Dünya dönüşüm içinde…

İngiltere sonunda Karl Marx’ın Das Kapital’de dile getirdiği devrimi(!) yaşadı.

İşçi Partisi iktidara geldi.

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’de olması gereken işçi devrimi Rusya’da olmuş ve SSCB’yi doğurmuştu.

Açlık, soğuk ve çaresizlik içindeki halkın çözüm olarak kolektif yaklaşımı benimsemesi mantıklı olsa da işçi sınıfının tepesine binen ve görünen düşman olarak nitelenen emperyalistlere karşı bir hareket o dönem İngiltere’de karşılık bulmadı.

Peki bugün neden İşçi Partisi 14 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarını devirebildi.

Ne pandemi ne ekonomik kriz ne de BREXIT İşçi Partisinin başarmasını sağlayamadı.

Şimdi ne oldu da liberal değerlerin beşiği kabul edilen Kıta Avrupası’nın konformist komşusunda değişim rüzgarları esmeye başladı.

İskoçya’nın siyasetçilerinin Birleşik Krallık’tan ayrılma söylemiyle bitmeyen referandum taleplerini iç politikada kullanması ile aynı sebepten dolayı değişim oldu.

İskoçya halkı Birleşik Krallık imkanlarından faydalanmama durumunun yıkıcı sonucunu gördüğü bu siyasetçilere prim vermedi.

Hâlbuki iç işlerinde sonuna kadar bağımsız olan bir devletten bahsediyoruz.

Kendi bayrağı, yönetimi, bütçesi var.

Adanın ortak dış politika belirlemesinin adanın paydaşı olan ülkelerin çıkarını maksimize etmesi ortak akıl noktasında zemin yakalanmasına fırsat veriyor.

Bu zemin onlarca yıldır süren bir barış, istikrar ve refah sundu.

Şimdi neden bundan vazgeçilsin ki?..

Değil mi?

İskoçlar tüm milliyetçiliklerine rağmen Birleşik Krallık çatısında ayrılmayı çıkarlarına aykırı görüyorlar.

Londra’ya pasaportla gitmek istemiyorlar.

Bu nedenle Birleşik Krallık hikayesinde çıkarların ortaklığını sağlayan bir ortak akıl her daim işliyor.

Bunun işlemediği tek gündem bence BREXIT idi.

Aşırı militarist bir dil ile BREXIT’ten çıkışı meşrulaştıran İngiliz siyaseti, birleşerek büyümenin getirdiği Birleşik Krallık hikâyesini unuttu.

İşte bugün Muhafazakâr Parti’yi sandığa gömen gerçek; zamansız, ortak akıldan yoksun bir şekilde ısrar edilen kararların getirdiği sonuç oldu.

Benzer bir süreci Türkiye de yaşıyor.

Suriye’deki iç karışıklık sürecinden Suriye’yi dizayn etmeye çalışan bir siyasetin Türkiye’yi getirdiği nokta artık iç politikada taşınamaz durumda…

Yerel seçimlerde birinci parti koltuğunu CHP’ye bırakan AK Parti’nin yaşadıklarında elbette ki partinin ortak aklını bir kenara bırakan Erdoğan’ın yeri oldukça fazla…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mükemmel bir siyasetçi…

Kazanmayı çok iyi biliyor.

Siyaseti, iş dünyasını, diğer ülkelerin zenginlerini ve onların oluşturduğu dengeleri, Siyonistleri ve onların uluslararası kurumlardaki hâkim pozisyonunu, rezerv paranın sahibi olan ABD’nin politikalarının ne kadar belirleyici olduğu çok iyi biliyor.

Yıllarca, ülkenin verimliliğini yerle bir olan, Kurtuluş Savaşı’nda bu yana zorluk içinde zorluk çeken halkın, ancak liberal politika ve ekonomik yaklaşımlarla genişleyeceğini gören Menderes ve Özal kervanına katılan Erdoğan’ın Gladyo gibi yapılarla, demokrasisi vesayetlere emanet edilmiş olan Türkiye’yi nasıl da hizaya çektiğini birlikte izledik.

Ülkeyi dönüştürdü.

Kaçınılmaz bir gerçek bu…

Zengin sınıfı değiştirdi.

Başörtüsü, din eğitimi vs. üzerinden oluşturulan gereksiz gündemleri yok ederek Dindarlar ile Cumhuriyetçileri liberal değerler ile birlikte ortak refah havuzunda buluşturdu.

Erdoğan tüm yanlışlarına rağmen çok şey başardı.

Yalnız daha fazlasını başarabilirdi.

Bunu sağlayacak halk desteği de kamu gücü de olmasına rağmen o koltuğu tercih etti.

Başladığı “Avrupa Hikâyesini” tamamlayabilirdi.

Üstelik “Ver-Kurtul” gibi politikalara bulaşmadan bunu yapabilirdi.

Bugün Putin ile kurulan ilişkinin Türkiye’yi de Erdoğan’ı da ne kadar eşsiz bir noktaya getirdiğini tüm dünya görüyor.

Ama Erdoğan görmedi.

Kendisini nimet gördü.

İki meselede hata yaptı.

Biri FETÖ meselesiydi.

Bir diğeri de kesinlikle Suriye meselesi…

FETÖ meselesinin cezasını 15 Temmuz ve sonrasında bütün ülke çekti.

Suriye meselesi ise giderek artan bir şekilde ikinci gündem olarak peşinden gelen bir gündem hâlini aldı.

PYD’nin maşa yapıldığı Türkiye’nin hassasiyetlerine dokunulmaktan geri durulmadığı bir zemin oluşturuldu.

Ne ülkede misafir edilen Suriyeliler memnun oldu ne de Suriye’de kontrol edilen alanlar bize bir fayda sağladı.

Geldiğimiz nokta ise bugün İngiltere’de İşçi Partisi’nin zafer kazandığı sebepleri meydana getiren bir nokta…

Erdoğan, çok iyi bir siyasetçi…

Toplumun oy refleksinin ne kadarını dönüştürebileceğini ne kadarını da bloklaştırabileceğini çok iyi biliyor.

Bloklar dağıldı, refleksler köreldi.

Elde avuçta siyaset arenasında kullanacak bir araç kalmadı.

Söylenen her söz yutuldu.

Ortaya koyulan neredeyse tüm politikalar yerle yeksan oldu.

Beton yatırımları ile halka sunulan zenginlik bitti.

Silah sanayisi ile kazanılan itibar Erdoğan’ın geleceğe mirası olacak ve bu konuda iyi anılacak.

Ama dışarıda yeterli başarıyı sağlayamayan ve yalnızlaşan Türkiye’nin kurtarıcısı olması planlanan Türk Devletleri Teşkilatı istenilen güce bir türlü ulaşamadı.

Velhasılıkelam İngilizler, BREXIT ile kaybettiklerinin farkına varmasa da hissiyatına vararak cezayı kesti.

Erdoğan’a karşı da halkın duruşu kesinleşti.

Birinci partiden düşen tabloyu alarm olarak gören Erdoğan’ın yaptığı kurtuluş reçetesi arama toplantılarının sonucunda az maliyet ile çok kazanım sağlayacak ve seçmen üzerinde etkili olacak yegâne gündem ortaya çıktı: SURİYE.

Suriye ile barışılması ve Suriyelilerin yurtlarına gönderilmesi planı Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan ile başlatılan mekik diplomasisi ile başladı.

Önce Çin ardından Rusya’ya yapılan ziyaretler ile Esad ya da Esed’in (doğrusu aradaki farkı hâlâ tam bilmiyorum) ile yeni bir yol yürünmesini sağlayacak açıklama yapması sağlandı.

Esad, Türkiye’nin bulunduğu alanları boşaltmasını görüşmek için bir şart olmaktan çıkardı.

Erdoğan da, “Yine ailecek görüşebiliriz!” dedi.

Ortalık kaynadı.

Erdoğan, bir sene önce genel seçim sonrası böyle bir yol yürümedi.

O zaman da halihazırdaki tehditler vardı.

Yerel seçimden sonra ortaya çıkan tablo ile neredeyse her zaman yaptığı gibi yine iç politikada kendisini rahatlatacak bir gündem olarak dış politikayı kullanmayı tercih etti.

Çünkü İngiltere’de olduğu gibi büyük bir yıkım geldiğini görüyor ve Mayıs seçimlerini kazanabilmek için esnettiği ekonominin öyle kolay düzelmeyeceğini de anladı.

Ekonomin faturası halka çıktığı için halk çoktan AK Parti’yi ve Erdoğan’ı terk etti.

Sandık kurulsa bu durum ilk seçimde kendisini gösterir.

Şimdilik Meclis aritmetiği buna izin vermese de siyasetin ne batışlardan ne çıkış hikâyeleri yazdığını unutmamak gerekiyor.

Neticede AK Parti’de düşüşe geçen Millî Görüş oylarının içinden yani Fazilet Partisi’nden koparak geldi.

Daha neler olacağını kim bilir?

Benden söylemesi…