! 

Biz tefrikada debelenip dururken düşman boş durmuyor,

İki milyar Müslümanın davasını bir avuç şeref ve izzet sahibi, Allah için gözlerini dahi kırpmadan şehadete yürüyen onurlu insanların üstlenmesini, sadece ‘takdir’le karşılıyoruz.

İşte bugün sizlere, o şeref ve izzet sahibi, Hak davayı omuzlarına yüklenmiş, onurlu bir Müslümanın hayatından bahsetmek istedim.

Aslında bu hafta farklı bir yazı kaleme almıştım lakin şehadete, Aksa’nın kutlu mücahitleri halkasına bir yenisi daha katılınca, yazının istikametini değiştirdim.

Evet, kimden bahsettiğimi elbette anladınız;

Daha önce ‘’Mülteci Kampında Dünyaya Gelen Liderler’’ adlı yazımda kaleme almıştım, o günün halefi, bugünün şehidi Yahya Sinvar’ı, ancak bugün biraz daha bahsetmek istiyorum kendisinden ve bu kutlu davadaki zorlu mücadelesinden…

2017 Şubat ayından bu yana Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı olarak görev yapan Yahya Sinvar, 29 Ekim 1962’de Mısır yönetimindeki Gazze Şeridi’nde bulunan Han Yunus Mülteci Kampında dünyaya gelmişti.

1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Mecdel Askalan’dan sürülmüş, fakir bir ailenin çocuğu olan Sinvar, Gazze İslam Üniversitesi’nde henüz öğrenci iken katılmıştı Filistin davasına.

Hamas’ın kurucuları arasında yer alan Sinvar, 1988’de İsrail tarafından tutuklanarak müebbet hapis cezası aldı. 23 yıl boyunca cezaevi hayatı yaşayan Sinvar, 2011 yılında İsrail ile Hamas arasında gerçekleştirilen esir değişimi sonucu serbest bırakılmıştı.

Politik kariyeri boyunca liderlik kabiliyeti ve askeri stratejileri ile tanınmış, Hamas içerisindeki etkisi oldukça fazla olan Yahya Sinvar, Hamas’ın askeri ve siyasi kanadında önemli reformlar gerçekleştirerek hem askeri operasyonları hem de diplomatik açılımlarla, Gazze’deki ana karar alıcılardan biri olarak siyasi pozisyonunu güçlendirmiş, stratejik kararlara imzasını atmıştı.

Gazze’de, özellikle genç jenerasyon ve direniş mücahitleri arasında önemli bir popülariteye sahip olan Yahya Sinvar’ın hayatı, Filistin-İsrail çatışması çerçevesinde, İzzettin Kassam Tugayları’nın askeri ve siyasi arenasında geçmiştir.

Bir konuşmasında ‘’ölümden korkuyorum; yatağımda yaşlı develer gibi ölmekten, kalp krizinden ya da trafik kazasında ölmekten korkuyorum. Allah yolunda dinim, vatanım ve mukaddesatım için ölmekten korkmuyorum’’ demişti Yahya Sinvar.

Baş koyduğu bu dava uğruna iki çocuğunu, eşini ve birçok yakınlarını kaybederek imtihanlarla dolu bu kutlu yolda, 16 Ekim’de, Gazze Şeridi’nin güneyinde yer alan Refah’ta, söylediği üzere Allah yolunda, dini, vatanı ve mukaddesatı uğruna şehadete erdi.

Allah, onların şehadetlerini kabul buyursun ve geride kalan Müslümanlara da bir an evvel gaflet uykusundan uyanıp feraset sahibi olabilmeyi nasip etsin.

Selam ve dua ile…