Bugün konuşacaklar yarın yine susacaklar. Kafalarını kuma gömenleri de görüyoruz. Acının paylaştıkça azalacağına inananları da…
Siyasetin hizmetkarlık boyutunu idrak edenleri de siyaseti şov için bir araç olarak görenleri de pek yakından takip ediyoruz.
Bugün konuşanlar yarın susacak bunu çok iyi biliyoruz. Çünkü bir yıl önce deprem bölgesine turist Ömer gibi gidenleri de,
Depremden dolayı günlerce uykusuz, aç bitkin şekilde vatandaşı ile hemhal olanları da gördü bu millet.
Kelimelerin tükendiği, gözyaşlarının hala dinmediği illerimizden bahsediyorum evet…
Elli bin canı toprağa verdiğimizi, büyük bir kısmının hala kayıp olduğu gerçeği ile nefes almaya çalışıyoruz.
Art arda gelen iki deprem ve bir türlü bitmeyen 65 saniye içerisinde dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kaybın izlerini hüzün olarak taşıyoruz.
Bugün medyada teslim edilen, teslim edilemeyen sözlerle başlayan birçok başarı ve başarısızlık hikayesi dinleyeceğiz.
Bir tarafın siyasi malzeme olarak gördüğü, bize oy vermeyecekseniz ölün dediği çirkinlikleri hatırlayacağız, hatırlatacaklar.
Ne kadar çirkinleştiklerini, bir oyun bir candan daha kıymetli olduğunu düşünenlerin tiyatro oyunlarında ne kadar başarılı olduklarını seyredeceğiz.
Bir de her felakette en önde olanlardan bahsedeceğiz. Birilerinin unutulsun diye gayret gösterdiği o insanları hatırlatacağız yine…
Sinop felaketinde ayağına geçirdiği sarı çizmelerle sokak sokak can derdine düşen, Deprem felaketinin ilk gününden son gününe kadar felaket bölgesinden ayrılmayan, yeri geldiğinde taşı kendisine yastık, gök kubbeyi kendisine döşek yapan önceki İç İşleri Bakanımızın örnek tavrını konuşacağız. Günlerce kıyametin göbeğinde görevini en iyi şekilde yapan ve bugün siyasi hiçbir beklenti içerisine girmeden halka hizmeti hakka hizmet olarak gören soylunun soylu davranışlarını unutmamamız gerektiğini haykıracağız.
Deprem felaketinin ilk anından itibaren acısını anlatmaya kelimelerin yetmediği deprem bölgesinde gece gündüz demeden mücadele veren, kardeşlik çınarının birlik ve beraberlikle güçleneceğini haykıran, oradaki annelerimizin Muradı, oradaki babalarımızın oğlu olan önceki Çevre Şehircilik Bakanımızın fedakarlığını dile getireceğiz.
Acıların üzerinden siyasi rant peşine düşen, bir sabah deprem bölgesine giderek kendilerini karşılamayan kimse yok diye siyasi malzeme arayan, Memleket umudu ile yola çıktık diyerek memleketin ilinde duvara toslayanları da unutmayacağız.
Biz her zaman sizlerle birlikte olacağız dedikten sonra o illere bir daha gitmeyi gerekli görmeyen, ayağı kırık masanın dedesini de unutmayacağız.
Bir çardak altında o gün dostlum dediği bugünün muhalefet parti liderine racon kesen, belediyecilikte kendilerine alternatif bulamadıkları ve bugün Hatay’lılar tarafından yuhalanan Belediye Başkanlarını da unutmayacağız.
Biz şehir hastanelerinden daha iyisini yaparız diyerek çakma bir alt yapı ile sahra hastanesi yaptıklarını dile getirip, sonrasında bir hastanın tedavisi için kullanılmayan muhalefet partilerinin çadırdan hastanelerini de unutmayacağız.
Devlet hastane yaptı, oysa biraz beton döküp gittiler diyen medyanın kendi dünyasındaki duayeni olan zatın canlı yayın biraz daha sürseydi gülecektim diyen birilerinin uğurlu ismini de unutmayacağız.
Zannımca zan eden, zannın kendisine iyilik getireceği kanaatiyle siyasete soyunan ve şimdilerde iyiler tarafından kötü ilan edilenleri de unutmayacağız.
Kendi imkanları ile yola çıkan, ahbab çavuş muhabbeti ile gönüllerde yer edinen çadır beceriksizliğini dahi asıl amacı sabote eder düşüncesi ile cevaplamaktan geri duran Ahbabların ahbabını da unutmayacağız.
Yıllarca firar gezdikten sonra medya dünyasının en iyisi olma yolunda adım atan, yardım kampanyalarında kendi hatırı için milyon milyon yardım toplayan dünün firarisi, bugünün medya patronunu da unutmayacağız.
En önemlisi kendisine ait yerle bir olan apartmanının önünde peynir tenekesi içerisine koydukları odunlarla ısınmaya çalışan ev sahibi ve kiracısını da unutmayacağız.
Kısacası acıların üzerinden rant devşirenleri de, acıları acısı görüp dertlenenleri de biz millet olarak unutmayacağız…