Farkındalığımızı artıracak güzel bir gelişme daha oldu.

Yaşasın! Ne mutlu sana güzel Türkiyem.

Her vaktinde ayrı bir senaryo, her vaktinde ayrı bir oyun oynamanın yormadığı, dört başı mahmur bir coğrafyanın başka bir şekilde buralarda var olması da mümkün olamazdı öyle değil mi?

Ama, lakin, fakat demeye lüzum görmeyen milyonlarıyla var ol, can ol, güzel Türkiyem.

Neden mi? Bak işte sana neden:

Faiz hesabında yüzde 42,5 ile piyasa faizinin üstüne çıkıldı.

Reel faiz olmasa da swap piyasası için var olma çabasını gerçekçi kılacak bir adım daha geldi.

“Pas geçme.” ihtimalini yok eden o anlı şanlı Amerikalı finans kuruluşlarının raporlarının da etkisi büyük muhtemelen.

Vatandaş mı?

Sen onu hiç merak etme be abi, Sadık Abinin fikrinin sorulduğu finans cephesi ile işverenlerin karşısına çıkarılan dört işçimizin peynir hesabı ne güne duruyor değil mi?

Vatandaşa bu gündem yetmez mi dersin bire gafil!!!

İnancınız olsun biraz...

Sürüleri güdenlerin, geçmişe sövenlerin, gaipte kalanların alacağı yok mu sanırsınız?

Yazacak çizecek daha neler var ama neyse...

Dedikoduları, örtülü laf sokmaları bırakalım da biraz daha gündeme bakalım kıymetli okurlarım.

Merkez Bankası’nın faiz kararından daha çok konuşulan şey Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan Coşkun’a konuşması oldu.

O Ahmet Hakan ki, geçen yıl “Faiz inince enflasyon da iniyor gerçekten...” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında onaylayıcı görüşünü beyan etmekten geri durmamış ekonomi konusunda engin bilgisini kamuoyuna arzı endam etmişti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve geldikten sonra “rasyonel ve öngörülebilir ekonomi” vurgusuna destek veren Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın Merkez Bankası iletişimini sadeleştirme çabası bir anda yıkıldı.

Ne yapacağını çok iyi bilen ve piyasa beklentilerini yöneteceği algısını oturtmak için çabalayan MB Başkanı Erkan’dan siyasete girmek için yol arayan Erkan’a geçiş yaptık.

Yorumların acemiliğine mi takılırsınız yoksa soru soranın konuyu hiç bilmeyişine mi ayrı bir dert!..

Bu tarz bir iletişimin ciddiye alınmayacağını hatta zarar vereceğini bildiğini düşündüğüm Erkan, o zaman neden böyle bir işe girişti?

Sebebi hemen söyleyeyim kıymetli okurlarım.

Cevabı en çok merak eden, borsada biraz parasını değerlendirmek isterken ütülen Hasan abi, Ahmet emmi, Melahat abla ve daha niceleri dikkat edin.

Çünkü talebi kısmayı hedeflerken reform hareketlerine girişmeyi reddeden bir ekonomi yönetiminin vatandaşlar üzerinde oluşturduğu ağır yükün müsebbibi aranıyor da ondan.

Siyaset; Gazze, ABD, F16, Eurofighter gündemi ile başaramadığını Yunanistan’daki gülümser pozlarıyla zaten ifşa etmiş, “Aman Azizim sakın sorun çıkmasın, bu ekonomi çok kırılgan. Valla patlarız!” havalarını kulaklarımıza çınlatmıştı.

Olan oldu, demeyin yiğitler, olacakları görmeden paçaları sıvamayın.

Çünkü 2024 yılı büyük bir karamsarlık ve ekonomik daralma getirecek.

Zorluk üstüne zorluk, iflas üstüne iflas, intihar üstüne intihar bizleri bekliyor.

Tabii eğer iktidar, koltuğu korumak için makro ekonomiyi bozacak popülist hamlelere girişmezse...

Ya da beni şaşırtarak dilimde tüy bitiren, ekonomide dönüşümü sağlayacak yapısal reformlar için kollar sıvanmazsa...

Bu zamana kadar dert çekecek vatandaşa işlerin yolunda olduğu mesajının verilmesi, siyasetin talebi olmuş olacak ki, hiç yapmayacağını düşündüğüm bir iş konusunda sayın Erkan’ı ikna edebilmişler.

Ahmet Beyin taş kulesinden çıkıp böyle bir işe kolları sıvayarak girmesi de bu düşünceyi epey destekler nitelikte...

Çünkü verilecek mesaj belli ama kime verdirirsek adresine ulaşır acaba sorusuna cevap bulunduğu belli oluyor.

Geriye oyunu oynamak kalmış.

Oynanmış ama ters tepmiş.

Bunun dışında Batılı sermayedarların daha fazla faiz beklentisi için kötü raporlar yayımlama furyasının da başlamış olması, “Pas geçilecek!” beklentilerini boşa çıkararak 250 baz puanlık faiz artışını garanti kılmış.

Daha fazlasının getirilmesinin Batılı fon yöneticilerini şımartabileceği düşünülecek olmuş ki bu kadarlık artış kâfi görülmüş.

Tutar mı bilmem ama iletişim itibarını zedeleyen çok büyük olumsuz bir adım atıldı.

Çözümler için makro tabloyu ilgilendiren mikro adımlara girişme vakti geldi.

Ekonomi Yönetimi eğer bu işlere başlamazsa sıkışan siyasetçilerden daha absürt taleplerin gelmesi işten bile değil.

Benden söylemesi...

Gelelim bir de Kıbrıs Meselesine...

Geçen hafta üç günlük bir KKTC ziyareti gerçekleştirdim.

Benim de üyesi olduğum Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK), kapsamlı bir program dâhilinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin 40.yılı dolayısıyla Medya Çalıştayı düzenledi.

Oldukça faydalı oldu. Birçok yeni şey öğrendim.

Ama bunun yanında medyada çıkan, “İsraillilerin KKTC’de arazi aldığı...” iddiaları gündeme gelerek tüm Türkiye’nin bir anda ilgisinin buraya kaydığı bir ortak “an” yakaladık.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar sert bir cevapla “Gereken yapılacak!” dedi.

Verilmesi gereken mesajlar verildi.

Ama benim dikkatimi çeken esas konu başka bir şey oldu.

Lafa gelince ayrı bir devlet olan KKTC’nin toprak egemenliğine saygı göstermeyen bir Türkiye’yi her defasında görmenin getirdiği şaşkınlığı bu sefer daha fazla yaşadım.

Kardeşim hem “Bu Kıbrıs bize yük...Verilim kurtulalım!” diyeceksin hem de bu devletin ayakta kalma çabalarını yok edeceksin.

Ne yapacağını Cumhurbaşkanı statüsündeki birinin gayet iyi bildiğini düşünmeyen Türkiye’den birçok kamu görevlisi ve diplomat olacak ki Ersin Tatar’a rol biçip durdu.

Ev ödevleri verdi.

Bu kadar da olmaz. Pes doğrusu...

İlla bir şey söyleyecekseniz bari bunu medyanın önünde yapmayın.

Konu KKTC olunca herkesin efeleneceği tuttu galiba...

Adada mesaj zaten KKTC bayrağı ile verilmiş.

Bakın nasıl olmuş o iş...

Rahmetli Necmettin Erbakan’ın da KKTC bayrağının tasarlanmasında sözü olduğu söylenir.

Bayrağın iki kırmızı çizgi içine hilal ve yıldız şeklinde meydana gelmesinin İsrail’in bayrağında Nil ve Fırat Nehirlerini simgeleyen iki mavi çizginin arasına yapılan Davut yıldızına karşılık geldiği dile getirilir.

Bunun anlamı da şudur ki; Yahudilerin Nil ve Fırat’ın arasındaki toprakları Arz-ı Mevud yani Vadedilmiş Topraklar olarak görmesi ve bu coğrafyanın içine Kıbrıs’ın da dâhil edilmesine karşılık KKTC ile bu hedefin bir hayal olduğu, hatta KKTC operasyonunun esasında bu düşünceye karşı bir anlam taşıdığı vurgulanır.

Bu kadar büyük bir misyon biçilen KKTC’nin İsrail’e toprak satarak ülkesini sokmak istediği durumu düşünmeyeceği algısına kapılmak mı, yoksa Gazze’deki katliama ses çıkaramayanların Ersin Tatar’a parmak sallaması mı daha ironik bilemedim.

Varın siz karar verin kıymetli okurlarım!..