Son günlerde mülteciler üzerinden ülkede kaos çıkarmaya çalışanların, ülkenin refah huzur ve sükunetini bozmak isteyenlerin planları kısmen hedefine ulaşmış durumda. Evet, yaşanılanlar milletçe herkesi çok sarsmış olsa da aslında halk yapılmak istenen oyunun farkında.
Geçtiğimiz günlerde Kayseri’de yaşanan hadise herkesin malumu; cinsel tacizi, hele hele pedofiliği sineye çekip susacak değiliz elbette, bu suçu işleyenin ırkına, cinsine ve yaşına bakılmadan en ağır şekilde cezalandırılması ve ibret için bir daha böyle bir duruma tevessül edilmemesi üzere caydırıcılık getirilmesi elzemdir.
Ancak feraset sahibi her insan bu sebeple başlatılan isyan girişimlerinin bir tacizden ibaret olmadığının farkında, tıpkı gezi olaylarındaki sebebin bir ağaç olmadığı gibi.
Ortadoğu’da başlayan kargaşanın ilk adresine uzanmak, iki liderin küskünlüğünü fırsata çevirenlerin neleri başardığına değinmek istiyorum.
Her ne kadar ismi ‘’bahtı açık olan ülke’’ anlamına gelse de Suriye hiçbir zaman bahtı açık olan bir ülke olmadı.
1970 yılından bu yana Esad ailesi tarafından yönetilen Suriye, üç ana kontrol alanına bölünmüş durumda; Şam hükümeti, Kürtlerin kontrolü altındaki bölgeler ve muhaliflerin bulunduğu alanlar. Bunların yanı sıra ülkede hala muhtelif dış güçler ve devlet dışı aktörlerin varlığı da devam ediyor.
Türkiye, Afrin sınır hattında bulunan terör örgütlerinin ülkemize sızmaması için 2016’dan bu yana sınır güvenliğini koruduğu gibi bölge halkına da yardım göndermektedir. Yaşanan son olaylarda da yardım taşıyan 7 tır şoförümüzün öldürüldüğünü de unutmamamız gerekiyor.
Türkiye – Suriye ilişkileri, dış güçlerin ‘’Arap Baharı’’ planını devreye sokmasından sonra Suriye’de iç savaşın başlaması ile birlikte durmuştu.
Duran bu süreç birilerinin ekmeğine yağ sürmüştü ve sürmeye devam etmesi için iki devlet arasındaki küslüğün son bulma ihtimali birilerini rahatsız edecekti.
Özellikle Astana zirvesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile birlikte Beşar Esad’la görüşebileceklerini açıklaması olası barışma ihtimalinden rahatsız olanları hareketlendirdi.
İşte Kayseri ve Suriye sınır hattında yaşanan, gerilimi tırmandıran olaylar zinciri, bu görüşme trafiği ile doğrudan etkilidir.
Bir ülkede iç karışıklık başlamış ise, bir etnik grup yönetimden dışlanmış ve yoksulluk çekiyorsa ayrılıkçı eğilimler artar.
Bu sebeple de Suriye kullanılmaya müsait bir alan. Suriye’de ayrık tohumları 2016’dan bu yana ekilmeye çalışılıyor. Özellikle vatanlarını terk ederek Türkiye’ye sığınan bu insanların Türk halkı ile karşı karşıya gelmesi isteniyor.
Büyük bir MOSSAD ağının etkili olduğu alanlarda son günlerde başlatılan saldırılar, iç savaşın sınır değiştirmesi için kurulan bir tuzak olarak önümüzde duruyor.
Bugün Suriyelileri Türklere, Türkleri de Suriyelilere düşman etmeye çalışan, sürekli Suriyelilerin ve Türklerin sinir uçlarını kaşıyan bu zihin dünyası, yapılacak olan görüşmenin neticesinden emin oldukları için kavganın devam etmesinden yanalar.
Mültecilerin sözde ülkelerine gönderilmesini isteyenler, tüm bu olaylarda Türkiye’de mülteciler üzerinden siyaset yaparak tabiri caizse mülteciler üzerinden ekmek yiyenler, elbette mülteci sorununun çözüme kavuşmasını istemezler.
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, önümüzdeki günlerde Esad ile görüşme planı, Ortadoğu’da akan kanın durmasını istemeyen bu insanları rahatsız etmiş, olası bir barış ihtimalini ortadan kaldırmak için maşalar sahayı göstermeye başlamıştır.
Ortadoğu ülkelerinin tefrikada kalması, hiç şüphesiz 7 Ekim’den bu yana Filistin’de oluk oluk kan akıtan, tarihinin en büyük katliamını gerçekleştiren İsrail’in planının bir parçasıdır ve gerçekleştirilen her provokasyonda muhakkak onların dahli vardır.
Sözde milliyetçi takınan, ırkçılık yaparak Arap düşmanlığını sergilemek adına aklını, ferasetini, idrakini bir kenara bırakmış insanların, ülkemizi parçalamak için kurulmuş bu oyunlara birer piyon olduklarını hatırlatmak isterim.
Yaşanılan olaylarda büyük tuzakların olduğu bir gerçek ancak ülkenin de onurlu bir geri dönüşe ihtiyacı olduğunu söylememiz gerekiyor.
Selam ve dua ile…