AK Parti’nin Kızılcahamam Kampı sonrasında partililerin ketum kalmasına rağmen her kampta olduğu gibi yine açık bir şekilde toplumun taleplerinin gündeme geldiği açık oturumlar düzenlendiğini öğrendim.

Aslında parti içi demokraside rakiplerine nazaran oldukça iyi konumda olan AK Parti’nin politika üretmedeki başarısızlığı gerçekten tezlere konu olacak büyük bir olay…

Milyonlarca insanın üye olduğu bir partinin karar alma mekanizmasının gerçekten kopuk olması bir yana, iradeyi tamamen devredenlerin sağda solda hayıflanması başka bir yana koyulacak bir konu gerçekten de…

Neyse…

Kamp demokratik oldu.

Sert eleştiriler ve talepler gündeme geldi.

Emekliler ise listenin bir numarasıydı.

AK Parti teşkilatının, sisteme dönük sorunlar ile anayasa konusunu gündeme kayda değer oranda getirmemiş olmasına rağmen ülkenin görünen tüm gündeminin sisteme ilişkin konulardan oluşması siyasetteki çarpıklığı ortaya koyuyor.

Gerçekte olan; ceplerin yanması ise buna neden olan esas sorun sistemin çarpıklığıdır.

Bunu en bariz şekilde yeni imajıyla ülkücülerin yıllarca Asena unvanını alan Meral Akşener’in Külliye ziyareti ile gördük.

Akşener’in, İYİ Parti’nin Olağanüstü kurultayındaki yarışta açıkça desteklediği Müsavat Dervişoğlu’nun, Genel Başkan koltuğuna oturduktan sonra Meclis Grup toplantılarındaki performansını CHP’ye giden küskün ülkücüleri toplamaya odaklayarak her geçen gün artan tonda CHP’ye karşı sesini yükseltmeye devam ediyor.

Taban karşılığı ciddi oranda eriyen İYİ Parti’nin siyaset denkleminde masaya koyacağı tek denge Meclis’teki milletvekili sayısı olarak görünüyor.

Bu da siyasette gösterilen varlık noktasında epey sorunlu bir durum ortaya koyuyor.

Siyasi gündemde yer alamazsanız tarih olursunuz.

Siyasette merkeze oturmak için yola çıkan İYİ Parti’nin sonuçta geldiği yol, küskün ülkücülerin adresi hâline gelmesi olmuştu.

Muhalefetin birleşme çabalarına rağmen Meral Akşener’in masayı dağıtması ile kumar ve pazarlık masası söylemine hapsolan Altılı Masa’nın halkın güvenini kaybettikten sonra esamesi okunmuyor.

Her biri bir yere savruldu.

Ne sözleri ne varlıkları siyasette bir karşılık bulamıyor.

Sonucu anlamak yerine koltuklarındaki ağırlığın siyasete etki ürettiği yanılsamasına sarılan liderlerin  yarattığı bir Genel Başkan enflasyonu ile karşı karşıyayız.

Hatalarından ders çıkarmaktansa sürekli vites yükselten Akşener’in partisinin başkanlığını bıraktıktan sonra bir büyük olarak partiyi toplamak için CHP’nin kapısına gitmek yerine adres olarak Külliye’yi tercih etmiş olması miras yiyenlere benzer bir tablo ortaya çıkarıyor.

Emeksiz kazanılan seçmenin elde tutulmasından ziyade har vurup harman savrulması tam bir siyasi intihar oluyor.

Başkanlık sisteminin dayatması nedeniyle ortaya çıkmaya başlayan iki kutuplu siyasi oluşumda CHP’nin yanında yer alarak CHP’yi Atatürk ve Türk Dünyasına daha fazla itecek ülkücü güç olmaktan ziyade kaybedilmiş hikâyenin figüranı olunmaya çalışılıyor.

Erdoğan’ın CHP çatısından girmeye çabaladığı bir zamanda koltuk değneği görevine talip olunarak siyasette başarı sağlanamaz.

İYİ Partili milletvekillerinin kafa sayısı olarak hesaplamalara konu olması birçok sonucu beraberinde getirecektir.

Bu vekiller parti aidiyetleri için sonraki seçimde güvence isteyecek ve AK Partili listelerin garanti sıralamalarından aday olmayı talep edecektir.

Bunu sağlamak AK Parti camiasına hakaret, bunu beklemek ise ülkücü oylara ihanettir.

AK Partililerin sadece biat ettiği ve “En iyisini Reis bilir!..” tavrında ısrarcı olduğu bir tabloda CHP’nin dağıttığı “bedava vekillerin” yeni bir hikâyesinin eğer plan tutarsa yakın zamandaki erken seçim ile AK Partililer için tekrarlanacağı görünüyor.

Ülkücülerin geldiği duruma bakınca sanırım yeni bir hikâye yazılması gerektiğini bir tek ben düşünmüyorumdur herhâlde…

Neyse…

Her defasında siyasete girmek istemesem de Ankara’da olmanın getirdiği bir durum nedeniyle gelen kulislere kayıtsız kalamıyor ve gereken bilgileri siz değerleri okurlarıma aktarmadan edemiyor.

Yoksa sizlerin de bildiği gibi ekonomi, dış politika ve enerji konuları bana fazlasıyla yetiyor da artıyor.

Gelelim esas meseleye…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iptal ettiği Amerika ziyareti haziran ayında NATO zirvesinde gerçekleşecek.

Ama öncesinde İspanya ve İtalya ziyaretleriyle hem Avrupa Birliği için zemin yoklanacak hem de yeni NATO Genel Sekreterliği için kulis yapılacak.

Haziran ayında Irak’ın kuzeyine terörle mücadele konusunda büyük bir operasyon düzenlenmesi aylarca gündeme getirildi.

Büyük oranda güçlerini YPG-PYD’ye kaydırarak Suriye’ye gönderen PKK’nın varlığı daha çok stratejik olsa da Irak Merkezi Hükümeti’nin desteği ile başlayan süreç, PYD’nin referandum yapacağı açıklamasıyla bambaşka bir boyuta evrildi.

Suriye’deki otonom yapıyı Suriye devletinin resmi bir organı hâline getirme çabası ile PKK operasyonu arasında bir seçim yapılacağı konusu şu an Türkiye’ye dayatılıyor.

Kalkınma Yolu’ndan en fazla faydalanacak devletin Çin olması ve ABD’nin Ortadoğu’dan çıkarak Çin’i çevreleme isteği PYD-YPG’nin artık meşru bir yapı(!) olmasını zorunlu kılıyor.

ABD’nin gözünün arkada kalmaması ve istediği zaman bir devlet oluşumu ile bölgeye yeniden dönmesini sağlayacak bir gerçeklik, Amerikan çıkarları için uygun gibi görünüyor.

Esad’ın bu konuda ikna edilmesi ise hiç de zor olmayacak gibi…

Zira PYD tarafının varlığı Rusya’nın da işine gelen bir durum meydana getiriyor.

Esad’ın “Tamam!..” dediği, Rusya ve ABD’nin arkada yer aldığı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) benzeri bir yapının Suriye’de varlık göstermesine Türkiye ne diyebilir?

Kalkınma Yolu bu pazarlığa konu olur mu?

Olursa önce kırmızı halılarla karşılanan Salih Müslim’in daha sonra terörist olması süreci, oluşturulacak Suriye Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Devlet Başkanı olması ile yeniden kırmızı halıya mı döner?

Türkiye’nin Kalkınma Yolu ile Çin’i bölgede daha fazla var eder hâle getirmesi İran’ın gücünü artırırken Türkiye’yi nasıl daha güçlü yapacak?

Arap devletlerinin umursamadığı Filistin meselesini bitme noktasına getirecek, İsrail dostu yeni bir otonom yapının bölgedeki dengeleri askeri boyuttan etkilemesini önlemek için neler ortaya koyulacak?

Sorular çok…

Cevaplar ise bu yaz döneminde kendisini gösterecek.

Her şey şu an Irak’taki PKK yapılanmasına yönelik başlatılacak operasyona entegre edildi.

Bir fişek her şeyi bambaşka boyuta taşır.

Askeri gücümüzün asker sayısı noktasında alarm verdiği bir dönemde bunların yaşaması süreci daha da zora sokuyor.

Genelkurmay Başkanlığı’nda bedelli askerliğin kaldırılması isteyen çok sayıda komutan var.

Sözleşmeli Er statüsü de istenen verimi sağlamıyor.

Meslek olarak askerliği seçip para ile erlik yapacak kişi bulunamadığından yakınma var.

Yüksek askeri otoriteler ülkenin geleceğinin risk oranının arttığını düşünüyor.

Tam da böyle bir dönemde Ortadoğu’da yeni tehditler yaratmanın askeri, ekonomik ve siyasi yükünü karşılamak ile ekonomik dönüşüm yapacak ve büyük güçlerin oyun sahası hâline getirilecek bir alan yaratmanın riskinin yönetilmesi zor bir tablo ortaya çıkarıyor.

Bu yaz çok sıcak geçecek!..

Ayşe’nin tatile çıkacağı bir Amerikan ziyareti olabilir.

Benden söylemesi…