Hikâyenin neresinden tutsalar ellerinde kalıyor.

Kurdukları ortaklıkların nelere mal olacağını bile bile şahsi ikballeri için memleketi uçurumdan aşağı atmaya çalışıyorlar.

Televizyon kanallarında nutuk atanlar, terörün hiçbir şekliyle birlikte olmayız diyenler bir diğer televizyon kanalında olabiliriz demekten çekinmiyor.

Önümüzde saray iktidarı var yıkmalıyız diyen güruh, terör örgütlerinin kurduğu cümleyi harfi harfine tekrar ediyor.

Siz terör sevicisiniz, siz terörden besleniyorsunuz denildiğinde de;  bizden iyi milliyetçi bulamazsınız pişkinliği ortaya çıkıyor.

Peki, kurduğunuz masanın kıyısında berisinde, köşesinde ilerisinde olanlar sizden ne istiyor dediklerinde, hem masanın örtüsü üzerlerine boca ediliyor, hem de nerde, orada kimse yok ki deniliyor.

Kısacası birileri kişisel hırsları için, birileri birilerinden öç almak için, birileri birileri tarafından adam edildiği için, birileri bugün kalmış birilerinin adamlığını sorguluyor.

Kısacası bugün birileri, devlet soyuldu yaygarası ile devleti tıpkı eskiden olduğu gibi IMF’ye borçlu etmenin hesabını yapıyor.

Yine birileri devlet yönetemiyor diyerek bir kişinin yönettiği devlete altı artı iki, bir de bilinmeyen bir sayı ekleyip dokuza tamamlıyor. Kısacası adamın bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu ortaya çıkıyor.

Ülkede kriz isteyenler, krizden beslenenler, önce soğanı, patatesi dökenler, bugün patates soğan yok, millet aç diyor.

Yahu ülke pandemi belasıyla sarsıldı, deprem ile on bir il yok oldu, buna rağmen devlet de millet de ayakta dediklerinde sen cebindeki paradan haber ver deniliyor.

Bak Suriye ne halde, Libya ne halde, Irak ne halde, Mısır ne halde dediklerinde çorba pişmiyor çorba deniliyor.

Vallahi imtihan ediliriz,

Vallahi yoklukla sınanırız,

Vallahi varlıkta yokluğu yaşarız dediklerinde de bu yobazı alın buradan deniliyor…

Ekonomi için cümle kurmaya başladıklarında biz Avrupa’dan 300 milyar para getireceğiz diyen birilerine –peki nasıl sorusu sorulduğunda da –ben ekonomi bakanlığı yaptım diyor.

Diyor, diyor da sağımızda da, solumuzda da SGK dönemindeki krizleri bilen, hastane sıralarında bekleyen hatta ve hatta hastası rehin alınan amcalar, dayılar teyzeler biz onu SGK’dan tanırız, biraz hayalperesttir kendileri deniliyor.

Bakın bu eski filmleri tekrar seyredin. Seyredemiyorsanız dedelerinizi, ninelerinizi iyi dinleyin…

Öyle seccadeyi vallahi görmedim diyenleri, kırk yıldan sonra bende aleviydim yahu diyenleri, 1400 yıl sonra o peygamber soyundan gelmektedir diyenleri iyi dinleyin.

Ne diyorlardı; öyle bir yalan söyleyin ki, sonra kalkın o yalana kendiniz de inanın. Bugün kendilerinin inandığı yalana sizi inandırmalarına izin vermeyin.

Malum bütün yazılarımda, kitaplarımda Hacıömeroğlu köyünden bahsederim. Köyümüzün ileri gelenlerinden rahmetli Hacı Mustafa Kılınç, rahmetli Hacı Ömer Yüksel ve eskilerin son kuşağı olan Hacı Cemal Karacan biz gençlere eski yılları anlatmayı severlerdi.

 Köy meydanında şuan hayatta olan Hacı Cemal Karacan ile aynı zamanda dünürleri olan Hacı Ömer Yüksel yine tedrisatı kurmuş, gençleri de etrafına toplamış geçmişten geleceğe yaşanmışlıkları anlatıyorlardı.

Hacı Ömer Yüksel bir ara söyle dedi;

Köye jandarma bırakmışlardı, jandarmanın yemeğini köylüler verirdi. Başımızda bekçiydi jandarma dediğinde, ne güzel, korumuşlar köyü dedik, dedik te devam ettik. Köyde kimi kimden koruyorlardı amca? Kavgalı mıydınız? Diye sorduğumuzda

-yok,

Evladım ezan Türkçeydi. Köyde duran asker de Arapça ezan okunmasın diye başımızda duruyordu… Dediğinde buz kesti ortalık.

Peki, böyle mi devam etti, siz neler yaptınız sorusunu soran bir arkadaşa; Bazı zamanlar asker gelmeden kuran kursunu okuyan çocuklar kitaplarını, cüzlerini sakladıkları yerlerden çıkarır derslerini yapardı. Köyün tepesine de bir bekçi dikerlerdi. Uzaktan jandarmanın arabası belirdiğinde oradan seslenir seslenmez herkes kapıdan, pencereden kaçar ortalarda kimse kalmazdı…

Eskilerin her şeyi anlamlı ve kıymetliydi. Mesela Kurtuluş savaşına katılmış olan ve askerden dönemeyenlerin hikâyesini dinleyen nesil şanslı nesildi.

Bugün birileri kalkmış birileri ile kirli tuzaklar kuruyor. Çocuk katillerine özgürlük yolu açılkı diyerek bu seçim adres gösteriliyor. Evinizde, hanenizde, köyünüzde bir tane şehit cenazesine şahit olmayan var mı? Onlarca şehit haberine rağmen ben onlara destek vereceğim diyenleri anlamakta zorlanıyorum.

Peki, bir zamanlar bu hükümette onlarla birlikteydi deniliyor. Doğru, birlikteydi ve yaptığı yanlıştı. O gün onu yapanda vatana ihanet ediyor dedik, bugün bunu yapan da ihanet ediyor diyoruz.

O gün terör ile arasına set koyamayanlarla işimiz yok dedik, bugün de aynısı diyoruz. 

Birileri kalkmış,  20 yıldan beri başımızda bir de başkalarının tadına bakalım diyor.

Hemen açıklayalım;

Libya’da diktatör dedikleri bir adam vardı. Adı Muammer Kaddafi’ydi. Yeni evlenmiş herkese bir ev, bir araba verir, evlerini döşer ve ilk balayıları içinde Türkiye’ye gitmelerini tavsiye ederek o yıllarda beş bin dolar para verilirdi.

 Hatta ve hatta bazı zamanlar İzmir limanına Libya gemileri demirler halk sırf alışveriş için ülkemize gelirdi.

Çok oldu bu adam diyen Fransa, gitmeli bu adam diyen Amerika, Öldürülmeli bu adam diyen İngiltere tarafından halk önce kışkırtıldı, sonra devlet başkanlarına karşı düşman kesildi ve sonrasında da başkanlarını aç kurtlar gibi parçalayarak öldürdüler.

Bugün Libya Fransa’nın- Amerika’nın- İngilte’nin sömürgesi. Bugün Muammer Kaddafi’ye el kaldıranlar tıpkı Hasan ile Hüseyin törenlerindeki gibi pişmanlıklarını dile getiriyorlar.

Bu sadece bir örnek değil. Irak’ta Saddam Hüseyin için, Mısırda Muhammed Mursi için aynı tuzaklar kuruldu. Aynı hazin son yaşandı.

Avrupa birileri bitirmek için önce diktatör diyor, sonra tuzak kurmaya ülke içerisinde devşirdiği, beslediği, finanse ettiği şirketler aracılığı ile ülkenin ana ihtiyaç kaynaklarını etkisiz hale getiriyor. Bazısı depolarda saklanan yağ oluyor, bazısı tarlalarda bırakılan soğan-patates-domates-salatalık oluyor.

Oyun aynı oyun. Önce isyan sonrasında ise gidişi hızlandıracak ne varsa onlar yapılıyor.

Bu film sadece bu saydığım ülkeler için geçerli değil emin olun. Bu ülkelerin hepsi bizim yüzümüzden yok edildiler. Avrupa’nın işi gücü yok mu diyen, dış güçler cümlesi ile dalga geçen kim varsa altını üstünü iyi analiz edin. Muhakkak bir yerler ile bağlantılıdır.

Yıllarca bütün seçimlerde bu bir ölüm kalım meselesi, bu bir beka meselesi dediklerinde, çok abartıyorlar diyorduk.

Ötesi berisi sadece bir seçim diyorduk.

Durum hiç te öyle değilmiş gördük, görüyoruz.

Amerika başkanı bunu darbe ile beceremedik, seçim ile göndermemiz gerekiyor demeseydi,

Yunanistan Recep Tayyip Erdoğan’ın gitmesi ile birlikte Avrupa’da şölenler yapılmalı demeseydi,

PKK terör örgütü Tayyip Erdoğan gittikten sonra Türkiye’yi eyaletlere böleceğiz demeseydi.

CHP milletvekili Türkiye’yi eyaletlere bölme hayalimiz var, iki etnik ırk bir Türk ırkı bir de Kürt ırkı demeseydi.

Bu seçimlerle birlikte önder Apo serbest bırakılacak denilmeseydi…

Emin olun o zaman mesele sadece ve sadece bir seçim meselesi olacaktı ve hangisi kazanırsa kazansın millidir, yerlidir diyebilirdik.

Fakat aday olma icazetini milletten almak yerine Amerika’da kulis yapan, Almanya’da hamburger yerken Türkiye’nin başkanı olmak istiyorum diyen, İngiltere’de başkan olursam bana para verirsiniz değil mi diye arayış içine giren birilerini görmemiş olsaydık, bu mesele yerlidir ve millidir diyebilirdik.

Her şey ortada… Bu mesele bal gibi beka meselesi, bu mesele bal gibi var olmak ile yok olma savaşı… Bu yüzden bizler bu milletin varlığını oluşturanlar olarak şöyleydi, böyleydi demeden gideceğiz ve Cumhur ittifakına oyumuzu basacağız.