Son yıllarda sosyal medya kullanımı hayatın önemli bir parçası oldu. Hem sosyalleşmenin hem iş hayatının vazgeçilmezi olarak hayatımıza yerleşti.
Bu yeni hayat şeklini çok çabuk benimsedik. Çünkü gerçekte olmak istenen ve ulaşılamayan yaşam şeklini, nitelikleri, sanal bir gerçeklikle elde etme şansı doğdu.
Sosyal medyadaki profillere baktığımızda herkes mutlu, herkes varlıklı, herkes bir kariyer ve unvan sahibi, kusursuz fiziksel görünüşte. Bitmek bilmeyen partiler, kutlamalar, eğlenceler… Herkes üst düzey ceo hayatı sürüyor.
Erkekler romantik, kadınlar sevgi pıtırcığı, anneler dünyanın en ilgili ve bilinçli anneleri, çocuklar en zekileri. Kısaca herkes masallardaki kadar "mutlu".
Sosyal medya platformlarında kısa videolara baktığımızda herkesin uzman olduğunu, herkesin herkese vereceği tavsiyeleri olduğunu görüyoruz. Kitap okuma oranının bu kadar düşük olduğu bir ülkede bu kadar uzman çıkarmış olmamız "gurur verici". Fotoğrafı kahve eşliğinde çekilip paylaşılan, sonrasında rafa bırakılan yüzlerce kitap, ama herkes "entelektüel".
Uygulamalarda kullanılan kusursuzlaştırıcı filtreler aslında sadece paylaşımı değil, beynimizi de filtreliyor. Beynimize, algımıza, ruhumuza da filtre uyguluyoruz farkında olmadan. Çünkü gerçeklik algımız kayboldu. Kendi ellerimizle yarattığımız sanal gerçeklikte yaşamaya başladık. Gerçeklikten koptuk. Yaratılan gerçeklik içinde sürdürülebilirlik adına mutsuz insanlar, yapmacık bireylere döndük.
"İlgili anne" olarak açılan profillerde o ilgili ve bilinçli anne rolü sadece bir dakikalık video süresine hapsedildi. Çekim bittiğinde çocuk azarlandı, rencide edildi. Çocuğun dünyasında "gerçek annem hangisi? Video çekerken ki nazik, anlayışlı kadın mı yoksa videodan sonraki sert, azarlayan kadın mı?" İkilemi ortaya çıktı.
Pahalı hediyeler, romantik ortamlar sunan, spor arabasıyla her akşam ayrı bir mekânda boy gösteren o kusursuz çift paylaşım sonrası birbirlerine hakaret edip kavga ettiğinde, ilişkilerinin hangisinin gerçek olduğu hakkında ikilem ortaya çıktı.
Nişanlandığı andan, bebeğini dünyaya getirene kadar her ânı parti ve organizasyonla geçiren genç kadın, paylaşımını yaptıktan sonra tüm bu organizasyonlara para yetiştiremeyen eşini suçladı, yetersizlik aşıladı, mutsuz oldular ve sosyal medyadaki evlilikleriyle gerçek evliliklerinin ikilemi arasında kaldılar.
Sosyal olaylara duyarlılık adına bir gönderi paylaşıp, sorumluluktan kurtulunduğu sanılarak kimseye yardım etmemenin acımasızlığına bürünüldü.
Hayat zıtlıklarıyla vardır ve bu şekilde güzeldir. Başarı kadar başarısızlık, sevinç kadar hüzün de hayatın değerli parçalarıdır. Sürekli kusursuz olmak, kusursuzu oynamak, olmadığı biri gibi davranmak, sahip olmadıklarına sahipmiş gibi davranmak dünyanın en zor işidir. İnsanın kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden de biridir.
Sosyal medya hayatımızın bir parçası oldu evet. Ama filtreleri kullanırken filtreyi beynimize değil, paylaşılacak küçük bir anıya eklenen detayda bırakabilmeliyiz. İnsanlığı geliştirecek, kötüyü düzeltecek, yanlışa dur diyecek olan gerçekliktir. "Gerçeklik için yaşasın özgür ve filtresiz beyinler".