Orta ve alt gelir grubu ekonomik sistemin sürdürülebilir olmasını sağlayan iki önemli gelir sınıfını temsil ediyor.

Sistem krize girdiği zaman “Zenginden alınacak vergilerle krizlerin aşılacağı!..” söylemi gündeme gelse de her zaman aksi yönde hareket ediliyor.

Peki ama neden?

Kapitalizmin genel yaklaşımı, insanların yatırım iştahını açık tutmaya dayanıyor.

Tabii ki bunun arkasında da insanların dünyalık hırslarını tamamlamak için ortaya koyacağı girişimlerin büyük bir etkisi var.

Bunu anlamak için illa Hobbes’u okumaya gerek yok.

Herkes dönüp kendi içine baksın ve aslında ne istediği kendisine sorsun.

Cevabı bulur.

İşte Kapitalist Sistem de bunun üzerine kurgulandı.

Dervişler ile Âlimler bilgiyi ve ahlâkı öncelediği için bu sistemi bozan unsurlardır ama zaten onların da sistem üzerinde anlamlı etkileri yoktur.

Bu tabloda bir de kapitalist sistemin yarattığı homeless (Evsiz, sokağa düşmüş) grubu var ki onların sınıflandırılması hâlâ yapılmış değil.

Kapitalist sistem onları görmezden gelmeye devam ediyor.

İnsanların çoğunluğu hırs ve arzuları ile hayatını yaşar.

Gerçi Dervişlerin ve Âlimlerin yine bu hırs ve arzudan münezzeh olmadığı aksine bunu başka bir alana kanalize ettiği bir durum var ama neyse oraya girmeyelim şimdi…

İşte insanların bu yaklaşımını tahlil eden Kapitalist Sistem, zenginliği teşvik eder.

Zengin olanın daha zengin olması ancak daha fazla yatırım yapacağı gerçeğine dayanır.

Tabi illegal bir toplum yapısı varsa yatırım dışı unsurları da gündemine alanlar olur.

Bu tarihsel olarak bir noktada doğru olsa da herhangi insani bir kanuna tabii olmayan uluslararası sistemin bu kâr hırsı ile kapitalizmden emperyalizme geçmesi hiç de zor olmadı.

Velhâsıl kelam dünya Uluslararası Hukuk ve Liberal değerlerle dengeyi bulmaya çalıştı.

Sistemin dışına çıkarak olmadık kârlar elde edenler aslında sistemin açıklarını kullanarak doğal büyümesini bozanlar oldular.

Kapitalist Sistem bunlara tepki olarak ortalama 25 yıllık kriz döngüsüne girdi.

Artık bu kriz döngüleri aşağı yukarı 10 yıllık periyotlara kadar düştü.

Krizler her ne kadar ulusal sebeplerle ortaya çıksa da artık Küreselleşmeyle birlikte uluslararası sebeplerin de krizleri tetiklediği bir dünyada yaşıyoruz.

Fakat bugünün dünyasının bâki olan tek gerçeği; yatırım için kapitalin yani paranın toplanması ihtiyacıdır.

Bu nedenle de zengin sınıfın yani üst gelir grubunun servetine koyulan vergiler, onların hayatını değiştirecek ölçeğe ulaşmazken alt ve orta gelir gurubunu oluşturan kesimler vergilerin ağırlıklı yükünü çekiyor.

ÖTV gibi lüks tüketim vergileri ile temel tüketim ürünlerinden alınan yüzde 1 gibi KDV ile nispeten bir denge sağlanmaya çalışılsa da görüldüğü üzere yükün çoğunluğu yine toplumun geniş kesimini oluşturan bu iki guruba yükleniyor.

Bunun da bir çözümü var.

Yıllardır söylüyorum.

Dijital para, hem geliri hem de vergiyi adil bir düzene oturtacak birçok imkân sağladığı gibi devletin vergi kayıplarını da giderecek bir düzen inşa edebilir.

Kalkınma Planında 2028 yılı için uygulama takvim verilse de halihazırda işin sahibi olan Merkez Bankası’nda bunu ciddiye alacak bir çalışma görmüyorum.

İktidarın parasal genişleme politikasından zengin olanların sıra sıkılaştırma politikalarına geldiğinde olabildiğince az etkilenmesi, bir adaletsizlik doğuruyor ve bunu düzeltecek yegâne kurum Merkez Bankası hâline geldi.

Normalde yürütmenin kanun ve kuralları ile politikalarının etkili olduğu bir düzenin kurulduğunu söylerdim ama Türkiye o eşiği geçeli epey oldu.

Akıl ve mantık ile hareket etmek yerine toplumun bir kesimini koruyan yaklaşımlar iktidarın birincil gündemi olmaya devam ettiği için ülkenin düzelmesinde kurumsal akla olan ihtiyaç açıkça görülüyor.

Verginin kutsallığından bahseden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bile iktidara yakın duran şirketlerin vergi aflarına bir şey yapamadı.

Hâlbuki olması gereken, bir şirket eğer stratejik değilse batacaksa bırakın batsın.

Bir zombi şirketin vergiyi hesaplamadan ticari hayatta var olması, eninde sonunda o şirketin ayakta kalması için yine alt ve orta gelir grubundakilerin sırtına vergi yükü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Vatandaş neden bu kadar yük ödesin?

Üstelik gelişmiş ülkelerde, Kapitalist Sistemin fırsat eşitliğini sağlamak adına girişimcilik ekosistemleri yoğun bir şeklide kullanılırken ülkemizde birkaç naif çaba dışında hatırı sayılır girişimcilik desteği olmadığı da açıkça görülüyor.

Yani sistemde dikey yükselmek de çok mümkün değil.

O zaman neden koruyoruz bu şirketleri, sadece istihdam sağladıkları için mi?

Peki verimlilik ne olacak?

O nedenle dijital para yani Dijital Türk Lirası en azından bu işlere daha fazla katma değer sunacak birçok alt yapı geliştirilmesini imkân tanıyabilir.

Bunu başaracak adımlar atmak da evvela Merkez Bankası’nın kurumsal gücü ve onu temsil eden Başkan Fatih Karahan’ın omuzlarındaki büyük bir yük!..

Bu yükün farkında olarak ülkenin dönüşümünde ne kadar büyük bir sorumlulukları olduklarını görmeleri gerekiyor.

Siyaset, bu dönüşümü başaramıyor.

Bu görevi sahiplenecek ülkenin bilimsel aklının çoğu da üniversitelerde makam rantı peşine düşmüş durumda…

Olması gereken hiçbir şey olmuyorsa o zaman aklı başındakilerin bir şeylerin olmasını sağlamaktan başka sorumluluğu yok demektir.

Bunu anlayanlar ile bunu yapmaktan korkanların arasında kalanların tümü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ancak muhalefetin kazandığı belediyelerdeki AK Parti döneminden kalan SGK borçlarını zorla tahsil ettirmeyi önerebilir.

Erdoğan siyasi hayatının son döneminde yaptıklarıyla yirmi yılı aşkın iktidarının nasıl hatırlanacağını gösterecek.

Rahmetli Başbakan Ecevit’in emeği kutsal tutmak adına iktidar döneminde başlattığı KPSS’yi kurmak başta olmak üzere tüm adımlara bakarak aslında sistemin sömürülerine karşı ne kadar da büyük bir çalışma içinde olduğunu anlamak gerekiyor.

Ya da Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın sistemin zorluklarını aşmak için Batılı yöntemleri dayattığında ortaya çıkan yıkıcı tablonun Türkiye sosyolojisini getirdiği durumu irdelemek bizlere çok uzak gelmemeli.

Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in konjonktüre göre hareket eden devletçi yapısı ile yapılan siyasetin kazanımları da ortada duruyor.

Darbelerin getirdiği düzenlemelerin yıkıcı etkilerini dönüştürecek, sorumluluk alan kişilerin olduğu bir toplum olsaydık tüm bunlar mümkün olabilir miydi sizce?

Bugünün gelişmiş ekonomilerinden biri olan İngiltere diye basitleştirdiğimiz Birleşik Krallık’ta, Amerikalı pop yıldızı Taylor Swift’in ülkedeki konserinin oluşturduğu finansal ve ekonomik durum bile analiz ediliyor.

ABD’li şarkıcı Taylor Swift’in turnesi nedeniyle ülkede otel fiyatlarının artması enflasyon hesaplarına konu oluyor ve İngiltere Merkez Bankası’nı (BoE) faiz oranları konusunda yeni bir denkleme itiyor.

Bu iki şeyin göstergesi olabilir.

Ya Merkez Bankası ekonomiyi yönetemeyecek kadar beceriksiz(!) ya da gerçekten en ufak ayrıntı bile gözden kaçırılmıyor!

Takdir sizin…

Vurgulanması gereken yer ise kesinlikle ama kesinlikle bizim daha fazlasını yapabileceğimiz gerçeğidir.

Ve bunun için hâlâ pozitif gündem oluşturacak fırsatlarımız var.

Benden söylemesi…