Sevgi, insanı insan yapan, yaşadığını hissettiren en güçlü duygulardan biridir. Kadın ve erkek arasında oluşan güçlü sevgi ve bağlılık duyguları, bireyleri güçlü kılar ve hayatlarını güzelleştirir.
Ortak yaşam alanına geçildiğinde bu güçlü duygular, bireysel varlık adına olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Hem kadın hem erkek eş, “evli” olmakla “birey” olmanın dengesini kaybedebilmektedir. Çiftler, “biz” olayım derken bireysel ihtiyaçların ve mutluluğun önemini ne yazık ki unutabilmektedir. Ki bu denge kayması, ilişkinin, mutluluk yerine huzursuzluk kaynağı olmasında ki en önemli faktörlerden biridir.
Evlilik ilişkisi içerisinde eşlerin birbirlerine özel alan tanıması çok önemlidir. Kişisel mahremiyet, bireysel ilgiler için alanı olmayan insanlar giderek mutsuzlaşır ve ilişki zarar görmeye başlar.
Evli olmak, yedi gün, yirmi dört saat beraber olmak, her hareketten haberdar olmak, kontrol etmek değildir. Evli olmak, evliliğin sorumluluklarını yerine getirirken bireysel olarak da gelişmeye, birey olarak ayrı alanlarda zaman geçirebilmektir. Erkeğin erkek olarak, kadının da kadın olarak mutlu olabileceği, deşarj olacağı alanlara ve ortamlara ihtiyacı vardır. Bu alanlar tanınmadığında ortak hayatın sorumlulukları eşlere ağır gelmeye başlar.
Evlilik “ güven” ister. Hayat arkadaşının her hareketini, telefonunu, sosyal aktivitelerini, arkadaş ilişkilerini kontrol etmek her iki eş için çok yorucu ve yıpratıcıdır. Sürekli açık arama, şüphe, kıskançlık içinde olan insan hayatı hem kendine hem de eşine zehir edecektir. Böylesi bir ilişki maalesef evliliği amacından uzaklaştırmaktadır.
İki yetişkin insanın kurduğu yuvada zaman içerisinde eşlerden birinin ebeveyne dönüşmesi acı sona doğru gidildiğinin belirtisidir. Evlilik içinde kimse kimseye ebeveynlik taslamamalıdır. Böyle bir durumda eşler arasındaki cinsel çekim de kaybolmakta, iletişim kopma noktasına gelebilmektedir. Kimse ebeveynine karşı cinsel çekim hissetmez. Sürekli ne yapması, ne yapmaması gerektiğini söyleyen, suçlayan, öfkelenen, izin vermeyen, , hesap soran bir eş, evliliğin dinamiklerini sarsar ve yalnızlaşır. Sürekli öfke ve kontrol halinde olan eş, diğer eşin “kendi” gibi olmasına engel olur, kendine has özellikleri kaybolmaya, yapmacık ve zoraki bir karakter oluşturmaya başlar ve yalan söylenmesine neden olur.
Evlilik, iktidar alanı değildir. İktidar savaşı hem iletişimin hem cinselliğin düşmanıdır. “Benim dediğim olsun” yaklaşımı karşı tarafın kişiliğini yok saymaktır. “ En iyisini ben bilirim” tavırları, diğer eşin yaşam becerilerini köreltmek demektir.
Aşk, sevgi hayatın en güzel armağanıdır. Uyumlu ve saygılı bir ilişki bu armağanın en yüksek kalitesidir. Tüm bunları sağlayabilmekse emek, anlayış ve hoşgörüden geçer.
Hayat arkadaşımızın bağımsız bir “birey” olduğunu unutmadan, ilişkiyi yönetmek/yönetilmek savaşından uzak tutarak yürütmek gerekir.
İyi niyet ve arkadaşlık üzerine inşa edilen ilişkiler çok daha uzun ömürlü ve sağlıklı gelişir. Birbirine saygı duyan, eşitlikçi, anlayışlı ve affedici çiftler için evlilik , yüksek konfor alanı demektir. Bunları sağlamak için verilen emek belki de bu hayatta yapılacak en akıllı yatırımdır.
Tercihler hayat kalitesini belirler. Mutlu olmak, kalitesi yüksek bir ilişki inşa etmek tercihtir. Evli çiftler kendilerine bu soruyu sormalılar, eşimi nasıl mutlu edebilirim? Ve bu sorunun cevabıyla huzurun kapısı aralanır...