Konuş ki haksızlıklar, zulüm, sömürü çarkı hep böyle devam edip gitmesin. Elimizi, ayağımızı, gözümüzü başlayan bu ip inceldiği yerden kopsun. Bak, cin şişeden çıktı. Artı beraat etsen bile kariyerini bitirdiler, hep şaibe altında olacaksın. Konuşursa, en azında toplum vicdanında sığınacak bir yerin olur.

Tek sen değilsin bu alemde... Bir bebekten bir canavar üreten bu düzene lanet olsun.. Nerelerden gelip, nerelere savrulduk. Dün Mazlumder’de birlikte yürüdüklerimizden bazıları şimdi neredeler. Dün elele eyleminde birlikte yürüdüklerimiz nerelere savruldular. Başlarındaki o örtü hala başların da ama, oturdukları koltuk onları dönüştürdü. Artık önlerine konulan metinleri okuyorlar. Amirlerinin “oku” dedikleri okuyorlar sorgulamadan. Allah’ın “oku” dediğini ise, düşünmeden, anlamadan okuyorlar. Siyasette makam sahibi olanlar kendi meslekleri itibarı ile yalan söylemeyi meşru görüyorlar sanki. Servet, makam ve iktidarın dönüştürücü gücü, onu başkalarını dönüştürmek isteyenleri dönüştürdü ve o hayaller mazide kaldı! Dün dini külliyatlar yayınlayanların bazıları, bugün o kitaplarda yazılanların tam aksi işlerle meşguller.

Eğer bu konu, toplum vicdanını tatmin edecek bir şekilde soruşturulup, karara bağlanmayacak olursa ve hele uzun süre gündemde kalacak olur ise, iktidar kanadı da bu işten zarar görecek.  Madem bu iş siyasi bir konu, birileri boş durmayacak ve diyecekler ki;  “Siz BOP eş başkanı olacaksınız, bunda bir sorun yok, Bakanınız AGARTHACI’larla her haltı yiyecek onda da bir sorun yok, akraban CHABAT’la işbirliği yapacak onda da sorun yok, Osman Kavala Soros’la işbirliği yapınca mı sorun oluyor. Evet “Üstünlerin hukuku yok, Hukukun üstünlüğü var”. Öyle olmalı. Tabi Hukukun üstünlüğü Hukukçuların üstünlüğü şeklinde de algılanmalı.

İnsaanların beyinlerini kemiren, cevabını bulamadıkları bir çok soru var? “Soros’un çocukları” denilen TESEV’de sadece Kavala yok ki, Zabsu da orada, Kılıçdaroğlu da. Beştepede kimi önemli isimlerde onlarla beraber. Yoksa Kavala “günah keçisi” olarak mı seçildi?. Kavala’yı Soros’culukla suçlayanlar kendileri Soros’la masaya oturmadılar mı?.  ChathamHause ya da WEF cemaatından olmak Soros’la beraber olmaktan daha az bir günah mı? Siyaset Morison’larla, Soroslarla dolu. Sağı da böyle solu da, Liberali, de milliyetçisi de İslamcısı da, farketmiyor. Sahi düne kadar Fuller’in RAND’ı ile beraber olanlar “ne istediler de vermediniz” ki? Eee HOLYWOOD cemaat’ının Melekler Vadisindekiler, LasWegas cemaatı,

Gezi günlerinde Ukraynalı grub Femen’de gündemdeydi. 2008’de kurulmuşlardı ve Türkiye’de de FEMEN’in de dostları vardı. Gezi’de Strafor da vardı. Strafor Teksas merkezli bir “Global intelligence” örgütü. FETÖ’nün arkasında bunlar da vardı, Gezi zaten büyük ölçüde bunların işi idi. Sahi Mc Kinsey Strafordan daha mı masum.. Ya da RAND ve STROFOR Türkiye’nin terör örgütü listesinde var mı? Hayır hayır, Asya Fin’in yönetim kurulu başkanını SPK başkanı yapıp, The Cemaat’ın Üni’sinde okuyan delikanlıyı Üniversite harcını Asya Fine yatırdı diye suçlu ilan edemezsiniz. Ayşe Barın’ın  FEMEN, Strafor ilişkilerini de araştırın vardır. Hatta daha derine inin AGARTHA’nın Satanist müzik Showlarını araştırın, o gösteri merkezlerdeki gösterileri düzenleyenlerin de hem HollyWood hem de Epstein, PizzaGate  çetesi ile de bağlantılarını bulabilirsiniz.”. Evet, halkın kafasında oluşacak bir çok suali mukaddere tatmin edici cevaplar verilmezse, bu konular şüyuu vukuundan beter hadiseler haline gelecek: “İns’in Şeytanı Bill Gates’in Vakfı ile Koç Vakfının, Eczacıbaşı’nın, o doğum kontrol kampanyaları ile ilgili işbirliklerini inceleyin bakalım, o kampanyaya destek veren sanatçıların menejerliğini kim yapıyordu?.

Sahi Mehmet Şimşek’in para bulmak için masaya oturduğu kişiler çok mu masumdu. Yahu Terörist DSÖ başkanı Tedros’la masaya oturanlar çok mu masum. mRNA, PCR belasını başımıza kim sardı. Kim niçin DSÖ’ye vergi ve yargı muafiyeti getirdi? mRNA cinayetinin failleri kimler ve şimdi ne yapıyorlar”. Madem bu işler bu seviyede tartışılıyor, o zaman sormazlar mı, zihinlerde oluşan şu sorunun cevabını kim verecek diye: Kushner/Dahlan senaryosuna sahip çıkmak, ve aynı şekilde, aynı planın bir parçası olan  sınırlarını ve çerçevesini İsrailin çizdiği bir Filistin’in garantörü olmak ya da Chabat’ın Beştepe’de ağırlamak kadar büyük günah olmasa gerek. İstanbul hilafet merkezi diye övünürken, Türk ve İslam dünyası Karay birliğinin merkezi olacaksa bu işin faturasını kime çıkartmamız gerekir aceba!. Bu tür çağrışımlar sonuda eğer adalet eğer vijdanları tatmin edecek bir karar vermez ve işi sürüncemede bırakırsa, bu işler, şüyuu vukuundan beter bir hale dönüşür!

Ayşe Barım’ı yakın takibe alın, bakın ne göreceksiniz? Birileri Kaliforniya’da, Los Angeles, HollyWood’da LasWegas’da, Brodway’de ne oluyorsa, İstanbul’da bunlar onu yapmaya çalışıyorlar. Hani Türkiye “Küçük Amerika” olacaktı ya, onlarda Ankara’daki siyasetçilerin “uluslararası sistemle birlikte hareket etme kararlılığı”na paralel olarak, onlar da Yeşilçam’la birlikte hareket ediyorlar.  Devlet destekli “Portakal çiçeği karanavalı” da bu oyunun bir parçası değil mi? Yerli ve Milli “PizzaGate” de var bu ülkede, “Epstein cemaatı” üyeleri de bunların zihniyet ikizi. Size tavsiyem ya işin üzerine kemali ciddiyetle gidin ya da  bu işi fazla kurcalamayın, o işin ucu bizim mahalleye de ulaşır. Öteki ucunda zaten “Uluslararası sistemin patronları“ var. Yani öbür ucu mayınlı tarla. Birileri yargı polis gücünü kontrolsüz bir şekilde  kullanmaya kalkarsa, onlar da kaset ve dosya gücünü kullanır. Sonra aranızda bir “dehşet dengesi” oluşur. İşte o zaman bu iş Rahib Bronson olayına dönebilir.

Bu “Ayşe” öyle hemen “tatile çıkacak birine benzemiyor”. Soruşturma kapsamında, Barım'ın "hükümeti ortadan kaldırmak" amacıyla, menajerliğini yaptığı oyuncuları Gezi Parkı odaklı olaylara planlı şekilde yönlendirerek ve oyuncuların toplumdaki etki ile imaj rolünü kullanarak olayların kitleselliğini arttırma çabası içerisinde olduğu belirlenmiş.. Peki ona bu görevi kim vermiş?. O bunu neden ve kim adına yapıyor?. İşin ucu Strafora çıkar ve Barım bu ilişkisini itiraf ederse, peki Straforun diğer ilişki kurduğu kişilere de operasyon yapabilecek misiniz?

Sakın bu iş, “dostlar alışverişten görsün”  birilerine “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden aba altında sopa gösterme işi olmasın!

Hadi konuş (!), içeride Andrenochrome kullanan var mı?. Kimler bu maksatla Honkong’a, ABD’ye, Tayland’a gidiyor. Sanat(!?) camiasındaki Pedefolik Satanistler kimler?. Sanat, Media, Sermaye bir araya geldi mi, bu Şeytan üçgeni içine siyasetçiyi de çeker bürokratı da. Spor camiasından da birileri mutlaka vardır bu üçgende. STK camiasından birileri de vardır. ABD’de ne varsa bizde de o vardır. Tek farklı ölçek farkıdır. Onlar kanıksamıştır, bizimkiler daha ihtiraslı, kendini isbat derdinde ve daha bir iştahlıdırlar. Son Davos’da olanları biliyorsunuz değil mi? Avrupada’ki Fahişe’ler Davosa akın etmişler. Translar daha çok iş yapmışlar. Bizde de bu alemden birileri günlük rekor sayısı ile dikkat çekmek için sosyal media’da kendini pazarlamıyor mu idi! Bakın, fuhuş, uyuşturucu, kumar birbirini besleyen afetlerdir. Adrenalin arayışına dikkat!. Bunlar macera arıyorlar.

Bu Ayşe’de çok iş var. Ocak 2017'de iddiaya göre, Gezi sonrası sahibi olduğu ID İletişim adlı şirket ve kataloğundaki oyuncu grubu üzerinden dizi-film sektöründe mafyalaştığı ileri sürülen kişi, ünlü simaları hükümet karşıtı eylemler için yönlendirdiği iddialarıyla geçmişte de gündeme gelmişti. Aslında bu yapı içinde birlikte çalışan diğer kişilerin Gezi önceki ilişkilerine de bakmak gerek. Konu sadece Gezi olmamalı. İşin boyutları itibarı ile bir kibrit çöpü hükmündeki Gezi’yi gözünüze çok yaklaştırırsanız, arkasında bir ormanı kaybedebilirsiniz. Konuyu bir Sektör olarak ele almak gerek aslında. Nedim Saban Ayşe Barım’ın sadece sinema sektöründe değil, tiyatro sektöründe de belirleyici bir role sahip olduğunu söyledi. Başka iddialar da var, tüm sanatsal faaliyetler, gösteriler, Kültür Bakanlığının etkinliklerinde belirleyici bir konumda. İster misiniz bu işin ucu yerli ve milli bir Pizza Gate’e kadar uzansın. Bir takım politikacılar, bürokratlar ve iş adamları bu ağa takılsınlar.

Gezi olayları 28.5.2013’de başladı.  Gezi’den 4 yıl sonra Barım  16.4.2017’deki “Anayasa referandumu”ndan önce, bu konuyla ilgili  Belçika’nın Gent şehrine gitmiş ve orada iktidara karşı bir eylem için bir toplantıya katılmış. İddiaya göre Barım menejerliğini yaptığı oyuncu grubunu hükümet aleyhine eylemler için yönlendirebileceğini iddia ediyor ve karşısındakilere şunları söylüyordu: "Elimde hepsinin kaseti var. Siz rahat olun, Gezi'de ne yaptıysam şimdi daha iyisini yapacağım, elleri mahkûm..." Barım’ı suçlayanlar böyle bir iddiada bulunuyor, savunanlar “Ayşe Barım’ın Gent’e gittiğine dair uçuş ya da pasaport kaydı olmadığını” söylüyor. Barım “Ben 2017 yılında Belçika’ya gitmedim. Gent şehrini hiç görmedim” diyor.. O zaman başka bir isimle başka bir pasaport mu kullandı? Eğer casuslukla suçluyorsanız, bu da mümkün. Eğer böyle bir toplantı oldu ise, ev sahibi kim, toplantıya kimler katıldı. Burada önce işin aslını öğrenmek, sonra da yalan söyleyen, iftira atan, adaleti yanıltmak isteyen birileri varsa, onlar bulunup, onlar da ayrıca cezalandırılmalı.

Sahi bu Kaset / dosya dedikleri şeyler gerçekse, bunlar  Pizzacıların kasetleri, dosyaları mı Agarthacıların mı Şabatçıların kaset ve dosyaları mı? Kaset arşivi olan bazı gazeteciler, iş adamları, siyasiler yok yani, FeGü’in de arşivi vardı, AdOk’ın da.

Basında Barım ile ilgili o kadar çok şey yazılıp-çizildi ki! Bu iddiaların bazıları  geçmişte de gündeme gelmişti. Bu gün konu yargıya intikal edince ve bir tutuklama kararı verilince konu yeniden gündem oldu. Aslında bizim gibi ülkelerde her sektörün Barım’ları vardır ve bunlar her zaman önemli işler başarırlar. Mesela biri şöyle diyordu: “müthiş! Kadın tam bir örgüt lideriymiş! Türkiye’de hükümet düşürüyormuş! Yönettiği oyuncuları silah olarak kullanıyormuş!(…) ABD'nin Ankara Büyükelçiliğinde 'siyasi işler konsolosu' sıfatıyla görev yapan Yuri Kim, Osman Kavala’ya talimat veriyormuş. Kavala da Ayşe Barım’a talimat veriyormuş. O da oyuncular üzerinden sokak terörü yönetiyormuş! Daha neler neler.. Bırakın Gezi’yi, Casusluktan, vatana ihanetten yargılanmalı”. Şimdi barım ABD’nin casusu mu, Belçika’nın casusu mu, yoksa NATO’nun casusu mu? Bu arada ben de şu soruyu da sormadan edemeyeceğim: Sahibi olduğu ID İletişim adlı şirket üzerinden  oyuncu grubu üzerinden dizi-film sektöründe mafyalaştığı, kartel oluşturduğu ileri sürülen Barım, yabancı ülkelerle iktidar üzerinde baskı oluşturmak için bu sanatçıları da yönlendiriyormuş da, peki bu kadının yönettiği sanatçılar nasıl oluyor da iktidar medyası’nın bu kadar gözde isimleri oluyor ve bu sanatçılarla nasıl Kanka oluyorlar. Selam ve dua ile.