Genel seçim havasında bir yerel seçim süreci geçirdik, malum olduğu üzere AK Parti uzun yıllar sonra ağır bir yenilgi alırken CHP uzun yıllar sonra sağlam bir başarı elde etti.
Sonuçların bu şekilde olmasının; ekonomik problemler, iktidarın halkla bağını kopartması, kamudaki israf, bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, seçim yatırımı için emekli edilen ama her şeye zam gelirken maaşlarına zam gelmeyen EYT’liler ve emeklilerin tepkisi, KHK’lılar, iktidarın kutuplaştırıcı siyasetinin artık pirim yapmıyor oluşu, devlet düzeyinde AK Parti belediye başkanı adaylarına destek verilirken diğer adayların seçim sürecinde eşit fırsatlardan faydalanmaması nedeniyle kendilerine yönelen sempati, medyanın tek sesliliğinin verdiği bıkkınlık, adalete güvenin sarsılması ve AYM’ye kadar el uzatılması, suç örgütlerinin yaygınlaşması, çok kültürlü bir toplumda tek tip milliyetçisiyaset uygulanmaya kalkılması ve güvenlikçi politikaların otoriterliği kabul edilebilir kılmak için araçsallaştırılması, belediyelere kayyım atanması gibi olguların etkisi oldu.Elbette seçim sonuçlarının böyle olmasında, muhalefete seçim kaybettirmekle itham edilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun uzun uğraşlar sonucu CHP’yi bir halk partisi konumuna getirmeye çalışmasının, siyasi anlamda bir yer edinemeseler de ülkedeki mütedeyyin kesimi, “CHP’ye mi oy vereceğiz”den CHP’ye oy verecek zemine çekebilen Gelecek, Deva ve Saadet Partileri’nin de olumlu yönde etkisi oldu. Tüm bu nedenleri arttırabiliriz ancak tek cümle ile ifade edecek olursak, tüm bu nedenlerin çatı nedenini şu cümleye sığdırabiliriz; AK Parti bir vizyon partisi olduğu için uzun yıllar başarıdan başarıya koştu ancak Türkiye’ye olumlu yönde fazla katkısı olmayan merkez-sağ refleksli, donuk, kendi içine kapanık (MHP ile ittifak da dahil) bir hale gelip, kendisini iktidara taşıyan gömleğini çıkarttığı için sonuç böyle oldu.
Seçim sonuçları ile ilgili ilk yorumlar iktidar ve muhalefetten bekleniyordu, hem iktidar hem de muhalefet oldukça makul, sonuçları demokrasi çerçevesinde sindirmiş biçimde açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, “Mesajı aldık, demokrasi ve herkes kazanmıştır.” dedi. CHP’den de benzer açıklamalar geldi. Dahası sosyal medya ve sokaklardan gördüğümüz kadarıyla ne AK Parti seçmeni ne de CHP seçmeni herhangi bir taşkınlığa mahal vermedi, hatta uzun süredir ülkece gülmediğimiz kadar güldük ve gerçekten iyi espriler ortaya çıktı. “Camiler ahır yapılmadan son teravihler kılınsın” talebi sonrası camiler ahır yapılmadı, ezanlar susmadı, şampanyalar patlatılmadı, biralı kutlamalar yapılmadı. Hatta 47 yıl sonra Bursa’da belediye başkanlığını kazanan CHP’li Mustafa Bozbey, Emir Sultan’da sabah namazı kıldı.
Özetle; seçim sonucunda, iddia edildiği gibi ezanlar susmadı, bayrak inmedi ama başka bir şey oldu: Milli irade susturuldu.Van’da YSK, seçimde en yüksek oyu alan aday DEM Partili Abdullah Zeydan yerine mazbatayı seçimi kaybeden AK Parti adayına verdi. Milli iradenin sesini vurgulayarak iktidara gelen ve uzun süre iktidarda kalan AK Parti döneminde, bu seçimi kaybetmesinde etkili olan nedenlerden “halkın iradesini yok sayan kayyım atama” ile milli iradenin sesi kısılmıştı ve bu seçim sonuçlarından gerekli anlam çıkartılmamış olacak ki bu kez de milli irade susturulmak istendi.
Yapılan açıklamalarda göre Zeydan’a hukuki nedenler ile mazbata verilmediği söyleniyor. Ancak çok sayıda hukukçu ve hatta AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen hukukçular dahi İl Seçim Kurulu’nun Zeydan ile ilgili verdiği kararın usule aykırı olduğunu belirtiyor.
Şimdi ortada iki seçenek var; ya bu tutumla iktidar, seçim sonuçlarını doğru okuyamadı ve Van kararı ile bölgeyi kırılgan bir hale getirip güvenlikçi politikaları arttıracak ve bu, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla minvalinde önce DEM Parti’ye ama ardından tüm siyasi partilere sopa gösterme, seçmenin iradesini hiçe sayarak, kendisine oy veren ve vermeyen seçmeni cezalandırma. Ya da AK Parti’nin bu duruma bir müdahalesi yok, birileri durumdan vazife çıkartmak istiyor ki bu da zayıf bir ihtimal.
Ancak her durumda ortaya çıkan tek bir gerçek var ki o da AK Parti bir kez daha kaybetmek istemiyorsa acilen bu yanlıştan geri dönülmeli.
Diğer yandan bir süredir iktidarla birlikte hareket eden Hüda-Par dahil, CHP ve neredeyse tüm siyasi partiler, birkaçı hariç, siyasetçiler, ülkenin demokrasisinin geldiği nokta konusunda endişeli olan herkes bu haksızlığa itiraz etti. Bu durum, seçimin kaybedeni AK Parti’ye mukabil, kazanan CHP’nin seçim sonuçlarını doğru okuduğunu, milli iradeye sahip çıkma konusunda gerektiği şekilde hareket ettiğini gösteriyor.
Seçimin hemen ertesi günü, AK Parti’de bir kadro değişimi olacağı, bazı isimlerin gideceği konuşuldu. Seçim başarısızlığının bazı isimlere fatura edileceği söylendi. Ancak son gelişmelere de bakınca seçim sonuçlarını doğru okuması gereken iktidarın maalesef seçim sonuçlarını doğru okuyamadığı ortaya çıkıyor. Zira iktidara isimsel değişiklik değil zihinsel bir değişik lazım, aynı istikamette yürümeye devam ederlerse tüm isimleri değişseler dahi bir şey değişmez. İktidarın fabrika ayarları, çok uzakta değil; Cumhurbaşkanımız, hepimizin cumhurbaşkanı, hepimize eşit mesafede olmalı. İktidar; otoriterliği, taraflılığı, adam kayırmayı, mülakat gibi şeyleri sonlandırmalı. Adalet, KHK, bireysel hak ve özgürlükler konusundaki problemler çözülmeli, kayyım atama ya da seçim sonuçlarına müdahale gibi eylemlere tevessül etmemeli. Ekonomik sorunlara yoğunlaşıp israfı sonlandırmalı. Eski Türkiye’den kalma katı devletçi, güvenlikçi, pragmatist milliyetçi söylemi terk etmeli.Ancak bunları yaparsa yeniden haritayı sarıya boyayabilir. Çünkü CHP, bunları yaptığı ve seçim sonuçlarını “şimdilik” doğru okuyabildiği için 47 yıl sonra haritayı kırmızıya boyayabildi.