Değişim,  hayatın önemli bir unsurudur. Evren değişir, zaman değişir, teknoloji değişir, yaşamlar değişir. Belki de değişimin en hızlı gerçekleştiği bir dönemdeyiz.

İnsanlar arasında fiziksel ve sözel iletişimin bitme noktasına geldiği ama bir o kadar da etkileşimin yükseklere ulaştığı bir dönemdeyiz.

Sosyal medya platformları hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini aldı. Günlük hayatımızın hemen her ânını sosyal medyada paylaşıyor, yalnızlığımızı gelen beğenilerle gideriyoruz. Bununla beraber yaşam alanları, giyim, yemek, tatil, eğlence ve aşk hayatı da sosyal medyada paylaşılmaya layık olabilmesi için sürekli bir yenilenme, içerik olabilecek niteliğe sahip olması gerekiyor. Bu standartlara kavuşmak için de ağır yüklerin altına girildiğini görüyoruz.

İnsanlık tarihinde sınıfsal ayrılık, sosyal statü, çevre baskısının belki de en ağırını yaşamaya başladık. Beğenilerin kadar değerli, paylaşımların ve etiketlerin kadar varsın.

Bu baş döndüren yeni yaşam şekli hayatın her alanını etkiledi. İlişkiler ve evlilikler, gebelik ve ebeveynlik, tatiller ve sosyal hayat deneyimleri sosyal medya için içerik konusu olmaya mahkûm oldu. Yaşadığımız her ânı, her anıyı beğenilere sunmaktan başka bir şey yapamaz olundu.

Sosyal medya içeriği için yaşanılan bu hayatlar zaman içerisinde ne yazık ki ilişkileri ve evlilikleri de yüzeyselleştirdi. İnsanların tamamen iç dünyasından, hayallerinden, ruhundan uzakta sadece görsel mükemmellikle anlamsız ilişkiler kurulmaya başlandı. Etkileşim ve beğeniler arttı ama ruhumuz tatminsiz kaldı. Ve bu tatminsizlik maalesef kişiyi yalnızlaştırıp mutsuzlaştırdı.

Yaşadığı her ânı kusursuz yaşamaya, beğeniye sunmaya çalışmak insan için ne kadar da yorucu... Evlenme teklifi aldım ama en marjinal teklif benimki, evleniyorum ve en güzel düğün ve gelinlik benimki, balayındayım en âşık benim, gittiğim otel en güzeli, bebek bekliyorum ama en iyi ben müjde veririm, bebeğimin cinsiyetini öğreneceğim ama bunu partiyle duyurmalıyım, bebeğim doğdu en güzel lohusa odası benim olmalı ve bebeğin her ânı partilerle, organizasyonlarla sürüp gidiyor. Tüm bunlar yaşanırken gerçek ve nitelikli iletişimimiz ne oluyor peki?

Sosyal medyadaki bu paylaşım çılgınlığının altında, evliliğini ve ilişkisini yarışa döndüren, mahremiyetini yitirmiş insanlar var. Kendine ve eşine yabancı mutsuz insanlar, kameraya nasıl bakacağını 2 yaşında öğrenmiş bebekler ve sonuçta kocaman yapay hayatlar arasında yaşayıp gidiyoruz.

Toplumsal normlar zaman içinde değişir bu kaçınılmazdır. Alışkanlıklarımız değişir bu kaçınılmazdır. Bu değişimlerle beraber insan olarak maddi konforlar kadar manevi konfor alanlarına da ihtiyacımız var. Hayatımıza denge getirebilmek, manevi huzuru hayatın bir parçası haline getirmemiz gerekir. Başkaları için değil de kendi mutluluk ve huzurumuz için de yaşanmışlıklar biriktirsek daha güzel olmaz mı?

Telefonları bırakıp, bir fincan çayınızı, kahvenizi alıp eşinizle, sevgilinizle göz göze bir sohbeti yüzlerce beğeniye tercih edin. Yarışın yorgunluğunu birbirinizi dinleyerek, sohbet ederek, gülümseyerek atmanın tadını çıkarın. Hatta birbirinizin gözlerine bakıp içten bir “merhaba” deyin ve yeniden başkaları için değil, kendiniz için tanışın.