Bahçeli’nin herkesi şok eden Öcalan çıkışı sonrası başlayan yeni çözüm süreci adım adım ilerlemeye devam ediyor.
En son Öcalan ile görüşen DEM Parti heyeti sonrasında TBMM’deki partileri sırayla ziyaret etti ve görüşmeyle ilgili bilgilendirme yaptı.
Şu aşamaya dek, kısmen anlaşılabilir sebeplerle, şeffaf yürüyen bir sürecin varlığından bahsedemeyiz. Şimdiye dek bildiklerimiz, siyasal iktidar PKK’ya silah bıraktırmak istiyor, bu amaçla Öcalan’ın Ankara’da ev hapsine çıkması, hatta tamamen serbest kalıp TBMM’de DEM Parti’nin başına geçmesi gibi farklı seçenekler masada. Aynı şekilde, PKK militanlarına af meselesi de konuşulmakta. Bu doğrultuda görüşme ve müzakereler devam ediyor.
Öcalan istedi diye PKK silah bırakır mı?
İktidarın kendi medyası üzerinden kurgulamaya çalıştığı anlatıda akla yatmayan açık bir husus, sırf Öcalan istedi diye PKK’nın derhal silah bırakacağı. Az buçuk Türkiye’nin yakın geçmişini ve güncel siyasi dinamiklerini bilen herkes, sadece Öcalan’ın istemesiyle, karşılığında başka hiçbir kazanım elde etmeden, PKK’nın silah bırakmayacağını bilir. Sonuçta, Öcalan 1999’dan önce de hapiste değildi ve PKK o dönemde oldukça aktifti. PKK’nın asıl amacı Öcalan’ı hapisten çıkarmak değil, Kürtlerin kimlik taleplerini Türk devletine kabul ettirebilmek ve idari özerklik kazanabilmek. Dolayısıyla, PKK, Öcalan ve diğer PKK militanlarına af tanınması dışında mutlaka Kürtlerin taleplerine dair de birtakım kazanımlar talep edecektir. Bu, Kürtlüğün anayasada resmen tanınması olabilir, Kürtçe anadilde eğitim olabilir, Kürtçe’nin ikinci resmi dil yapılması olabilir, hatta özerklik olabilir ya da Suriye’deki fiili özerk Kürt yapısının Türkiye tarafından tanınması olabilir. Hangisi olursa olsun, mutlaka bir şeyler olacaktır. Diğer türlüsü siyasetin doğasına aykırı.
Zaten, bu yeni çözüm sürecinin en kilit noktası da burası. PKK’ya silah bırakması için tam olarak ne taahhüt edileceği. Ve onun kadar önemli bir başka konu da, silah bırakma dışında Kürt hareketinden başka bir talepte bulunulup bulunulmayacağı.
Başka talep derken kastım, Erdoğan’ın yeniden seçilmesine ve/ya Cumhur İttifakı’nın iktidardaki ömrünü uzatmaya yönelik taleplerden bahsediyorum. Bu, DEM Parti’nin mecliste erken seçim kararı alınmasına ya da yeni anayasaya destek vermesi şeklinde olabilir. En son DEM Parti heyetinin CHP ile yaptığı görüşme sonrası Özgür Özel, bu tür bir müzakerenin olmadığı ve bundan sonrası için de olma niyetinin bulunmadığı konusunda mutabık olduklarını açıklandı. Ancak, Erdoğan işleri bu noktaya getirirse, ki bence getirmesi büyük ihtimal, DEM Parti’nin buna hayır diyeceğini kesin olarak söylemek oldukça zor.
İktidar samimi mi?
İster liberal demokrat, ister sol/sosyal demokrat isterseniz de muhafazakâr demokrat olun, Türkiye’de bir şekilde demokrat olan herkes Kürt sorununun çözülmesini ister. O yüzden ben de yeni başlayan çözüm sürecini şu aşamaya dek olumlu buluyorum.
Ancak, diğer taraftan da bu iktidarın demokrasi, hukuk devleti ve temel hak ve özgürlükler konusundaki karnesi ortada. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala veya Can Atalay hâlâ hukuksuz bir şekilde içerideyken bu iktidarın yeni çözüm sürecine başlarkenki temel kaygısının temel hak ve hürriyetler olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?
Bu çözüm sürecinin arkasında potansiyel iki motivasyon var: Birincisi, son dönemde büyük bir değişim içerisinde olan Batı Asya coğrafyasında yeni jeopolitik risklere ve fırsatlara karşı önden hazırlık yapmak. İkincisi, Kürt hareketinin desteğini sağlayarak Cumhur İttifakı’nın iktidardaki ömrünü uzatmak.
Birinci çözüm sürecinde AKP iktidarının iyi niyetli bir şekilde demokrasi ve temel hak ve özgürlükler kaygısıyla bu sorunu çözmek istediğini belki düşünebilirdik. Ancak son 10 yılda bu iktidarın öbür, yani otoriter ve despotik, yönünü de açıkça gördük. Artık buna inanabilmek mümkün değil.
Öte yandan, aslında bu çözüm süreci seçim ve oy açısından iktidarın kendisi için oldukça riskli bir hamle. Sonuçta, Abdulah Öcalan Türkiye halkının çoğunluğunun gözünde bir nefret objesi durumunda. Onunla böyle bir süreç yürütmek Türkiye toplumunda milliyetçi hassasiyetlerin ne kadar güçlü olduğunu düşünürsek Cumhur İttifakı açısından önemli ölçüde bir oy kaybına yol açabilir. Nitekim, 7 Haziran 2015 Seçimi’nde AKP tek başına meclis çoğunluğunu bu sebeple kaybetmişti.
Zaten, dikkat edilirse, süreç de bilinçli olarak Bahçeli öncülüğünde yürütülmekte. Erdoğan, süreci desteklemekle beraber, mesafesini de korumakta. Bu durum, süreç olur da başarısız sonuçlanırsa Erdoğan’ın kendisini sıyırabilmek amacıyla şimdiden aldığı bir önlem gibi duruyor.
Yeni çözüm sürecinin nasıl ilerleyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz. Benim iki temennim var: Birincisi, umarım birinci süreç gibi bu da başarısız olmaz. İkincisi, siyasi iktidar bu meseleyi dönüp dolaştırıp iktidardaki ömrünü uzatmak için araçsallaştırmaz.