Bugün, “siyasi cerrah” olarak nitelendirilen, Türkiye’nin, hemen yanı başında yaşanan olaylar karşısında, sınır güvenliğini sağlama alarak istikrarlı bir şekilde dış politikayı yürüten ve birçok alanda başarıya imza atan, uluslararası arenada isminden çokça söz ettiren, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ı kaleme aldım.
Diplomasi ve devlet yönetimindeki hassas ve incelikli yaklaşımını ifade eden “siyasi cerrah” terimi, ince hesaplarla yapılan stratejik hamlelerin ve karmaşık krizlerin soğukkanlılıkla çözülmesinin metaforik bir ifadesidir. Bu benzetme Sayın Fidan için bir kimlik halinin vücut bulmasıdır.
Uzun yıllar Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanlığında bulunmuş, ardından Dışişleri Bakanı olarak sahneye çıkmış biri olan Fidan’ın hayatı, bizlere sadece bir teknokratın değil, bir strateji ustasının portresini sunuyor.
Bir cerrah, hataya yer olmayan bir disiplinle çalışır. Her neşter darbesi bir riski ve çözümü aynı anda taşır. Hakan Fidan’ın bürokrasideki kademeleri de benzer bir titizlikle ilerlemekte.
Kritik siyasi süreçlerde ince eleyip sık dokuyarak stratejik kararlar almış, titiz ve dikkatli bir şekilde çalışarak en karmaşık operasyonları başarıyla gerçekleştirmiştir.
MİT başkanlığı döneminde Türkiye’nin güvenlik ve stratejilerini yeniden şekillendiren, PKK ile müzakerelerden Suriye’deki operasyonlarına ve Türkiye’nin ulusal güvenlik doktrinini uygulamaya koyarken, her adımında hassas dengeler gözeten birinden bahsediyoruz.
Batı ile Türkiye’nin çıkarlarını savunma noktasındaki kararlı duruşuyla gözleri üstüne çeken Fidan, NATO’da İsveç’in üyeliği gibi meselelerdeki katı tavrı ve Avrupa Birliği ile ilişkilerdeki eleştirileri ile bazı Batılı ülkelerde gerginliğe yol açmış olsa da, Batı’nın çifte standartlarını açıkça dile getirmekten geri durmamıştır.
İsrail-Filistin meselesinde İsrail’e yönelik sert açıklamaları ve Filistin’in yanında duruşu, İsrail ve müttefiklerini oldukça rahatsız etmişti.
Türk milleti ve Türkiye devletinin her dem mazlumun yanında yer aldığı gerçeğini gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse kurmaylarının gösterdiği üzere Fidan’da bu tavrından ödün vermemiştir.
Dışişleri Bakanı Fidan, hiç şüphesiz Türkiye’nin uluslararası arenadaki rolünü yeniden çerçevelemeye başlamıştır.
Batı devletleriyle bağımsız ilişkileri sürdürürken, öte yandan Ortadoğu’da da güçlü bir arabulucu kimliğiyle ön plana çıkmaktadır. Özellikle İsrail-Filistin meselesindeki açık ve net duruşu, tahıl koridoru müzakerelerindeki başarıları, diplomasideki ‘’cerrahi’’ yaklaşımının örnekleri olmuştur.
Hakan Fidan’ın denge politikası, yönetim tarzı ve zorlu durumlar karşısında hızlı ve detaycı kararlar almayı gerektiren bir denge oyununa dayanıyor.
Onun bu başarısı, sorunları sadece çözmekle kalmayıp, uzun vadeli stratejik kazanımlara dönüştürmesinde yatıyor. Hatırlayın, Suriye ve Kuzey Irak Politikaları gereği Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlarken, bölgedeki aktörlerle olan dengeli ilişkiler geliştirmesi gibi.
Ukrayna-Rusya savaşı sırasında üstlendiği arabulucu rolünde etkin diplomatik çabasına da şahit olduk.
Ayrıca Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerde ilişkilerin yeniden tesisi, onun kriz yönetimindeki ustalığını gözler önüne sermekte.
Elbette her cerrahi müdahale risk taşır. Türkiye’nin, stratejik özerkliğini koruma çabalarının gereği olarak Fidan’ın sert ve bağımsız dış politika çizgisi, Batılı ülkeler başta olmak üzere, bazı bölgesel güçlerde rahatsızlık oluşturmuştur.
Akıllardaki asıl soru, Hakan Fidan’ın uzun vadede Türkiye’yi uluslararası sistemde nasıl bir konuma yerleştireceği olacak. Sert güç ve yumuşak güç arasında kurduğu denge, Türkiye’nin bölgesel ve küresel etkisini artırmada da belirleyici olacaktır.
Hakan Fidan’ın ‘’siyasi cerrah’’ olarak anılması, onun krizler karşısında sakinliği, detaycılığı ve stratejik vizyonuyla doğrudan ilişkilidir. Türkiye, onun gibi bir liderle yalnızca sorunlarını çözmekle kalmayıp, gelecekte daha güçlü bir pozisyona hazırlanmış olacak. Fidan, geçmişte neşteri ustalıkla kullandı; gelecekte de aynı titizlikle daha büyük operasyonlara imza atabilir.
Zaman zaman sosyal medyada yapılan paylaşımlar neticesinde tabanın nabzı yoklanmakta ve Erdoğan sonrası ülkeyi onun getirdiği standartta devam ettirecek ve bu milletin aynı özgüvenle başını dik tutacak bir lider olabilir mi Hakan Fidan?
Bu soru başta Batılı ülkelerce kafaları çokça karıştırmakla birlikte, halk nezdinde de bir rahatlık ve talebe yol açmıştır.
Çünkü bilinmektedir ki ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, Fidan’ın liderliğinde Türkiye’nin Batı ile olan ittifakını yeniden tanımlayarak daha bağımsız bir dış politika benimsemesinden rahatsız olabilir. Özellikle NATO içindeki stratejik hamleleri ve ABD ile eleştirel ilişkisi bu kaygıları artırabilir.
Bir diğer yandan İsrail, kendisine yönelik yapılan eleştirilerden ve Fidan’ın Filistin’e verdiği destekten dolayı İsrail ve onun bölgesel müttefikleri tarafından bir risk olarak algılanabilir. Bu da Orta Doğu’daki dengeleri daha fazla etkileyebilir.
İran gibi bölgesel güçler, Fidan’ın Türkiye’nin nüfuzunu artıran bir dış politika izlemesinden rahatsızlık duyacaktır. Ve bu durum Orta Doğu’da güç mücadelesini daha da kızıştırabilir.
Rusya ve Çin tarafında ise, Türkiye’nin bağımsız bir dış politika çizgisini daha ileriye taşıması ve Türk dünyası ile daha fazla entegrasyona yönelmesi, Moskova ve Pekin tarafından da bir endişe oluşturabilir ancak bu endişeler, iş birliği ve çıkar dengesi içinde yönetilebilir.
Sonuç olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın şahlandırdığı Türkiye, onun bıraktığı yerden Hakan Fidan ile devam ederse, dış politikada daha derin çizgilere sahip bir senaryo oluşturabilir. Bu, elbette bağımsız ve etkin bir Türkiye’nin vizyonunu destekleyerek, uluslararası alanda daha belirleyici bir aktör haline gelmesi demektir.