İsrail’in Filistin ve Gazze işgali, bir turnusol görevi görmeye devam ediyor. Bu turnusolü görünür kılan olay Hamas lideri İsmail Haniye’nin İran’da şaibeli bir biçimde, (zira İran’ın bu suikastta parmağı olduğunu düşünenlerdenim) İsrail’in gerçekleştirdiği suikastta hayatını kaybetmesiydi.

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırıları maalesef Gazze Şeridi ve Filistin’in İsrail’e karşı olan haklılığına zarar verdi. İsrail gibi Yahudilerin bile eleştirdiği, bir yaptırım uygulamasalar da BM’nin dahi kınadığı, savaş suçu işlemekten imtina etmeyen bir ülkeyi savunmak kolay bir şey değil. Ve İsrail’i doğrudan savunanlar kadar utangaç bir biçimde savunanlar için de Hamas saldırıları, özellikle şiddet gören, tecavüze uğrayan kadının görüntüleri, sanki İsrail 7 Ekim 2023’te ilk kez Gazze’ye saldırıyormuş ya da bu bir “savunmaymış” gibi sunmak isteyenlere fırsat verdi. Ve Gazze Şeridi’nde seçilmiş meşru bir iktidar olan Hamas’ın terör örgütü olduğu iddialarında bulunanların elini güçlendirdi. Oysa İsrail, 1948’den bu yana Filistin ve Gazze Şeridi ayırt etmeksizin Filistin’i işgal ediyor, savaş suçları işliyor ve hatta işi soykırıma kadar götürüyor.

Haniye’nin İsrail tarafından öldürülmesiyle birlikte İsrail’e destek verenler Hamas’ı terörist ilan etme kuyruğuna girdi. Bunlar arasında ABD’li Cumhuriyetçi siyasetçiler, Avrupalı aşırı sağcı siyasetçiler, Batılı medya, Körfez ülkeleri gibi Hamas’ın bağlantılı olduğu İhvan-ı Müslimin’e düşman olan ülkeler, tüm dünyadaki ırkçılar, İslamofobi yanlıları var. Ancak bunlar arasında en şaşkınlık yaratan kesim “bazı Kürtler”, bazı Kürtler diyorum zira Kürtlerin hepsi İsrail’e destek vermiyor. Hatta halen tutukluluğu devam eden Selahattin Demirtaş, sosyal medya üzerinden Haniye için başsağlığı diledi ve Filistin özgürlüğüne destek verdi. Bölgede konjonktürel olarak ABD ve İsrail’in yanında durması pragmatik amaçlar için daha kazançlı olacak olmasına rağmen Filistin lehine açıklama yapması takdir edilesi bir durumdu.

Ancak Demirtaş’ı takdir etmek şöyle dursun, Kürt siyasetine destek veren bazı Kürtler Demirtaş’ı aşırı derecede eleştirdi. Akabinde ise hiç rahatsızlık duymadan İsrail lehine açıklamalar yaptılar. Hamas’ı terörist örgüt ilan ettiler. İnanmakta zorluk çekilecek durumlar…

İsrail’e destek veren Kürtlerin çıkış noktası bölgede yani Ortadoğu’da, Türkiye’de kendileri ezilirken, hak ihlallerine uğrarken ve DEAŞ’ın katliamlarına uğrarken bölgedeki Kürt olmayan Müslüman dindarlar, İslamcılar tarafından yalnız bırakılmış olmalarıydı.

Bu minvalde düşünen Kürtlerin çok haksız olduğunu düşünmüyorum. Geçtiğimiz günlerde DEAŞ’ın Ezidi Kürtlere karşı yaptığı katliamların, tecavüzlerin, kadın ve çocukları kaçırıp cariye ve köle yapmasının yıldönümüydü. Ve Ezidi Kürtler bu katliamlara uğradıklarında yalnız bırakılmışlardı. Aynı şekilde Kürtlerin ayrımcılığa uğrayan bir halk olduğu bir başka yalnız bırakılma öyküsü… ancak bu gerçek hiçbir surette İsrail’in yanında olmayı ve Hamas’a terörist demeyi gerektirmiyor ya da haklı göstermiyor.

Henüz bu yazıyı yazmadan evvel X’te bu ve benzeri birkaç ileti yazdığımda aldığım yorumlar arasında aşırı arsız olanları ayıklarsak dikkatimi çeken ve önemli bulduğum yorum şuydu; “Bu kadar insan, bu kadar devlet Filistin’i yalnız bırakmış ve İsrail’e destek veriyorken dikkatinizi neden Kürtler çekti?”

Elbette çeker zira Kürtler kendi toprakları olan Ortadoğu’da hakları ihlal edilmiş, görmezden gelinmiş, ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalmış, gözaltında kaybedilmiş, uydurma siyasi suçlar nedeniyle vinçlere asılmış, kimlik kartı bile verilmemiş bir halk. Böyle bir halkın her daim en erdemli ve en doğru tavrı göstermesini beklemek biraz fazla olur zira haklı bir öfkeleri var ancak bu haklı öfkeye sahip olsalar da bölgede ezilmiş, görmezden gelinmiş, diri diri yakılmış, vatanları işgal edilmiş, aç susuz ölüme mahkum edilmiş Filistinlilerin karşısında ve İsrail’in yanında yer almaları, bu minvalde açıklamalar yapmaları ne aklın ne de vicdanın kabul edebileceği bir şey değil.

DEAŞ ve Hamas’ı aynı görüp bir de üzerine bunlara karşı İsrail’in yanında olabilen bir kesime anlatılabilecek bir şey var mı, bundan pek emin değilim. Sözde İslam devleti kuracak olan DEAŞ’ın “mürted” diyerek Müslümanları hedef aldığını bilmiyor olamazlar. DEAŞ’ın ABD ve İsrail ile değil Kürtler ve Müslümanlarla sorunu olduğunu görmüyor da olamazlar. Üstelik iki şey arasında illa benzerlik kurulacaksa bu DEAŞ ve İsrail arasında kurulabilir. Zira ikisi de “dini temellere” dayanan radikallik ile her tür insanlık suçunu pervasızca işliyor, kadın, çocuk, ağaç ayrımları yok, hepsini yakıp yıkıyorlar.

Kürtler deyince elbette bölgede tek bir Kürt yapısı yok. Alevi, Ezidi, Müslüman, seküler, solcu, PKK’lı, SDG’li, PJAK’lı… farklı farklı Kürt yapıları var. İran’a bakınca siyasi suçlu ilan ettiği Kürtleri vinçlere asıp idam eden bir dram görüyoruz. Irak’ta Irak Bölgesel Yönetimi yani Irak Kürdistanı var ancak PKK ile Peşmerge çatışıyor. Barzani PKK’nın Şengal’den çıkmasını istiyor. Suriye’de, Suriye iç savaşına kadar kimliği dahi olmayan, Esed diktatörlüğünün yok saydığı bir halktı Kürtler ve ABD’nin DEAŞ’a karşı savaştığı için desteklediğini söylediği YPG/SDG Suriye’de bazı bölgelerin yönetimini ele geçirdi ancak Suriye’de herhangi bir istikrardan bahsetmek mümkün değil. Türkiye, kendi sınırlarında PKK’nın uzantısı olarak gördüğü ve terörist unsur olarak kabul ettiği SDG nedeniyle sınır ötesi operasyonlar dahil teyakkuzda. Kürt siyasi hareketi PKK terör örgütü ile iltisaklı olduğu söylenen vekiller, başkanlar, eş başkanlar nedeniyle kayyım siyasetinin ya da kontrolcü bir siyasetin olduğu bir yer. Diğer yandan toplumda “PKK terör örgütü ile bağlantılıysa nasıl bu kişiler vekil oluyor, nasıl maaş alıyor?” şeklinde bir tepki var. Kürtler için önemli bir siyasetçi olan Demirtaş hapiste. HÜDA-Par ve DEM Parti iki siyasi Kürt partisi ancak aralarında 90’lardan, Hizbullah’tan, 6-8 Ekim kıyımından kalma “kan davası” var. Az sayılmayacak sayıda Kürt, Avrupa’da ve ciddi bir Kürt diasporası mevcut. Yani bölgede tek bir Kürt hareketinden bahsetmek mümkün olmadığı gibi Kürtlerin sürekli zapturapt altında tutulması gibi bir problem de var. Yakın zamanda da çözülecek gibi değil. Ve bu tünelin sonunda herhangi bir ışık görünmeyen umutsuzluk içerisinde Kürtlerin yalnız hissetmesi çok normal. Ancak…

Ancak hala aynı anlayamama sorusu karşımızda duruyor; Sizin İsrail gibi zalim, katil bir ülkenin yanında ne işiniz var? Bakın ABD’nin yanında durmak demiyorum, ABD’nin yanında durmak doğru olmasa da anlaşılır bir durum. Ancak sizin İsrail gibi bir katilin yanında ne işiniz var? İsrail’in yanında durup bir de Hamas’a terörist diyenlerin, karşı olduklarından ne farkı var? DEAŞ’ın katlettiği Kürt kızlarının İsrail’in katlettiği Arap kızlarından ne farkı var? Filistin’i kastederek bölge için “Burası Yahudi toprağı, Arap toprağı değil” diyerek insanların evlerine çökenlerin yanında durup, “Kürt diye bir ırk, Kürtçe diye bir dil yok” diyenlere hangi haklı argümanla cevap vereceksiniz? Filistinlilerin vatanını çalıp, Filistin Olimpiyatlarda bayrakla göründü diye “Filistin bir ülke bile değil, Araplar vatansız” diyenlerle Kürtlere “vatansız” diyenler aynı safa düşmüşken sizin o safta ne işiniz var? Hamas’a ağzınız dolu dolu terörist derken size siyaset yaptığınızda dahi terörist diyenlerden ne farkınız var?

Yine aynı soruya dönüyoruz; “Bu kadar ülke, bu kadar insan Filistinlileri yalnız bırakırken, mesele Kürtlerin Filistinlileri yalnız bırakması mı?” sorusuna… Neymiş, Hamas, Kürtlere sahip çıkmamış, Hamas’ın kendisine sahip çıkacak gücü mü var da size sahip çıksın. Kaldı ki, kimse Hamas’ı savunmak zorunda değil, Hamas eleştirilemez de değil, mesele Hamas’ı eleştirmeniz değil aşikar biçimde İsrail’i destekliyor olmanız. “Destekledik de ne oldu? Bizim İsrail’e bir artımız mı var?” şeklinde bir itiraz gelebilir… İsrail’e kazandıracağınız bir şey zaten yok ama İsrail nedeniyle kaybedeceğiniz haklılıklarınız var, onları kaybetmeye değer mi? Bence değmez ama bu benim değil herkesin kendi vicdanı ile cevaplayabileceği bir soru…