Anadolu, içinde binbir renk taşıyan ve zenginliği gurur kaynağı olan bir kültüre sahip. Bu zenginlik ve sağlam kökler, birçok toplumun sahip olmadığı özellikleri de kazandırmış oluyor.
İçinde taşıdığı güzelliklerle beraber gerek zaman içinde evrilen, gerekse çarpıtılan alışkanlıklara da şahit oluyoruz. Bu çarpıtılmış alışkanlıkların içinde beni en çok üzeni ise evliliklerdeki iktidar savaşlarıdır.
Nikah masasında ayağa basma oyunu ile başlayan ve ne yazık ki geçtiğimiz günlerde eşinin boynuna geçirdiği tasmayla düğün salonuna giren kadına kadar varan üzücü bir gidişata şahit oluyoruz. Videoyu ilk defa izlediğimde bir mizansen olduğunu düşündüm. Sonra videodaki detayları gördüğümde nutkum tutuldu. Videoda gelin hanım, düğün salonuna elinde eşinin boynuna bağlanmış tasmayı tutarak giriyor. Bu da yetmezmiş gibi damat bey kadın kıyafetleri giymiş ve boynundaki tasmayla yavaş adımlarla gelini takip ediyordu. Herkes gülüyor. Gelin hanımın yüzünde zafer kazanmış komutan gururu var.
İzlediklerim beni hem hayrete düşürdü, hem kanımı dondurdu.
"Canım bu sadece komiklik olsun diye, öylesine yapılmış bir mizansen" diyenler olacaktır. Böylesi bir komediyi kime ne amaçla yapılmış olursa olsun kabul edilemez.
Peki neden? Neden bu kadar yönetme ve boyunduruk altına alma arzusuyla dolup taşıyor insanlar?
Fobiye dönüşmeye başlayan, insanlarda kaygı uyandıran bir hâl aldı evlilik. Ekonomik kaygılarla birlikte bir diğer etken de işte tam olarak bu yönetme, yönetilme kavgası ne yazık ki.
Evlilik ilişkisinde yönetme hırsı, mutsuzluk getirir. Kaldı ki kadınların doğasını düşündüğümüzde, kadının yöneten konumuna gelmesi erkek eşe olan saygının kaybı anlamına geliyor ki bu, evliliğin cehenneme döndüğünün işaretidir.
"İpleri eline almak" sanıldığı gibi kişiye güç vermez. Tam tersine, hayatı iki kişi olarak bölüşmek, birbirinin eksik yanlarını tamamlamak, güçlenmek, büyümenin avantajlarını kaçırmaya neden olur. "İpleri eline almak", diğer eşi pasifize ederek kişiliğini yok saymak ve evliliğin tüm yükünü taşımak demektir. İpleri eline alan eş yorgun düşer, sevgiyi, saygıyı, tutkuyu kaybeder. Kendi cehennemini yaratır.
Akıllı birey ilişkisinde paylaşımı ön planda tutar. Çünkü akıllı birey bilir ki, hiç kimse mükemmel değildir ve iki kişilik varlık, eksikleri tamamlayıp daha iyisine kavuşmanın bir yoludur. Kadının ve erkeğin farklılıklarını zenginliğe dönüştürür ve hayat kalitesini yükseltir. Çünkü zihinsel farklılıkların doğru kullanıldığında zenginlik getireceğini bilir.
Nikah masasında ayağa basma âdetinde "dur" dememiz gerekiyordu. Ve de durulması da gerekir. Erkeğin erkek, kadının kadın olduğu, her iki cinsin sorumluluklarının farkında olduğu, her şeyden önemlisi gelişmenin, bilginin, üretmenin en önemli değerler olduğunu kavramak gerekir. Kimse cinsiyetinden dolayı daha değerli veya daha önemli değildir. İnsana değer katan, sahip olduğu omurgası ve değer yargılarıdır ki bu, cinsiyetler üstüdür.
Bizi mutlu bir geleceğe taşıyacak olan basit hırslarımız değil, zihinsel gelişmişliğimiz ve hayata kattıklarımızdır.
İpleri bırakıp, onurlu, amacı olan bir hayatı seçmeli, gelişmek için zihinlerin ve hırsların ipleri tutulmalıdır. Belki daha mutlu olunur…