1995 yılından bu yana siyaseti yakından takip eden bir birey olarak acılara, tatlı zamanlara şahitlik ettik.
Lise yıllarında devalüasyonun en ağır etkilerini hissettiğimiz gibi üniversite yıllarında da yeni kurulan Ak Parti’nin başarı tablosuna şahitlik ettik.
Büyük ümitlerle yola çıkan liderlerin gayretine, vatan hassasiyeti için verdiği mücadelelerin yabana atılmaması gerektiğini vefa duygusu üzere inşa ettik.
Sadece ülke içerisinde değil ülke sınırlarını aşan büyük bir itibar hanesi oluşturduk.
Yapılan bütün seçimlerde iyi olanın kazanmasını diledik. Acısı ile tatlısı ile uzun soluklu yarışta bıkmadan usanmadan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında durduk.
Dünü kıymetsiz addetmek, sen bu memlekete ne yaptın diyerek cümle kurmak nankörlüktür dedik.
Her zaman başarı hanesi için gayret gösteren bu millet, başarının temsil edileceği adreste birleşmesini bildi.
Geriye dönüp baktığımızda her şeye rağmen siyasi liderlerini hiçbir zaman mahcup etmeyen sonuçlar ortaya çıktı.
2000 yılında doğan bir çocuğumuz için ümidimiz yeşerirken, 2024 yılında 24 yaşına gelen çocuklarımızın yarınları için tedirgin olmaya başladık.
Her il hatta ilçelerde üniversite kurduk ama üniversitelerden mezun olan çocuklarımızın meslek hayatına atılmaları hususunda eksik kaldık.
Ekonomi çok iyi durumdayken salgın hastalıklarla birlikte dünyada baş gösteren kırılmalara hazırlıksız yakalandık.
Ekonominin ülkeyi terbiye etmeye başladığı, parayı elinde tutanların bu enkazdan çıkmak adına gayret göstermediği, gayreti sadece fakirlerden beklediğini üzülerek seyrettik.
Tarım politikalarında hayal edilenlerin boyutu ile elde kalanların sonucu beş altı sene öncesini aratır hale geldi.
Bir kilo buğdayın fiyatı sürekli sabit ve ortadayken, bir litre mazotun, gübrenin artış hızına hiçbirimiz yetişemedik.
Var olmakla yok olmak arasında bocalayanlarımız olduğu gibi banka cüzdanlarındaki rakamlarla ilgilenenlerin hamasi cümlelerini alkışlamakla avunduk.
En azından ne söylerse yapıyor diyerek güven duyduğumuz Liderimizin daha fazlasını yapmak istediğini ama yirmi yıllık karnede elde kalanların ne yazık ki artık yetmediğini gördük.
İşte tam bu noktada tespitlerde bulunan muhalefet cenahının kitabı tersten okumaları, sahneye çıkıp bir masa etrafında her 23 nisanda çocuklarımızın yaptığı sandalye kapmaca oyunlarına şahitlik ettik.
İşin sonunda sandalyeye ilk oturanın başkan olmak istediği, sandalyeye oturamayanın da ben bu oyunda yokum hamlelerine şahitlik ettik.
Muhalefetin anlamsız, saçma takıntılarına şahitlik ederken elde olanı kaybetmemek için son bir gayret gösterdik.
CHP’nin solcular bize mahkûm söylemine, sağcılar bize muhtaç tavrı ile cevap veren Ak Parti’nin sağcı ve solcu olmayanların son desteği ile tekrar ipi göğüslediğini gördük.
Kısacası muhalefetin kendi içerisinde dahi muhalefet yapamadığını, at izinin it izine karıştığı ve biz ne dersek millet kabul eder pişkinliğine son bir cevap verdik.
Vatandaşı basite almanın, iktidar olmak için istenilmeyen mecralarda dolanmanın vatandaşın gönlünde karşılık bulamayacağını rahatlıkla tespit ettik.
İşte tam bu noktada bizim gibi düşünen, bizim söylemek istediklerimizi söyleyecek biri yok mu yahu dediğimiz bir anda,
Partisinin ilk üç ismi arasında olan,
Partisinin sözcülüğünü en net şekilde yapan bir kişinin istifa konuşmasını dinledik.
Makamı elinin tersi ile iten, ben bu oyunda yokum kardeşim diyen, herkesin mecliste, kırmızı plakalı araçların içinde olmak için can attığı bir ortamda bu kirli senaryo benim dünüme ve bugünüme cevap vermiyor diyerek ceketini alıp çıkan bu kişi Yavuz Ağıralioğlu’dur.
Yavuz Ağıralioğlu’nu ekranlardan uzak, kameraların olmadığı bir ortamda dinlemek istedim.
Kendisi ile görüşmeye gitmeden önce birçok insan Yavuz Bey göründüğü gibi değildir ifadelerini kuruyordu.
Bende bu görünenin aksi nedir sorusuna cevap aramak adına kendileri ile görüşmek istediğimi dile getirdim.
Nezaketli bir üslubun, mütevazi bir duruşun beni karşılayacağını ne yalan söyleyeyim ilk etapta tahmin edemiyordum. Malum günümüzde siyasilere ulaşabilmek, hatta danışmanlarına dahi ulaşabilmek pek mümkün değil…
Bir vatandaş olarak yaptığım ziyarette yeni bir oluşuma hasret olanların, kendisini dinlemek isteyenlerin yoğunluğunu görünce büyük bir şaşkınlık yaşadım.
Evet Yavuz Ağıralioğlu kurduğu her bir kelimede, mevcut siyaset sahnesinden öç almak için ortaya çıkmadığını net bir şekilde gösteriyor.
Siyasi hayatı boyunca selam verdiği, oluşumuna katkı sunan, varlığını güçlendiren veya eleştiren hiçbir birey için üslubunu bozmaması ve sadece geleceğe yönelik hayallerinin olduğunu ifade etmeleri büyük bir samimiyeti ve aynı zamanda büyük bir özveriyi beraberinde getiriyor.
Türkiye bundan sonraki süreç açısından artık ne siyasi anlamda ne de sosyolojik anlamda durduğu yerde durmayacak. Büyük bir değişimin ihtiyaca dönüştüğü, ortada duran ekonomik hamlelerin, siyasi izdüşümlerin artık toplumun ekseriyetine katkı anlamında nüfus etmediğini görebiliyoruz.
2023 seçimlerinde kurulmuş olan masanın destekleyici olmamakla birlikte, masayı kuranların kendilerine destek veren bireylere bir özür borcunun olduğunu her defasında hatırlatma ihtiyacı hissediyorum.
Bütün bu oluşumların en azından uzağında durmayı başarmış, ülkenin genel kodlarını okuyarak bu oluşum karşısında ne orda ne de karşıda durmak yerine bütün makam ve mansıplardan kendisini arındırarak yeni bir hayalin peşine düşen Ağıralioğlu’nun gelecek açısından bir şans olduğunu düşünüyorum.
Alışık olduğumuz klasik siyasetçiler gibi ‘yapamıyorlar, ülkeyi bitirdiler, biz gelirsek şöyle yaparız böyle yaparız’ cümlelerinin hiçbirini ifade etmeyen,
Mevcut siyasilerin ismi geçtiğinde büyük bir nezaketle cümle kuran Ağıralioğlu’nun öç almak için değil, memleket sevdası için yola çıktığını gördüm.
Son olarak ziyaret sonrasında fotoğraf çeken arkadaşlarıma ben bismillah dediğim yerde vedayı temsil eden bir hatıra fotoğrafı çekmeyi düşünmüyorum, bu ülkenin derdine, çilesine talip olan bu insanla yoldaş olmayı şeref sayarım diyerek makamından ayrıldım.