Sadâkat denildiğinde aklımıza ne gelir? Evlilikte eşlerin birbirlerini aldatmaması, tek eşli hayatın korunması. Ve eşlerden birinin bu durumu ihlâl etmesiyle de "aldatma" kavramı ortaya çıkar.

Erkek ve kadın arasındaki farklılıklar düşünüldüğünde sadâkate yüklenen anlam da farklılık gösterir.

İnsanlık tarihinde, çok eski dönemlerden değişmeden günümüze kadar gelebilen değerlerden bir tanesi olan sadâkat, erkekler söz konusu olduğunda daha toleranslı, kadınlar söz konusu olduğunda daha katı yaptırımlı bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.

Eşini aldattığı için öldürülen erkek haberleri yok denecek az olmasına rağmen, geleneksel adalet mekânizması kadınlara sert ve ölümcül cezalar kesebilmektedir. Toplum, aldatma söz konusu olduğunda kadına karşı daha acımasız ve yargılayıcı olabilmektedir.

Bilim insanları insanoğlunun tek eşli mi çok eşli mi olduğunu tartışadursun, aldatmalar halihazırda birilerini üzüyor ve ruhunda yaralar açmaya devam ediyor.

Evlilik içerisinde sadâkatin korunmaması durumunda eşlerin ödeyeceği bedel bu kadar farklılık gösterirken, kadın neden aldatmayı göze alır?

Erkekler için aldatmak çoğunlukla cinsel çeşitliliğe karşı zaaflara yenik düşmek iken kadınlar için daha çok eşinden umudunu kestiğinde ve evlilik zorunluluğa dönüştüğünde ortaya çıkmaktadır.

Kadın, evlilik içerisinde aldatma noktasına bir anda gelmez. Bu uzun bir süreçtir. Bu süreçte kadınlar genellikle savaş verir, çaba harcar. Umutlarının bittiği noktada sadâkat duygusu zayıflar ve istemeden kendini bu konumda bulur. Aldatan kadınların hikâyelerinde dikkat çeken ortak noktalar vardır. Bu noktaların en belirgini de erkeklerin eşlerini duymamaya başladıkları anlardır.

Kadın, evlilik ilişkisi içinde duygusal olarak paylaşımcıdır. İlgi görmek, konuşmak, beğenildiğini, değerli olduğunu hissetmek ister. Hayatın doğal akışına kendini kaptıran erkek, eşinin bu ihtiyaçlarını unutur ya da önemsemez. Maddi sorumluluklarını yerine getirdiğinde evliliğin mutlu olacağı yanılgısına kapılır. Oysa maddi sorumluluk kadar manevi sorumluluklar da evliliğin devamı için gereklidir.

Kadın, sohbet edemediğinde, ağız dolusu kahkaha atamadığında, paylaşım bittiğinde, göz bebeklerindeki ışık söndüğünde, anlaşılmadığını düşündüğünde uzaklaşır. Uzun sessizlikler başladığında kadın oradan çoktan gitmiştir.

Gittiği yerde onu dinleyen, uzun uzun sohbet eden, onu güldüren biri vardır. Çünkü kadın, cinsel yoksunluktan değil, duygusal ihmâlden aldatır. Aldattığını fark ettiğinde ise acı çeker.

İnsan ruhu sevme/sevilme dengesiyle huzur bulur. Sevilmek için sevmek, mutlu olmak için mutlu etmek gerekir. Evlilik ilişkisinde sevme/sevilme dengesini korumak her iki eşin sorumluluğudur.

Erkekler,  "nasıl olsa artık evliyiz" anlayışıyla sıradanlıktan kaçmalıdırlar. Çünkü evlilik, "nasıl olsa" diyecek kadar, eşiniz ise sıradanlık ve ilgisizlikle bir yaşam sürdürmek zorunda bırakılacak kadar değersiz değil.

Sadâkatin devamlılığı için elinizden geleni yapın. Hiçbir güzellik emeksiz vâr olmaz.

Değer verin, sevginizi gösterin, dinleyin, konuşun, güldürün ki hayat güzelleşsin.