Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 yılının dördüncü çeyreğine ilişkin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) istatistiklerinde Türkiye ekonomisinin 2023’ün dördüncü çeyreğinde çeyreklik bazda yüzde 1,0; yıllık bazda ise yüzde 4,0 büyüdüğünü açıkladı.
Çıkan sonuçlara göre Türkiye’nin TL bazında yüzde 4,5 büyümüş oldu değerlendirmesi yapıldı.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıkladığı Orta Vadeli Program (OVP)’da ekonominin yıllık yüzde 4,4 büyüyeceği tahmini yakalanmış oldu.
Şimdi gelelim, “Cambaz’a Bak!” kısmından geriye kalanlara…
Türkiye’nin büyümesinden mutsuzluk duyanın bu ülke vatandaşlığını sorgulaması gerekir.
Bunu kimse tasvip etmez.
Ama gerçeği örten bir illüzyon varsa bu üzüntünün kısa zamanda büyük bir kızgınlığa dönüşeceği gerçeğini de ıskalamamak gerekiyor.
Şimdi şöyle düşünün:
Bu ay aldığınız evin kredi borcunu ödemeyeceksiniz.
Ayrıca geçen aydan kalan kredi kartı borcunuzu da ödemeyeceksiniz.
Ne olurdu?
Bir anda elinize harcanabilecek bir kaynak çıkardı değil mi?
İşte Türkiye’nin durumu da tam olarak böyle…
Tüketimden yani kaynağı olmayan borç parayı harcayarak büyüme yaşıyoruz.
Peki, Türkiye kaynağı nereden buldu, hani yabancı yatırım gelmiyordu?
İşte işin en keskin yönü de burada yer alıyor.
2023 Mayıs ayındaki seçimlere kadar Körfez’den gelen sıcak para ve yatırım yapılacağına ilişkin açıklamaların getirdiği olumlu havanın yanında Rusya’ya yapılması gereken gaz ödemelerinin ötelenmiş olması aşağı yukarı kabaca 50 milyar dolarlık bir kaynak yarattı.
Bir de üstüne önceki seneden başlayan “Yeni bir şeyler deniyoruz!” ifadeleriyle açıklanan Yeni Ekonomi Programı (YEP)’nda yer aldığı şekliyle “düşük kur ile ihracat yapma politikası” makine teçhizat yatırımlarını ve hizmet sektörünü genişletti ve bir miktar yerlileşme ve iç talep büyümesi getirdi.
Bunların haricinde enflasyonist etkinin sonucu olarak vatandaşın “Nasıl olsa daha da pahalanacak, şimdi almışken birkaç tane daha alayım.” diyerek ihtiyaç fazlası temel tüketim ürünleri stoklamasına girişmesi de üretimi artırdı.
Ayrıca düşen alım gücünü dengeleyebilmek için birçok anne, eş, emekli, hatta, ev kızı vs. daha birkaç aylık çocuğunu bırakanlar bulamadıkları kreşler nedeniyle çocuklarını anne, babalarına teslim ederek iş gücüne katıldılar.
Bu durumu istihdam rakamlarındaki artışla görüyoruz.
Ama bu artış kalıcı bir artış olmayacak.
Çünkü alım gücü biraz iyileştiği zaman bu kişiler kariyer hedefleri olmadığı için kısa zamanda tekrar pasif işgücüne dönüşecekler.
Çünkü, Türk Aile kültür ve yapısını karşılayacak okul öncesi bakım ve eğitim sistemini tam anlamıyla oturtamadık.
Bu da annelerin çoğu zaman 6 yaşına kadar çocuklarına evinde bakma zorunluluğu doğuruyor.
Bakıcı ücretlerinin asgari ücret seviyesinde olması nedeniyle annelerin büyük çoğunluğu işgücüne katılarak ekonomik hacmi artırmak yani GSYH’yı artırmak yerine evinde sistem dışı bir işgücü vazifesi görüyor.
Yani istihdam oranı düşecek.
Gelen borç paralar ve SWAP gibi kısa vadeli yükümlülükleri yerine koyacak rezervlerin olmaması, kırılganlığı artırdığı gibi Kur Koruma Mevduat (KKM) hesaplarının da ekonomi üzerindeki yükü daha da artacak.
Şimdi büyüdük ve peki ödenecek enerji faturası sonrasında ne olacağını sanıyorsunuz?
Ya da daha önemli bir şey söyleyeyim.
O enerji faturalarının nasıl ödeneceğini sanıyorsunuz?
Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Fatih Karahan’ın ağzından kaçırdığı gibi seçimden sonra enerji fiyatlarında bir yükseliş kaçınılmaz.
Çünkü geçtiğimiz yılın faturaları da siz kıymetli vatandaşların cebinden ödenecek.
Halihazırda bütçede öyle bir kaynak yok.
Tasarruf olmadığını zaten biliyorsunuz.
Bunu söylemekten dilimizde tüy bitti.
Ama yine de vurgulayalım.
Enflasyonla mücadele büyümeden taviz vermeden olmaz.
Neden mi?
Çünkü piyasadaki zombi şirketleri yani faydasız olan ve gereksiz rekabete neden olan şirketlerin yıkılması ve bunların yerine atıl alanlara yatarımlar yapılması gerekiyor.
Yani enflasyon nedeniyle evine un stoklayan vatandaşın o geçici talebini karşılamak için un fabrikası kuran iş insanları uzun vadede fiyatlar dengeye gelince para kazanamayacak ve o unları onları alacak bir yurtdışı müşterisi bulmadan yada içeriye daha kaliteli mamul olarak satmadan kâr edemeyecek ve kapanacak.
Yani ekonomi verimlilik artışına doğru kayacak.
İşte bu da bırakın büyümeyi, küçülme getirecek.
Yani suni bir büyüme yaşıyoruz.
Türkiye’yi dünya ekonomisinde hatırı sayılır yere getirecek bir yatırım duydunuz mu?
Yapay zekâ tartışmalarında yerimiz var mı?
Ya da rekorlar kıran çip sektöründe uluslararası firmaların yatırımlarını ülkemize çektiği haberleri var mı?
Veyahut yerli çip teknolojisini artırarak küresel pazarda yer almaya başladığımız bilgisi kulaklardan uzaklarda kalabilir miydi?
Bu örneği, aklınıza gelen, çevrenizde olan ya da kullandığınız ithal diğer tüm ürünler için çoğalttığınızda Türkiye’nin büyüyecek ne yaptığını daha iyi görürsünüz.
Kötümser olmak istemiyorum ama göz göre göre de kanmamak gerekiyor.
Yüksek faiz politikası yatırımları engeller.
Geniş maliye politikası yani devletin olmadık harcamalar yapması ise işsiz sayısının artışını engeller.
Ama borçlu bir ülkenin er veya geç tasarruf yapması ve bu harcamaları kısarak bütçe disiplini uygulaması gerekir.
KKM’nin veya diğer kısa veya uzun dönem borçların döviz ve faiz yükü bütçeyi aştığı zaman en sert tedbirleri almak zorunda kalırsınız.
Biz para basarak enflasyon yaptık.
Üstüne bozulan parasal dengeyi sağlamak için döviz rezervimizi yedik.
Değer düşüşü durmayan TL’nin bütçe açığının bir sınırı var.
O sınıra çok az kaldı.
Emekliler, emekli olmak isteyenler ya da “Maaşlar yetmiyor kardeşim!” diyen asgari ücretliler...
Geleceğimiz tasarruf ve işsizlik artışı olacak.
Çünkü yüksek faiz, yatırımları bitme noktasına getirdi ve şirket iflaslarında artışlar başladı.
2024 çok kötü, hatta belki 2025 ondan da kötü geçecek.
Hayat planlamanı yap.
Finansal Okuryazarlık konusunda bilgilen.
Emeklilik Sistemine hatta Sağlık Sistemine güvenme, çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devraldığı Türkiye tam olarak bu yanlışları yaptığı için batma noktasına gelmişti.
23 sene sonra aynı yanlışlarla farklı bir sonuç olacağını düşünme…
Benden söylemesi…