Türkiye’de bir yandan bir çözüm girişimi gerçekleştirilmeye çalışılıyor bir yandan da cumhurbaşkanlığı seçimleri için ön hazırlık yapılıyor. Dolayısıyla siyaset içerisinde çok ciddi bir satranç oynanıyor. Ve bu satrançın bu haftaki önceliği çözümden ziyade başkanlık seçimlerine yönelik hazırlıklardı. Bunu nereden anlıyoruz, izah etmeye çalışayım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceliği başkanlık seçimi ve kendisine “yakın” rakip olarak gördüğü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve HDP eski eşbaşkanı, 2018’den bu yana tutuklu olan Selahattin Demirtaş’ı seçimde karşısında görmek istemiyor. Yakın zamana kadar İmamoğlu gibi iktidar ile doğrudan mücadele içinde olmayan, bir anlamda belediye başkanlığı görevi sınırlarında kalan ancak yakın zamanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağı izlenimi veren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da artık eli zayıflatılmaya çalışılan adaylar arasında. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonucundan emin olmak istediği, şartlarını ve adaylarını kendisinin belirlediği bir seçime gitmek istiyor. Ve şu durumda Cumhur İttifakı’nın sadece bir A planı değil, B, C, D planları olabilir.

İlk olarak başkan adaylığı için “Neden CHP Genel Başkanı Özgür Özel değil de Yavaş ve İmamoğlu’nun adı geçiyor?” şeklinde bir soru sorulması normal şartlarda mümkün olsa da son aylarda Özel’in, kayyım gelişmelerine rağmen, iktidar ile “normalleşme” siyasetinden vazgeçmeyeceğini taahhüt etmesiyle birlikte bu soru abesle iştigal kabul edilebiliyor. Zira Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında herhangi bir rakip olma iddiası yok. Aksini iddia eden varsa CHP oy oranı, uzun yıllar sonra AK Parti oy oranına yaklaşmışken Özel sayesinde nasıl AK Parti’nin gerisine düşürüldüğüne hüzünle bakabilir. Elbette bu erimede CHP tabanının Özel’in “PEKAKA” değil de “PEKEKE” demiş olmasına yönelik tepkisinin de etkisi var.

Seçim denkleminin bir ucunda da çözüm süreci var. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin desteklenmesi gereken çözüm çıkışının Türkiye’nin dış ve iç güvenliği ile alakası olduğu bir gerçek. Ancak aynı zamanda çözümün bir şekilde başkanlık seçimlerinin anahtarı olma ihtimali de var. Şöyle ki; eğer çözüm mümkün olursa çözümün bir şartı olarak Kürt seçmenden başkanlık için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tercih etmelerini istemek. Ama eğer bir çözüm mümkün olmazsa çözüm girişimi nedeniyle Cumhur İttifakı’nın kaybedeceği oyları “çözüm bitti, silahlı mücadele ile devam ediyoruz” diyerek geri kazanmak.

Lakin seçim denklemi bu ihtimaller ile sınırlı değil. Bu birkaç farklı seçim planı yanında iktidar seçime hiç risk almadan gitmek istiyor olacak ki YSK Başkanı Ahmet Yener’in, “Rusya, Azerbaycan ve ABD seçimlerini inceledik. Artık dünyada değişim gelişim teknoloji en üst düzeyde kullanılıyor. Ankara Üniversitesi ile de çalışıyoruz. Elektronik oylama sistemi ile ilgili tüm hazırlıklarımız yaptık. Karar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde..." dediği kaydedildi.

Elbette elektronik bir seçim için düğmeye basmak illa seçimin şaibeli olacağı anlamı taşımıyor ancak Rusya ve Azerbaycan seçimlerini model almış olmak problemli zira bu iki ülkedeki seçimlerle ilgili şaibeler o kadar ciddi boyuttaki yaptıkları seçimin “göstermelik” olduğunu söylemek abartı olmaz... Çünkü ne Rusya ne de Azerbaycan için Türkiye gibi bir demokratik seçimler yapan ülkeler değiller. Yani sorun seçim şeklinde değil, ülke yönetim şeklinde.

Hem Rusya hem de Azerbaycan, Türkiye ile benzer ve farklı yönleri olan ülkeler ancak demokrasi tecrübesi, başkanlık sistemi modelleri, muhalefete alan bırakmayan yaklaşımları ile demokrasi konusunda bugüne kadar Türkiye’den “geride” olan ülkeler olarak tanımlanabilirlerdi. Ancak son dönem, özellikle Türkiye’deki başkanlık sistemi uygulamasından bu yana, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve demokrasi tecrübesi yara almış durumda ve buna bir de “demokratik seçimlere” demokratik olmayan, otoriter yönetimlerin seçim modelini, seçim modeli olarak almak Türkiye’nin mevcut problemlerini çözmek yerine daha fazla sorun üreteceğini göstermektedir.

Şu durumda iktidar, bu seçimi öyle ya da böyle kazanmayı aklına koymuş durumda. Siyasi hamleler ile istediği rakipleri belirlemeye çalışıyor ancak -sanırım- bunda başarılı olamazsa bir diğer seçenek olan seçimlerin biçimini değiştirmeyi planlıyor. Yineliyorum; elektronik seçim illa seçimlerin şaibeli olduğu/olacağı anlamı taşımıyor. Ancak mevcut durumu göz önünde bulundurarak Türkiye’ye bakacak olursak ülkenin zaten yavaş yavaş Rusya ve Azerbaycan modeli olmaya doğru götürüldüğünü görmek mümkün. Bu nedenle, Türkiye’de demokrasinin devamlılığı ve hukukun işlerliği konusunda endişeleri olanlar için en küçük  problem seçimlerin elektronik mi yoksa klasik mi yapılacağı çünkü “Rusya ya da Azerbaycan modeline doğru mu gidiyoruz?” şeklinde daha büyük endişeleri var. Ve bu endişelerinde de hiç haksız değiller.