Kız çocukları doğdukları evi güzelleştiren, anne ve babaların duygularını tatmin eden hediyelerdir.

Doğuştan getirdikleri prenses tavırlar, aile içinde gelişir ve cinsel kimliğin son dokunuşları tamamlanır.

"İdeal kadın" rolü kız çocuklarına aşılanırken özellikle anneler, kendi özlemlerini, hayallerini ve gerçekleştiremedikleri ideallerini vermeye çalışır.

Eğitim, kariyer, ailede üstlenen roller ve eş olarak belirlenen tutumların içerisinde annelerin imzası vardır.

Farkında olmadan veya bilinçli olarak devam eden bu süreçte, minik prenses büyüyüp aile kurduğunda tüm bu yatırımların sonuçları kendini göstermeye başlar.

Ailesiyle yoğun empati kuran, ideal çocuk olma misyonunu üstlenen kızlar, evlendikleri zaman bu misyonu revize edemeyip, ideal kız çocuğu kimliğinde takılıp kalabilmektedir.

Bu kimlik, evin prenses kızı olmaktan, kendi kurduğu ailenin kraliçesi olmaya geçişte zorlanmalara neden olabilmektedir.

Prenses kızlar büyürken, annelerinden aldıkları sözlü veya sözsüz mesajları tamamiyle sindirmiş ve kendi kimliğine kodlamıştır. İdeal kız "yanlış" yapmaz, "ailesini utandırmaz", "erkeklerle oldukça mesafelidir", "annesi ve babası her zaman ilk sıradadır", " erkekler tehlikelidir", "cinsellik diye birşey yoktur" mesajlarıyla donanmıştır. Ama gün gelip bu proje insanı evlendiğinde tüm bu kodların eşiyle olan ilişkisine nasıl zarar verdiğini anladıklarında artık  geç kalınmıştır.

Küçük yaştan itibaren, kutu bebeği muamelesi gören kızlar ne yazık ki evlendiklerinde karşılaştıkları beklentiler ve gerçekliklerle sarsılır.

Prenses bir kadınla evlenen erkek de aynı şaşkınlıkla neler olduğunu anlamaya çalışır.

Prensesle evlenen erkek, sürekli annesiyle uzun telefon görüşmeleri yapan, eşiyle yaşadığı her konuyu, mahremiyet gözetmeksizin annesine anlatan, eşinin ailesi yokmuş gibi sürekli kendi anne ve babasıyla zaman geçirmek isteyen, cinselliğe ilgisiz bir kadınla karşılaşmıştır. İşte tam da burada herkesin tadı kaçmaya başlar.

Prenses kızların anneleri evliliğin her yerindedir. Yemek pişirir, nerden ev alınacak karar verir, maddi olarak sürekli destek sağlar, evin düzeniyle ilgilenir, tatil planı yapar, çocuğa bakar, kızının nasıl davranması gerektiğine karar verir. Kısacası, kızının artık bağımsız bir hayatı olduğunu kabullenememektedir. Böylesi bir ilişkide erkek eş, mahremiyet ve özel hayat vurgusu yaptığında da, " kıymet bilmezlik, melek anneye haksızlık etmek" le suçlanır. Öyle ya, "iyilikten başka ne yapıyor ki?"

Bağımlı ve mahremiyet ayrışması oturmamış kız çocuk/ebeveyn ilişkileri ne yazık ki evlilikte huzursuzluk ve mutsuzluğu getirir. İyi niyetle yapılan ama mutsuzluk getiren bu ilişkiler ıslah edilmediği takdirde istenmeyen sonuçlar doğuracaktır.

 Aileler özenle yetiştirdikleri kızlarının kendi ayakları üzerinde durabilen, evliliğin her türlü sorumluluğunu bağımsız olarak üstlenen, cinsel hayatını sağlıklı yaşayabilen bir birey olarak var olmasını desteklemeli ve geri kalanında müdâhaleyi bırakmalıdırlar. Aksi halde " ideal kadın" projesi mutsuzluktan başka bir şey getirmeyecektir.

Bırakın çocuklarınız kendi çabalarıyla yaşamayı, hayatı, mutluluğu öğrensin…