Sanayi devrimiyle beraber kadınlar iş hayatında kendini göstermeye, ekonominin işleyişinde önemli roller üstlenmeye başlamıştır. Üreten, tüketen, ekonomiye şekil veren önemli roller üstlenmiştir.  Günümüzde de etkinliği güçlenerek devam etmektedir.

Bilimden sanata, spordan siyasete, eğitimden bilişime kadar her alanda gurur veren başarılara imza atan kadınlar tarihe yön verdi ve vermeye devam ediyor.

Üretim, toplumsal fayda, bilim söz konusu olduğunda cinsiyetler üstü bir anlayış geliştirilmesi önemlidir. İnsanlığın iyiliği ve gelişimi için atılan her adım cinsiyetlerin ötesindedir. Ve kim nasıl bir emek veriyorsa karşılığını almalı, desteklenmeli, takdir edilmelidir.

Kadının kazandığı tüm bu birbirinden önemli nitelikler zaman içerisinde aile ilişkilerini ve özel hayatını da etkiledi.

Bazı uzmanlar, kadının erkekleştirilmesi, erkeklerin kadınlaştırılmasının özel bir proje olduğunu belirtse de alanım olmadığı için bu konuyu uzmanlarına bırakmayı tercih ediyorum.

Günümüzde birçok aile, erkek ve kadın kimliklerinin yer değiştirmesi, dengelerin bozulmasından dolayı mutsuzlukla mücadele ediyor.

Doğuştan gelen özellikler, zaman içerisinde sosyal hayatta edinilen kimlikler ve rollerle birlikte bir takım sapmalar göstermeye başlamıştır. Tüm bu etkiler doğal olarak aile ve kadın/erkek ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. 

Eril ve dişil rollerin karmaşası, yer değiştirmesi evlilikler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Çevremizde biraz gözlem yaparak bunun etkilerini kolaylıkla görebiliriz.

Kadın, kendisine yüklenen "başarı" ve "savaşçı", erkek, "eşitlikçi" ve "edilgen" etiketleriyle ne yazık ki doğuştan gelen doğal özelliklerinden uzaklaşmaya başladı. Bu değişimle birlikte, aslında doğal yapılarına uygun olmayan bir kimliği benimseyerek kendi kendilerine mutsuzlaşmaya ve çatışmaya başlamışlardır. Mutsuz evliliğin, mutsuz toplum olduğunu hatırlamakta fayda var.

Kadının da erkeğin de üreten, insanlığa katkı sağlayan bireyler olmaları yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte sahip olunan kariyer kimliklerinin özel hayata taşınması ve ilişki içerisinde bir statü nedeni olması yanlıştır.

Kadın/erkek ilişkilerinde ve özellikle evlilikte her bireyin kendi cinsel kimliğine sahip çıkması ve birbiriyle bu kimliği göz önünde bulundurarak ilişki geliştirmesi gerekir. Aksi halde erkekleşmekten yorulmuş ve mutsuzlaşmış kadınlar, kadınsılaşmaktan özgüvenini kaybetmiş mutsuz erkekler giderek artacaktır.

Bilimde, sanatta, sporda, kısaca olunması gereken her yerde olmak gerekir. Olalım ki ilerleyelim. Bununla birlikte doğuştan getirdiğimiz özelliklerimize de sıkı sıkı tutunalım ki gelişmiş ve mutlu bir toplum olabilelim.