Dünya haritasını önünüze koyun ve bir üçgen çizin. Bu üçgenin tepe noktası Rusya olsun. Alt ayaklarından bir Mısır, bir diğeri İran.

Dikkat Dikkat. Bölge S.O.S. veriyor.

Bölgemizde savaş yayılıyor, derinleşiyor ve şiddetini artırıyor. İsrail Suriye’ye girerken, bu bölgedeki ülkelerin sınır, rejim ve yönetimlerini yeniden şekillendirmek için geliyor. Suriye savaşı, Suriye’de başlayıp bitmeyecektir. Orada 10 ülke var ve bu çatışmadan en çok etkilenecek olan ülkelerden biri de Türkiye olacaktır.

Dikkatli bakarsanız, Suriye’de gizli bir ABD, Rusya, İran, Irak, İngiltere, Fransa, Türkiye, Yemen, Devlet olma iddiasında bir PYD ve DAEŞ göreceksiniz.

2. Dünya Savaşı, Kahire, Tahran, Yalta, Postdam konferansları olmuştu. Bugün yine bu üçgende bir hareketlilik gözleniyor. Bir de Rusya, Mısır, İran’ın içinde kalan bu üçgenin içinde kalan ülkelere bakalım; Filistin, İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Türkiye bu ülkeleri merkezinde yer alıyor.

ABD’de 5 Kasım’da seçim var. Ve seçimlere bir aydan daha az bir zaman kaldı. BRICS zirvesi 22-24 Ekim’de. Ona da 16 gün var. Global politikalar açısından Amerikan seçimleri çok önemli.

ABD seçimlerinde kan dökülebilir. Suikastler olabilir. Seçim ertelenebilir ya da seçim yapılır sonuçları tartışılıp iptal de edilebilir. Bir şekilde seçim sonuçları ilan edilse bile seçilen koltuğuna oturamayabilir. Bazı eyaletler birlikten ayrılmak isteyebilir. Her şey yolunda gitse bile bu tartışmaların bitip, yeni seçilen kişinin koltuğuna oturması 2025’i bulacağa benzemektedir.

İsrail, bu karambolde, kendi nihai hedeflerine ulaşmak açısından bu durumu bir fırsat olarak görmekte, bir emrivaki ile, bu bir ay içinde kendi hedefleri açısından işleri geri dönülmez noktaya taşıma gayreti içinde gözükmektedir. Sonuçta, ABD, İngiltere ve AB, NATO ülkeleri, İsrail’den vazgeçemeyecek ve İsrail ne yaparsa yapsın onu destekleyeceklerdir. İsrail bunu biliyor ve kendilerini desteklemeyen ülke ve partilerin içişlerine müdahale etme gücü olduğunu biliyorlar.

Epstein skandalının ardından Diddy skandalının bunun için servis edildiği iddia ediliyor. İslam ülkeleri ve Arap ülkelerinin artık söyleyecek sözü de kalmadı. Bir kısmı zaten her ne pahasına olursa olsun, bu işin bir an önce bitirilmesini istiyorlar. Dahlan grubunda yer alan, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Ürdün bu çizgide. Türkiye ve İran’ın bir şey yapmaya niyeti olmadığı görüldü.  Arap dünyası da öyle. Bu arada Azerbaycan son kararını verdi, İsrail’den yana tavrını koydu. Bu arada, bütün tartışmalara rağmen HABAT ve AGARTHA Türkiye’deki ve KKTC’de, seslerini biraz kıssalar, hareketliliklerini azaltsalar da faaliyetlerini kesintisiz sürdürüyor. Aynı şekilde KARAY ve HAZARA projeleri de aynen devam ediyor.

İsrail gelinen noktada, Lübnan’da ilerlemesini sürdürürken, artık Rusların ikmal üssüne uzaklığı 144 Km… Eğer İsrail Suriye’ye de girerse, İsrail’le komşu olacağız bu gidişle. Aramızda sadece bir tampon bölge kalacak. Bölgede sadece MOSSAD değil, Rothchild lobisi de aktif. Zaten Pekin’den Londra’ya bir yol bir kuşak projesinin arkasında Rothchildler vardı. Musul, Bakü petrollerinin arkasında da ta Osmanlı döneminde beri aynı aile var. İsrail projesi konusunda İngiltere’yi ikmal eden de aynı aile idi. İsrail’e giden yolda Çanakkale “Siyon Katır Birliği”nin arkasında da aynı aile var. Hitlerin Avrupa’daki Yahudilerin üzerine yürümesi de aslında aynı planın başka bir parçası idi. Avrupa’daki, balkanlardaki Yahudileri Filistin’e sürmeleri gerekiyordu. Ve bugün de Karay, Hazara politikasının arkasında aynı aileyi görüyoruz.

Bugün de aynı aile hem ABD’de hem Avrupa’da, Vatikan’da, hem de BRİCS projesinde aktif. Eğer ABD ve Avrupa kanadı çökerse, BRİCS üzerinden yollarına devam edebilecekler.

Rothchild’ler İngiltere merkezli bir aile. İngiltere üzerinden Kanada, Avusturalya, Hindistan’a ve Çine uzanabiliyorlar. BRİCS’e hem Rusya, Hem Çin, hem Hindistan katılıyor. Hem İran hem de Suudi Arabistan’ın birlikte varolduğu bir yapıdan söz ediyoruz. Bu biraz garip değil mi? Hatta Mısır ve Suudi Arabistan, Katar da BRİCS de var olmak istiyor. BAE, İran, Mısır ve Etiyopya BRICS'e katılıyor. BEŞGÖZ aslında bu bölge için, aynı zamanda BRICS için ciddi bir istihbarat ağına sahip.

Beş Göz (Five Eyes Intelligence Oversight and Review Council' FIORC'), ABD ve Birleşik Krallık başta olmak üzere Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda'nın oluşturduğu İstihbarat ittifakıdır. Bu yapı BRICS ile ilişkilendirilecek olursa MI6, Rus, Çin, Hind İstihbaratı ile birlikte, hatta bu yapıyla bir şekilde MOSSAD da ilişkilendirilecek olursa, diğer katılan ülkelerle birlikte dünyanın en büyük nüfus, ekonomik güç, askeri ve istihbarat ağı örgütlenmiş olacak.

Rothchild’ler, ABD ve Avrupa’nın dağılmasını çok önemsemiyor. İngiltere ise zaten “Bir yol bir kuşak projesi ile kendine yeni bir rota çizmişti. Şimdi KARAY ve HAZARA planı ile birlikte düşünüldüğünde, Hazarın üst yakasından Kuzey Karadeniz’den geçen Kuzey yolu, Türkiye’den geçecek olan  Hazarın Kuzey ve Güney’inden desteklenecek olan bir orta yok, Yani bir İpek yolu, bir baharat yolu ve ayrıca Hindistan’dan deniz yolu ile desteklenen Basra ya da BAE’den karaya çıkarak ya da Basra körfezinden kara yolu ile, Doğu Akdeniz’den, tekrar ikiye ayrılarak, Mısır üzerinden Kartaca, Ak Deniz’den, Yunanistan üzerinden ya da Girit’ten denizden İtalya’ya uzanacak bir yol, dünyanın en büyük ticari koridorunu oluşturacak.

Tabi, zaten GlobalReset’çilerin lanetli planı gerçek olacaksa, ya da tanrıyı kıyamete zorlayanların kehanetlerinde işaret edilen hedeflere ulaşmak için birileri dünyayı cehenneme çevirecekse bunların hiçbirine gerek kalmayacak. Ama yine de her hâlükârda dünyanın en yaşanacak bölgelerine ulaşmak için bu yolların açık tutulması gerekiyor.

Bu yollar, tarihte de hem savaş hem de barış için büyük önem taşıyan yollardı. İster jeopolitik ister Jeostratejik açıdan bakın, İster, Teo politik açıdan bakın, bu coğrafya dinin, siyasetin, ideolojilerin, medeniyetin, mucizelerin, kehanetin, mitolojilerin ana yurdudur. Bırakın bu kadim zenginlikleri, biz bugün hala, Anadolu’nun fethini, İstanbul’un fethini, Kurtuluş savaşını, Çanakkale’yi, Lozan’ı bile anlayamayız. Yunanı denize döktük diyenlerin Meis’in nasıl Yunanlılarda kaldığını bildiklerini sanmıyorum.

Bizim yaşadığımız zamana ve mekâna, coğrafyaya tanıklığımızı yeniden gözden geçirmemiz gerek. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. 19. yy sonunda savaş yıllarında, kapitalizmin, komünizmin, faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla 21. yy açıklamak mümkün değil. Osmanlı sona doğru Türkleşmek, İslamlaşmak, Batılılaşmayı tartışıyordu. Bugün o da yok. Osmanlıcılık, Kemalizm, mevcut haliyle İslamcılık ve Milliyetçilikle birleştirici, çözüm üretmek mümkün değil.

Dün Gazze’ye fırlatılan bomba sesleri Mısır'dan duyulurken, bugün Lübnan’ı vuran bombaların sesleri artık Suriye topraklarından duyulmakla kalmıyor, Tartus’u da vuruyor. Bunun bir adım. Sonrasında top seslerini Türkiye sınırlarında duymak mümkün olabilir.

Biz Şeytan üçgeninin tam ortasındayız. Böyle giderse, değişen güç dengelerine göre, doğudan da batıdan da Kuzey'den de Güney'den de saldırıya uğrayabiliriz ya da çok ciddi, çok büyük göç dalgalarına maruz kalabiliriz.

Artık algı operasyonları ile, “bize güvenin gerisini merak etmeyin siz. Her şey kontrolümüz altında. İHA’larımız, SİHA’larımız var, şehir hastahanelerimiz var” diye daha fazla vakit kaybetmeye bu ülkenin de, bölgemizin de tahammülü kalmadı. Zaten bu propagandaya fazla inanan da kalmadı. Hatta bu yol, köprü, hastahanelerin ülkeye maliyetinin tartışılması için vakit kalmadı. Kimseye helal ya da haram kazandıklarının fayda vermeyeceği bir güne doğru adeta sürükleniyoruz.

Batılılar Türkiye’ye “oltayı yutan balık” gözüyle bakıyorlar. Öte yandan “gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz”. Türkiye, Turhan’ın çizgisiyle anlattığı gibi, 3 çeyrek asırdır, domuz ağılının kapısında; yavrularını emziren anaç domuzu emmek için bekleyen bir koyun misali ABD, AB, İngiltere Şeytan üçgenine hapsolmuş bekliyor. Artık bir karar vermek gerekmiyor mu?

Bazı şeyler için çok geç kaldık. Bu iktidar ve böyle bir muhalefetle ancak bu kadar oluyor. Ve tabi böyle bir toplumla. Sonunda tencere yuvarlanıyor, kapağını buluyor. Herkes layığını buluyor. Sonuçta, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Kurtarıcılardan kurtulmadan da kurtuluş yok. Babanız peygamber olsa gelse, sizi kurtaramaz.

1- Artık yeni bir peygamber gelmeyecek. Bizim peygamberimiz son peygamber, o alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberi.

2- Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Onlar kurtuluşa, Allaha, resulüne ve kitaba çağırır.  Bu çağrıya uyanlar müstesna herkes hüsrandadır.

Selam ve dua ile.