Ekonomi ve finans çevrelerinin nefesini tutarak beklediği aylık olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkan faiz kararı beklentileri az çok karşıladı.

Piyasa beklentisi bir önceki faiz artışındaki 750 baz puanlık seviyeyi fiyatlamıştı.

Buna göre trading denilen işi yapanlar, piyasalarda anlık fiyat oynamalarına karşı pozisyon almış ve dalgalanacak araçlardan çıkarak nakit pozisyonu geçmişti.

Fakat 500 baz puan artış sonrasında faizin 25’ten 30’a çıkması, beklentileri bir miktar söndürdü.

Esas olan gerçeklik şu ki, reel faiz vermediğiniz sürece uluslararası piyasaların ilgisini çekmeniz öyle kolay değil.

Tabii ki çeşitli fonlarda düşük oran bile olsa yüksek risk grubu içerisinde bulunan Türkiye, bir miktar finansal yatırım alacaktır.

Ama bu her şey olması gerektiği gibi olsaydı, gelecek paranın binde biri bile değil.

Ülkemizin potansiyelinin faiz hesaplarına kurban gitmesi her ne kadar üzücü ise bu konuda farkındalığın artmayıp siyasetçilerin ağzına bakılması da bir o kadar üzücü bir durum...

Finansal okuryazarlık seviyemizi daha yukarılara çekmezsek eğer, menipülasyon yapanlarla spekülasyon yapanların arasında pinpon topu gibi bir oraya bir buraya savruluruz.

Vatandaş olup yurttaş geçinen halkın adamı imajı ile kardeşlik edebiyatı yapanlara “DUR” diyemiyoruz da gari, bari içimiz biraz soğusa...

Arkadaşım, dostum, can yoldaşım zor, evet biliyorum.

Ama sen yaparsın.

Yapmak zorundasın.

Aksi takdirde sonun iki raket arasında tokat yemek be güzel kardeşim.

Azıcık silkin de “DUR” de şu oyuna...

Faiz artırmak zorundasınız tamam ama hani işleri daha iyi yapacaktınız, diyiver be yoldaş!..

Biliyorum, boğazına takılan o kılçık misali acını içine akıtıyorsun ama sen şevkat tokadını vurmayınca onlar daha da bir azıtıyor be kardeşim.

*

Eyyy, diye başla sen de...

Sen boynu büküksün, mağrursun.

Biliyorum yapamazsın ama bu sefer yap be...

*

“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın

Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın”

diye içinden geldiği gibi haykır...

*

Sonra dön de ki;

“Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın

Belki yarın, belki yarından da yakın”

*

Sen demezsen bu iş olmaz be Eşref Abi...

Tekstilci Canan Abla...

Sen konuşmazsan senin ekmeğini alan güneyli komşular gelmeye devam eder...

Veresiye defterinin birini bitirip ikincisine başlarken sermayeyi tükettiği için üzülen değil de vatandaşın içindeki duruma ciğeri parçalanan Bakkal Necdet.

Senin o acıma duygunu onlar unutalı epey oldu.

Bir hatırlat be abi...

Artık vakti geldi.

Çık sen de, “Arkadaş yurduma alçakları uğratma” narasını at artık...

Faşist, komunist, anarşist, gezici, kazıcı ya da bilimum tanımlamalar arasında öne çıkan o vandallara benzetme oyununa kanma artık.

Çık efendice, onurunla anayasal hakkını kullan.

Kullan ki devleti sahipsiz sanmasınlar.

Kullan ki her derdin cefasını sana yıkmasınlar.

Kullan ki açıkça, azıcık bu meselelere kafa patlatanlara yaptıkları yanlışa karşı biraz kulak kabartmaya başlasınlar.

Kullan ki senin hakkını korumak için bütün bir cihanı karşısına alanlara bir yudum cesaret ver.

Kullan ki inatçı kirlerle mücadele eden o deterjanlar, yerini Arap sabunlarına bırakmasın.

Zor olsa da, yine sen yaparsın be abi...

Lider, önder bekleme...

Hiç girmediği yoldan dönen biri gibi üzülme numaraları bitsin artık da, esas hesabı ödemeye ve ödetmeye başlayalım.

Kasada olmayan dolar nedeniyle koca bir balon olan Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile kendi kuyruğunu yiyen yılana döndüğümüzün farkına var.

Lozan, yüz yıl, bin yıl, on bin yıl diye bugünden kafanı çevirmek isteyenlerin oyunlarına gelme.

Bu eziyeti en çok yine sen çekeceksin.

Vatandaşın derdine derman olan kişilerin önü alınmaz belki ama bazılarının artık ortaya çıkma zamanı geldi.

Zira birileri şimdiden siyasi aktörlerin geleceğini beliriyor gibi...

Benden söylemesi…