17 Aralık 2013’te başlamıştı Cumhurbaşkanı’nın ‘’paralel’’ diyerek adlandıracağı, İttihat ve Terakki zihniyeti taşıyan FETÖ Terör Örgütünün oyunlarını artık açıktan oynaması.
Dost görünüp sinsice devletin hemen hemen bütün organlarını ele geçirecek kadar örgütlenmiş bu yapı, çıkar ilişkileri mevzu bahis olunca ‘’artık iktidarı devirme zamanı gelmiştir’’ diyerek sükuneti bozmak ve ülkede iç karışıklık çıkarmak adına, gezi olaylarıyla basmıştı düğmeye. Ağırlıklı olarak muhafazakar kesimi ele geçirmiş olan bu örgütün, ülkenin aydınlığına göz dikmiş olabileceğine pek ihtimal vermek istemedi bir kesim.
Çıkarlarına ters düştüğü andan itibaren Amerika’dan almış olduğu destekle hükümeti gayrı meşru yollarla devirmek isteyen bu örgütün niyetini, ilk zamanlarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan haricinde kimse tam olarak idrak edememişti. Meydanlarda sesi kısılıncaya kadar hakikatleri anlatarak milletini ikna etti bu acı gerçeğe. ‘’Bu kadarını da yapmazlar’’ diyerek inanmak istemeyenler oldu hakikatlere ve ülkemiz yavaş yavaş bir ayrışmaya girmişti böylece. Ta ki ihanet gecesine kadar.
Gülen örgütü, tüm vücudu ele geçirmiş, beyinde çıkan bir tümör gibi ne komut verirse devletin her kademesinde hareket başlıyordu.
Bu alçak örgütün tek hedefi, yıllarca iktidarda kalmayı başarmış, Osmanlı ruhunu yeniden canlandıran ve uzun yıllarca darbelerle, muhtıralarla sindirilmiş bu asil milletin içindeki korkusuz ruhu tekrar ortaya çıkaran ve asırlık zulmü sonlandırma çabası içinde gönüllere taht kurmuş olan lider Recep Tayyip Erdoğan’dı hiç şüphesiz.
Ülkeyi kendi istedikleri gibi yönetip, bir kukla halinde birilerine servis etmekti asıl niyet. Nitekim yıllarca da öyle olmadı mı? Amerika kimi isterse o başta olacak ve onların yeni dünya düzeninde nasıl olması gerekiyorsa öyle davranılacaktı, lakin Recep Tayyip Erdoğan kontrol edilemez bir güce sahip, kendi yolundan şaşmayan güçlü bir liderdi ve Müslüman bir ülkenin başında böylesine güçlü, atalarının ruhunu canlandıran bir liderin olmasını elbette ki istemeyeceklerdi.
Devlet içerisindeki pozisyonlarını güçlendirmek ve kontrolü ele geçirmek isteyen Fetö Terör Örgütü mensupları, hükümetin mevcut politikalarından memnun olmayan ve yönetimde değişiklik olmasını hedefleyen bir takım muhalifler, TSK içerisindeki bazı subayların terfi ve görev dağılımında yolsuzluğa karıştığı iddiaları, laik ve dini gruplar arasındaki ideolojik farklılıklar olarak güç mücadelesi içine girenlerin birleşmesiyle, demokrasiye tasallut edenlerin gerçekleştiremediği, ihanet gecesi olarak anılacak ve halkın direnişiyle aydınlık bir sabaha kalkmış olmanın sevinciyle de kıyamete kadar kutlanacak olan zaferin adıdır 15 Temmuz.
Ülkemizin ve milletimizin Devlet-i Aliye’de olduğu gibi sulh içinde varlığını sürmesi ve evlatlarımızın geleceği için, huzurumuzu bozmak isteyen, iç ve dış etkenlere karşı ferasetli olmalı, hainlik içinde olanlara karşı her kim olursa olsun canımız pahasına mücadeleyi bırakmamalıyız. Bu mücadele, kişi ya da kişilere isnat edilmeden ülkemizin bekası için sürdürülmeli ve siyasi tarafımız ne olursa olsun önceliğimizi kutlu vatanımız ve şanlı bayrağımızdan ibaret görmeliyiz.
Allah, aydınlık geleceğimize göz dikenlere fırsat vermesin.
Selam ve dua ile…